Bu "Misket" başka misket...
Size “Misket” ten söz edeceğim. Ancak bu Misket’i bir elma türü sanmayınız. Aklınıza Ankara oyun havası da gelmesin. Hani çocukluk yıllarımızda o tozlu yollarda oynadığımız şeffaf veya donuk cam bilye vardı ya, ondan söz ediyorum. İnci Gürbüzatik, çocukluk ve genç kızlık anılarını topladığı harika eserine o cam bilyenin diğer adını vermiş. Evet, kitabın adı “Misket” !
Okurken gözyaşlarımı tutamadığım bu görkemli eseri, size görkemine uygun biçimde tanıtmanın sıkıntısını yaşıyorum. İnanın neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Yazarlık yaşamımda böylesi çaresizliğe çok az düştüm. Belki de Misket’te yoksullukla geçen çocukluk yıllarımdan parçalar görmem beni anlatım konusunda böylesine açmaza soktu. Kitabı okurken o kadar çok not almışım, o kadar çok sayfa işaretlemişim ki; bunları size tam bir gazete sayfasında ancak aktarabilirim. Hani “anlatılmaz, yaşanır” diye bir söz vardır ya; işte Misket için de ’anlatılmaz; okunur’ diyeceğim geliyor. Ama kitapla ilgili olarak öncelikle şunları yazmalıyım: Bu kitabı yalılarda doğanlar okumasın. Bu kitabı “Paşa dedem dermiş ki...” diye söze başlayanlar okumasın. Yine bu kitabı; ayakkabı yerine takunya giyen çocukları; öğünleri şekerli suya ekmek doğrayarak geçiştiren aileleri bilmeyenler, duymayanlar okumasın. Niçin okumasın? Okumasın; çünkü ’vücut kimyaları’bozulabilir. Hasta olmalarını istemem!
İnci Gürbüzatik bu son eserinde 1950-1960’lı yılların Ankara’sında kahredici bir yoksulluğu yaşayan çocukluğunu anlatıyor. Buna ’sıradan bir anı kitabı’diyemezsiniz. Bu kitap elinizde bir kor parçası; yüreğinizi yakan bir kor! Sadece içerik mi? Anlatım güzelliği de sizi sarıp sarmalıyor. Ben ’Anne’ temasının bu kadar güçlü vurgusunu Misket dışında başka bir yerde okumadım. O yoksulluk, o terk edilmişlik içinde, kendisini her türlü kötülükten koruyan anıt annesini anlatırken, tüm dünya çocuk edebiyatçılarının gözünden kaçan bir gerçeği de saptıyor İnci Gürbüzatik. O gerçek; özverili anne olgusunun masallardaki yokluğudur! Yazar, “Sindrella’nın annesi yoktu. Pamuk Prenses’in, Rapunzel’in, Uyuyan Güzel’in, Küçük Deniz Kızı’nın, Hansel ve Greatel’in (...) annesi yoktu” diyerek listeyi uzatıyor. Bu saptama çok önemli. Masal yazarlarının kulağı çınlasın...
Çok kullanılan bir söz vardır ya, ’tarihe not düşmek’diye. İşte bu eser, Ankara’nın sosyo-ekonomik tarihine farklı ve dosdoğru bir not düşüyor. Bu kitabı okumadan 1950-1960’lı yılların Ankara’sındaki yoksul insanların nasıl yaşadığını geleceğe anlatamazsınız. Sözgelimi; bir yoksul kızın, varsıl aile çocuklarıyla bir arada okuyor olmasının onda doğurduğu psikolojik yıkımı saptayamazsınız.
İnci Gürbüzatik geçen yıl bizleri, Aşk Kaldığı Yerden’de yaşam fırtınasında ’savrulmuş’Bodrum’lu kadınların öyküleriyle buluşturmuştu. Bu kez yürek dağlayan çocukluğuyla karşımıza çıktı. Bu eser, son yıllarda unutulan toplumcu edebiyatın -sloganlardan uzak- göz kamaştıran bir ışığıdır. Bir gerçeği de belirtmeliyim: Böylesine bir güzelliğin televizyonlara konu edileceğini, yazarıyla söyleşiler düzenleneceğini bekliyorsanız yanılırsınız. O işin ’raconu’farklı. Çünkü onlar edebiyat dünyasında Kral’ın terzisi, Gürbüzatik gibi yazarlar da “kral çıplak” diyeceklerdendir. Fırsat verilir mi hiç?
Bu güzelliği bize GOA Yayıncılık sunmuş. Kitaba 0212 482 99 10 numaralı telefonundan ulaşabilirsiniz.
Haftaya buluşmak dileğiyle...