Bu modeller “gaz”la çalışıyor
Bütün olan biten “van münıts!” ın yazıya dökülmüş halinden ibaret aslında!
Ha “Gazze seferi” mi?
Polat Alemdar da yaptı canım o kadarını!
“Yeni sezon” öncesi bir nevi “moral kampı” gibi....
Hava değişimi olur bizim iktidara; özgüvenleri tazelenir... Yapacak yığınla işleri birikti malum Orta Doğu’da.
The Wall Street Journal, The New York Times, The Times, The Washington Post, Los Angeles Times... Dünya basının tek ses olmuş hali de zaten bunun habercisi... Yeni bir “süpersin koçum” dalgası yayılıyor satırlar arasında; “sen en güçlüsün, en had bildiricisin!”
Devamında da, “Eee elin değmişken Suriye’den gir, Yemen’den çık işte bizim adımıza” gelir mutlaka... Boşuna şişirmiyorlar ya bu balonu evrenimizin semalarında!
El oğlu çözmüş işi, bu modeller “gaz” la çalışıyor madem ki, at iki başlık kes ayaklarının yerle temasını...
Düzenden önce kaosun şart olması gibi... Gaz almadan önce çıkacak gazı depolamak gerekiyor bünyeye demek ki!
İhsan Dağı “Türkiye’nin bir ordusu var mı?” diye soruyor.
Yolunun Hasdal’dan geçmediği nasıl da belli...
Ve yine belli ki ihtiyaç hasıl olduğunda “Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır” gerçeğinden de yok haberi....
Galoş taktıran vali odacının oğluydu
Tanıyanlar anlatırlar. Salim Erel, içi dışı temiz doğruluk dürüstlük timsali bir insandır. Şimdi 82 yaşındadır ve “Doğruların” bir gün “Yalanları” yeneceğine olan inancını hiç yitirmedi. Salim Erel Konyalı’dır. Politikacı bir aileden gelir. Milletvekilliği yaptı. Babası rahmetli Rasim Erel, 1930 yılından 1946’ya kadar, 16 yıl boyunca Konya Ereğli’sinde Belediye Başkanı oldu. Salim Erel, babasının belediye başkanlığı dönemini çok net hatırlıyor. Anlatıyor: O yıllar çetindi. İmkanlar kıttı. Bugün Kız Yetiştirme Yurdu ve Çocuk Evi’nin giriş kapısında kendisi ayakta dikilip, bir kadın görevlinin ayağına “galoş takmasını” bekleyen Bursa Valisi Şahabettin Harput’un babası da kıt imkanlarla yaşayan biriydi. Galoş taktırıcı Vali’nin rahmetli babası İsmail Harput, Konya Ereğli’si Belediye binasında müstahdemdi. Odacı maaşıyla geçinirdi. Pırlanta bir insandı. Çok sevilirdi. Dört dörtlük bir vatandaştı. Odacılık yaptı, oğlunu okuttu. Oğlu Şahabettin vali oldu.
***
Yoksul aile çocuğu vali; saraylarda, konaklarda büyüyen biri değildi. Hizmetçileri yoktu. Gömleğini kendisi giyiyordu. Uşakları olmamıştı. Ayakkabısını kendi bağlıyordu. Özel otomobil sahibi değillerdi. Okula yayan gidiyordu. Bu halk çocuğuna ne oldu da vali olunca çocuk evinin kapısında ayağına galoş giydirme büyüklenmesi hastalığına tutuldu? “Bel fıtığım vardı, eğilemiyorum” gerekçesine sarılan bu halk çocuğu vali ne biçim bir psikolojik illete tutuldu da; bir başka sefer de helikopterin pervanesi yerdeki toz bulutunu kaldırıp valinin başına toz düşmesin diye bir görevlinin ceketini şemsiye yapıp “vali başını tozdan kollama” hizmeti gördürdü. Üzüm üzüme bakarak kararır! Vali de diğer devlet büyüklerine bakarak mı galoşunu başkasına taktırmacı oldu.
Necati Doğru / Sözcü
“Füze kalkanı”nın zamanlaması tesadüf değil
Beni kaygılandıran, İsrail ile ilişkilerin bozulması değil, asıl kaygı verici olan, bu toz duman içinde gözden kaçan bazı hususlar. Bunların başında ABD’nin, NATO çerçevesinde kurguladığı, ’füze savunma sistemi’ni Türkiye’de kurmak üzere Ankara ile anlaşması ve bu anlaşmanın İsrail konusu gündemde iken açıklanması geliyor. Bu durum bana hiç de tesadüf değilmiş gibi görünüyor.
Bu denli önemli bir konu, bu zamanlama sayesinde, İsrail meselesinin gölgesinde kaldı, yani gürültüye gitti. Dahası, muhafazakar basın, ’Türkiye’ye kurulacak radar sistemi İran’a değil İsrail’e karşı’diyerek olayı ’temize çıkarma’ gayretine bile düştü. Oysa gerçeğin bu olmadığını hepimiz biliyoruz. Dahası, kime karşı olursa olsun, yeni dünya düzeni hizalanmaları içinde Türkiye’nin iddialı bir hamle içinde yer alması hakkıyla tartışılmalıydı.
Türkiye’de dış politika konuları öteden beri siyasal tartışma konusu olmaz, kamuoyunu bilgilendirme gibi bir gayret hemen hiç yoktur. Kamuoyu da, aslında, kaderini belirleme açısından son derece önemli olan dış politika gelişmelerine karşı fazlasıyla ilgisizdir. Eskiden İslami/muhafazakar kesim ABD ile ilişkileri sorgulamaya eğilimliydi. Şimdi bu sorgulamaların önü, iktidar olma durumu ile kesildi, dahası mevcut iktidarın anti-İsrail politikaları bu kesimi o denli rahatlatıyor ki, gerisi hiç de önemli olmuyor. Tam tersine bu durum, tüm iktidar politikalarını fazladan meşrulaştırıyor.
Nuray Mert / Milliyet
ABD’li pilotlar İsraille savaşır mı!
Mavi Marmara gemisinin yola çıkışından beri açıklanması gereken bazı şeyler olduğunu düşünüyorum. Önce bu geminin gidişi neden bu kadar gösterişliydi? Amaç sadece yardım olsaydı daha güvenli bir yol kullanılabilirdi. Bu seferin İsrail’in uyguladığı ambargoyu delmek amacı taşıdığı anlaşılıyordu. İsrail’in uyguladığı ambargoyu savunmuyorum ama bunun kaldırılması siyasi bir olaydır ve bir yardım kuruluşunun bu ambargoyu delmesi siyasi bir eylemin aracı olarak kullanıldığı anlamına gelir. Türkiye bu amacı destekliyor muydu yoksa başka bir gücün operasyonuyla mı karşı karşıyaydık?
(...)
Herkes İsrail Devletinin kuruluşunun Yahudilerin bir zaferi olduğunu düşünür. Oysa Osmanlı devleti dışında Yahudilere eşit vatandaş gibi davranan bir ülke yoktu ve Yahudiler Avrupa’dan kaçmak istiyordu. ABD Yahudi göçünü İsrail’e yönlendirdi ve İsrail Devleti kuruldu. Onun görevi Ortadoğu’daki İslam ülkelerine bir düşman yaratmaktı ve düşmanlığın Avrupa ve ABD’ye yönelmesini engellemekti. Yıllarca çözülemeyen Filistin sorunu bu karşıtlığın simgesi oldu. Filistinliler devlet kuramadılar ama asıl önemli olan onların savaşmaktan başka meslekleri olmamasıydı. Geçimlerini dış yardımlarla sağladılar ve petrol bölgesinde Batıya yönelik muhtemel gerginlikleri üstlendiler. Bu arada bazı komik sayılacak siyasal ilişkiler de vardı. ABD hem İsrail’in bir numaralı hamisi sayılıyor hem de Filistinliler’i destekleyen, İsrail’e karşı ABD’den büyük miktarlarda silah satın alan Suudi Arabistan’ın dostu sayılıyordu. Eğer İsrail ile Suudi Arabistan çatışsaydı sizce ABD kimin yanında yer alırdı? Merak etmeyin böyle bir şey olmaz ve Suudi savaş uçaklarını kullanan ABD’li pilotlar İsrail’le savaşmaz.
Mahir Kaynak / Star
Gelin milli bayramlarımızı da kaldıralım, iyice sivilleşelim!
Bir “sivilleşme” bayramıdır gidiyor. Askerin boynu iyice büküldü ya, ne kadar demokratikleştiğimizin, ne kadar sivilleştiğimizin kanıtı oldu.
Siyasiler “Allahım bize ne güzel bayramlar gösteriyorsun” böyle diye ellerini açıp şükrederken, yandaşlar da zaptedemedikleri azgın hırslarını tatmin etmek için “gördünüz mü leeeyyyn, nasıl da çöktürdük” diye naralar atıyorlar. Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, kazanılan büyük zaferi, Cumhuriyeti ve kuruluş felsefesini, yapılan devrimleri tümden “askeri vesayet” olarak tanımlayıp, külliyen bir red savaşı başlatanlar elbette son günlerde çok mutlular.
Şimdi “yeni bombalar” peşindeler.
Madem “sivilleşme, demokratikleşme” diye yalan söyleyenler bu kadar egemen, onlara kanlarını daha da kaynatacak, azgınlıklarını daha da artıracak önerilerde bulunayım, sevaptır.
19 Mayıs da ne
Neden bayramdır şu 19 Mayıs? Atatürk Samsun’a çıkmış da ne olmuş yani. Zaten padişah efendimiz göndermemiş miydi onu Samsun’a? O ne yaptı, padişah efendimizi kandırdı, millete de sormadan bir Kurtuluş Savaşı başlatmaya karar verdi. Dur bakalım be adam bu millet istiyor muydu acaba kurtulmayı? Bunun bayramı mı olurmuş...
23 Nisan zaten bitti
Sonra nedir öyle her 23 Nisan’da bayram yapmak, çoluğu çocuğu Meclis’e toplayıp konuşturmak. Hele çocukların Cumhurbaşkanı, Başbakan koltuklarına oturmaları da büyük saçmalık, zaman kaybından başka bir şey değil. Hem neymiş o gün TBMM kurulmuş. Kurulmuşsa kurulmuş, ne var yani, sanki Meclis’e çok gerek varmış gibi, bak bugün gece otururken çıkarıyorsun bilmem kaç tane Kanun Hükmünde Kararname işler daha da kolay yürüyor. Bir de Meclis kurduk diye bayram mı yapacağız yani?
Zafer mi ne zaferi
En sinir bayramlardan biri de 30 Ağustos Zafer Bayramı. Ne bayramı kardeşim, alt tarafı İngiliz’in, Fransız’ın yalnız bıraktığı Yunan’ı yenmişsin, ne olmuş yani. Hem Zafer Bayramı diye yollardan tanklar falan geçiyor, asfalt bozuluyor kardeşim.
Cumhuriyet kalksın
Atatürk Cumhuriyeti ilan ederken halka sormamıştı. Sorsa ilan edilir miydi, ne alıp veremediğimiz vardı padişah efendimizle ki. Aslında Cumhuriyet Bayramı da kaldırmalı ama Amerika’ya ayıp olur, AB gücenir, çünkü onların da cumhuriyetlerini kutladıkları günler var. Biz belki tarihi değiştiririz, örneğin 4 Temmuz’da yaparız.
Can Ataklı / Vatan
Diyorlar ki...
Twitter çıktı, ne mertlik kaldı, ne edep, ne terbiye.. (...)Kendi hapishanemizi kendimiz kurduk..
Adına da twitter dedik..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Erdoğan, Batı ile kucaklaşma politikasını, aynı zamanda, Türkiye’de otoriter/ diktatorya benzeri rejimini inşa etmenin / kurmanın da bir garantisi olarak görüyor olabilir.
Orhan Bursalı / Cumhuriyet
Her yıl milyonlarca insanın Nemrut ve benzeri eserleri görmek için dağ bayır arşınlamasının nedeni gizemin keşfedilmesi duygusudur!..
Bu yüzden kendi topraklarına entegre olmuş tarih, cam fanuslarda hapsedilmekten daha değerlidir...
Mehmet Faraç / Aydınlık
Günün sorusu
“Donanma bunun için var” derken, donanma ve üstelik “komutanlarının büyük kısmı da tutuklanmış olan” donanma bu olayların hangisine yetişecek?
Ruhat Mengi / Vatan