Bu kanlı sayfa da olsun!
Abdi İpekçi’nin kanlı gömleğinin de bulunacağı bir vicdan müzesi kurulmasına öncülük eden Milliyet, yeni köşe yazarı ‘Ajan Jeffrey’nin, sömürgeleştirme propagandası yaptığı yazısını da sergilemeyi düşünür mü?
ABD Büyükelçisi James Jeffrey Milliyet’te köşe yazarı oldu(!)
“1 Nisan şakası yapmışlardır” mı diyorsunuz? Şakaysa da, bence eşek şakası...
CIA ajanı Paul Henze ile görüşüp, elinde Türkiye’de karıştırdıkları haltlarla ilgili dosyalar bulunduğunu söyledikten kısa süre sonra katledilen Abdi İpekçi’nin gazetesinde, büyükelçi görünümlü bir başka ajanın; James Jeffrey’nin, Haiti’yi sömürgeleştirme planının propagandasını yapabiliyor olması şakasına(!) gülebilecek kaç kişi tanıyorsunuz?
Satışa gelir diye
Tamam Hasan Cemal’le karşılıklı sayfalara yerleştirince çok da ’aykırı’ durmamış... Buna rağmen, “İster şirket sahibi, ister öğrenci, ister hükümet için çalışıyor olun Haiti hükümetinin ülkeyi yeni baştan kurmak için ortaya koyacağı vizyona yardımcı olabilirsiniz...” diye, suç ortaklığı çağrısı yapan ABD’nin, basın bürosu olabilir mi Milliyet?
Doğan Grubu’nda satılması gündemde olan gazetelerden birinden söz ediyor olabiliriz. Ama satışı gerçekleşmeden veya resmen ilan edilmeden, Milliyet’in marka değerini ters yüz etmek niye? Vatan’dakine benzer bir yaranma çabası mı var? Peki ama nereye?
Fransa’ya karşı dünyanın ilk köle ayaklanmasını gerçekleştirerek(1804) bağımsızlığını kazanan Haiti’ye, sırf kendi kölelik düzenini riske atmamak için yıllarca ekonomik ambargo uygulayan ABD değil miydi? 1915’te, bir günde 2 bin Haitili’yi birden öldürdüğü ve 19 yıl süren bir işgal başlatmadı mı? Halkı diktatörlere mahkum etmedi mi? Finans odakları ülkeyi, “dünyaya açmaya” zorlayarak, üretim merkezi olduğu pirinç, şeker gibi ürünleri dahi ABD’den ithal eder hale getirmedi mi? İmar faaliyetlerinde kullanılan kredileri kesmedi mi? 2004’te darbeyi desteklemedi mi?
CIA casusu ve etki ajanı
ABD yiyecek, giyecek, ilaçla birlikte ne gönderdi Haiti’ye?
Higgins muhribi, güdümlü füze ile donatılmış iki savaş gemisi, kara ve denizden hücum yeteneğine sahip Bataan, Fort McHenry ve bir de Carter Hall gemileri...
Neden? Fay hatlarını bombalayarak mı saracak depremin yaralarını?!
Haiti niree, Türkiye niree demeyin sakın; Irak’a demokrasi getiren fotoğrafın türevidir Haiti’de çekilen...
Ve o fotoğrafı, Milliyet’te kendisine açılan köşeden Türk kamuoyuna pazarlamaya çalışan kişi, sadece ABD’li bir bürokrat değil; Afganistan için Türkiye’den muharip güç isteyerek, bu ülkenin evlatlarını da o suça ortak etmeye kalkışan kişidir aynı zamanda... Erdoğan’a “Karabağ’ı bırak” diyen kişidir... CIA ajanlarının diplomatlarımıza sille tokat girişmesini sineye çekmemizi isteyen kişidir... “Açılım”ın ABD’nin Irak’taki menfaat bekçiliği projesinin zemini olduğunu itiraf eden kişidir...
Müzelik vicdan
En önemlisi, suikasta kurban giden Necip Hablemitoğlu’nun “CIA casusu ve etki ajanı” dediği kişidir...
Dediğim gibi Hasan Cemal’le birbirlerine çok yakışmışlar ama... Emperyalizmi meşrulaştıran bir psikolojik operasyonun aracı mı oldu yani Abdi İpekçi’nin gazetesi?
Şakadır şaka...
Eşek şakası...
Yok değilse...
Nükhet İpekçi’nin sakladığı o kanlı gömlek yetmez, hatırasına karanlık bir gölge düşüren bu kanlı sayfayı da koymalısınız “vicdanınızın müzesi”ne!
***
Kaldığı yerden yazmaya devam edecek
“Vatan’a dönersem okuyucuya
terbiyezsizlik olur” demesine rağmen hala meraklananlar vardı... Derken, dün öğleden önce bazı medya sitelerine düştü haber: “Necati Doğru anlaştı!”
Habere göre, Doğru, Sözcü ile anlaşmıştı ve bugünden itibaren yazmaya başlayacaktı.
Aradım; “Şu anda görüşüyoruz” dedi.
Sonra o sordu: “İyi olmaz mı?”
Kalemi biat kültürüyle ehlileştirilmemiş yazarların, topluma ulaşmaya
devam ediyor olması, sözlerini prangalamayanların, -hala- kendilerine konuşacak ekran bulabiliyor olması kötü
olmaz tabii...
Emin Çölaşan’ın, Bekir Coşkun’un ayrılıklarına benzer; önemli bir kırılmaydı Doğru’nun istifası da. Yazabilecek bir “alan” bulabiliyor olmak güzel de... Günlerdir gösterilmeyen tepkilere
bakıyorum da... Gazetecilerin dahi
“bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” deyip, kendi gemisini kurtarmanın peşine düşmesi, “basının üzerinde
sallanan iktidar kılıcı”nı kabullenmesi ürkütücü değil mi?
***
‘Aydın gazeteci’ Bakan’a inanmış
Salı akşamı bir televizyonda Adalet Bakanı’nı izledim. “Anayasa Mahkemesi ve HSYK konusunda getirdikleri düzenlemelerin Avrupa’nın her ülkesinde olduğunu” söylüyordu. Sayın Bakan bu konuları ya “hiç bilmiyor” ya da “bizleri inandırmaya çalışıyor”.
Kendisi bir siyasetçi. Ve Bakan olması, hatta bir daha seçilmesi, Başbakan’ın güvenini kazanmasına bağlı. Bu nedenle söyledikleri doğru mu değil mi, önemli olan o değil. Önemli olan liderin hoşuna gitmesi.
Ama o söylemlerin “tarafsız yazarları” aydınları inandırması çok kötü. Nitekim o aydın gazetecilerden biri yazıyor; “AB’nin Venedik kriterlerini biliyor musunuz“ diye... Pekiyi AB’nin böyle bir kurumu ve kriteri var mı? ”Aydın gazeteci“ Bakan’a inanmış bir kere. Başka biri ”Avrupa ülkelerinde bu düzenlemeler aynen var“ diyor. Var mı? Yok. Ama Bakan’a inanmış bir kere....
Süheyl Batum / Vatan
***
Katakulli reformu
Bu anayasa değişikliği acayip bir seçim anlayışını getiriyor.. Dünyada eşi benzeri olmayan bir sistem..
Herkesin sadece bir kişiye oy verme hakkı var.. İki üye de seçilse, üç üye de seçilse, yedi üye de seçilse sen bir kişiye oy veriyorsun, gerisine karışmıyorsun.. Yeni anayasanın armağanı bu!..
En basit derneklerde, spor kulüplerinde, yapı kooperatiflerinde bile yok.. Mucidi AKP iktidarı!.. Çoğunluğun yok, destekçin az ama yönetime adam sokmak istiyorsan bulunmaz bir sistem.. Hele örgütlüysen inanılmaz.. Bu seçim sistemiyle her yeri ele geçirirsin..
Diyelim ki bir kişi Anayasa Mahkemesi’ne seçilecek.. Yargıtay üyeleri seçimle üç aday belirleyecek.. Farz edelim ki 9 aday çıktı..Yargıtay üyeleri 9 kişi içinden üç aday seçemiyor, sadece bir adaya oy verebiliyor.. Üyeler bir adaya oy veriyor ama Yargıtay kurum olarak üç aday çıkarıyor..
Birincinin, ikincinin kaç oy almasının önemi yok.. Üçüncü ol yeter.. Sonrası o günkü Cumhurbaşkanı’na kalıyor.. Kimi isterse!
Sonra kalkıp, ‘Yargıtay kendi üyesini, Danıştay kendi üyesini seçiyor, daha ne?’ diyorlar.. Seçmiyor! Seçemiyor..
Sorum şu.. Bu sistem yüksek yargıya demokrasi mi getiriyor?.. Katakulli mi?..
Mehmet Tezkan / Milliyet
***
İşsizlik miskinlerin
uydurması(!)
Ülkede işsizlik sorunu var deniyor, bence külliyen yalan. Tembel olmayan, çalışmak isteyen herkese iş var. Arzu eden, gayret eden birden fazla iş bile bulabiliyor.
İşte birkaç örnek:
Mehmet Altan: Star gazetesinde yazar. O kadar çalışkandır ki, zaping yaparken herhangi bir kanalda, hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkıverir, ödünüzü koparır.
Oral Çalışlar: Radikal gazetesinde
yazar, TRT’de tartışır. Oğlu da babası gibi çalışkandır.
Fehmi Koru: Yeni Şafak gazetesinde iki ayrı isim altında yazar, TRT’de tartışır.
Taha Akyol: Milliyet’te yazar, CNN TÜRK’te program yapar, TRT’de tartışır. Oğlu da babası gibi çalışkandır.
Cengiz Çandar: Radikal’de yazar, CNN TÜRK’te, çalışkan arkadaşı Hasan Cemal ve programa çağırdığı diğer kafa arkadaşlarıyla birlikte ABD planlarını halkımız için hap haline getirir.
Adını anmadığım diğer çalışkan yazar-çizer arkadaşlarımız beni affetsin; aslında bu arkadaşların her biri için kitap yazılsa yeridir. Hani iş yoktu bu ülkede?
Tembelliği özendiren miskin yazar-çizer takımından da örnekler vermek gerekiyor. İşte devletin Silivri Dinlenme Tesisleri’nde sırtüstü yatıp yiyip içenler, devlet malı deniz diyenler.
Tuncay Özkan: 1.5 yılı aşkın bir süredir devletin kesesinden yiyip içiyor.
Mustafa Balbay: Nerdeyse 400 gündür devletin kesesinden yiyip içiyor.
Hikmet Çiçek: Tam 2 yıldır devletin kesesinden yiyip içiyor.
HSYK toplantıları Adalet Bakanı tarafından askıya alınmış, yargıçlara “artık çalışmayın” denmiş. Demek ki yargıçları da tatile gönderecekler.
Tembellik virüsünü KKTC’ye de yaymak istiyorlarmış. Rauf Denktaş söylemiş, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemek için ABD ve AB heyetleri KKTC’de para dağıtıp, “haydi tatile be annem” diyorlarmış.
Ben bu haksızlığa isyan ediyorum. Eğer devleti yönetenleri kendi hallerine bırakırsak tembeller ömür boyu devletin kasasından yiyip içmeye devam ederler.
A. Metin Akpınar / Odatv.com
***
Omurgasızlığın da devri bitecek
AB denen nitelikli izleyici kitlesinde ’Star Haber’ 7.3 rating ve 25.8 share yapmış. ’Kanal D Haber’i ise 3.2 rating ve 11.7 share’e ulaşmış. Mehmet Ali Birand’ın siyasi zigzaglarının bir zamanlar kahraman olduğu AB Grubu tarafından terk edilmesinde etkisi yok mu? Bana kalırsa haberci etiğiyle hiç bağdaşmayacak şekilde saat sponsoru alması, izleyicinin gözüne kol saatini sokması bile etkili. ’Her kabın şeklini alan’ gazetecilik türü izleyicide artık karşılığını bulmuyor.
Medyada nereyi açsanız bir Hasan Cemal-Cengiz Çandar rüzgarı görürsünüz, ’Tecrübe Konuşuyor’ diye programlarını eş-dost övgüye boğuyor... Ancak bu programın izlenme oranı da 0.2’lerde sürüyor... Problemi aynı: İnandırıcılık.
Yazılı basında da durum farklı değil...
Rakamların verdiği en büyük mesaj: İktidara yaranarak bir yerlere gelmenin bir önemi yoktur. Bu dönem elbette bir gün bitecektir. Ancak bu dönemle beraber öyle görülüyor ki ’omurgasızlığın’da devri bitecek. Oray Eğin / Akşam
***
Bir zamanlar bir suikast planı vardı
Suikastçi subayların Arınç’ın evinin önünde yakalandıkları... Arınç’ın evinin krokisinin çıktığı. Subaylardan birisinin suikast planını tam yutmak üzereyken ağzından alındığı... Günlerce bunlar konuşulup yazılmadı mı?
Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, ’Olay önemlidir, yargı el koymuştur’ diye açıklama yapmadı mı?
Kozmik oda hakim Kadir Kayan tarafından, büyük bir ciddiyet ve inatla bir aydan fazla aranmadı mı? Bu hakime de suikast yapılacağı ileri sürülmedi mi?
Bu süreçte, Bülent Arınç’ın ağlamaklı sesle her yerde konuşup mağdur adam rolüne büründüğünü görmediniz mi?
İşte şimdi gündeme getirilen anayasa değişikliği paketi de Arınç’a suikast iddiası gibi tamamen politikaya yön vermek amacıyla gündeme getirilmiştir.
Buradan, millet adına Bülent Arınç’a sesleniyorum. Sayın Arınç, ’Beni öldürmek istediler!’ diye ağlıyordunuz. Ne oldu o dava?
Yoksa; siz milleti kandırdınız mı? Eğer, ben haklı isem; milletten özür dileyin. Eğer siz haklı iseniz belgelerinizi getirin ki biz özür dileyelim...
Rıza Zelyut / Güneş
***
Reçetesi bizde!..
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu ve bakanları, Papandreu’nun Harvard Üniversitesi’nden hocası olan Ronald Heifetz’i Atina’ya davet etmiş, ondan ekonomik ve sosyal kriz sırasında yapılması gerekenler konusunda ders almışlar. Bizden ders isteseler daha yararlı olurdu... Bu işin reçetesi bizde...
- Sürekli gündemi değiştir... Darbe ortaya çıkar, dalga dalga tutuklama yap, anayasayı değiştirmeye kalkış, dikkatleri dağıt. Halk açlığının ve işsizliğinin farkına varmasın. Yürüüü...
Melih Aşık / Miilliyet
***
MİNİ YORUM
Göbeğini kaşıdığını bilmese...
Fatih Altaylı’nın, göbekten bağlı adamın, göbeğini kaşıyan adamdan daha zararlı olduğu tezini savunduğu gün, gazete manşetleri aynı ekonomik verileri bambaşka sunmuşlardı okura: Biri ’en kara tablo’, öteki ’kriz resmen bitti’ diyordu. Göbeğini kaşıyan adamların varlığına güvenmeseler, kimileri, iktidara böylesine, göz göre göre yalan haber yapmak, milleti aptal yerine koymak pahasına göbekten bağlanır mıydı?