Bu bir BOP yapımıdır!
Okurlarımızdan Hasan Güleryüz “Bayram değil seyran değil, Muhteşem Yüzyıl dizisi neden şimdi?” diye soruyor.
Dizinin “Yeniden Osmanlı Projesinin kamuoyunda tartışılması, BOP’un hazırlanması gibi bir çalışmanın aracı olabileceği” yönünde kuşkuları var...
Bingo!
***
“Muhteşem Polemik” te tartışmanın mecrası şaraptı, şerbetti, cariyeydi, “caiz midir” di derken “ulemadan” icazet ve hatta fetva almaya kayınca Yaşar Nuri Öztürk’ü aradık:
“Caiz midir hocam?!”
Öztürk de okurumuzla aynı görüşteydi;
“500 yıl önce Kanuni şarap içmiş olsa ne olacak, içmemiş olsa ne olacak? 500 yıl önceki haremi konuşmanın zamanlaması ilginç değil mi? Bu konudaki yorumların hiçbir kıymeti harbiyesi yok!”
“Muhteşem polemik” te “polemikçiler” in en büyük hatası “ayrıntıda boğulmak” Öztürk’e göre...
“Tartışalım tartışmasına ama bu tartışmanın neden başladığını tartışalım” diyor!
Bilmece gibi mi oldu?
Basitleştireyim...
Yaşar Nuri Öztürk de “neden şimdi” diye soruyor; neden, 8 yıl önce değil de şimdi, Yeni Osmanlıcı zihniyet iktidar edilmişken?
“Sizce neden?” diyorum;
“Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda, Osmanlıcılığın teoriden pratiğe dökülmesine hazırlıyorlar toplumu” diyor.
“Tarla sürülüyor” yani!
***
Bu tezinde hayli iddialı:
“Burada önemli olan ” Osmanlı “ kavramının gündemimize sokulmuş olmasıdır.”
Bu dizi üzerinden, bir anlamda herkesin eteğindeki taşı dökmesinin sağlandığına inanıyor Öztürk.
Evet “batan” sahneler var; ama belki de özellikle batırıyorlardır gazı almak, söndürmek için! Malum konuştukça alışıyoruz biz.
Acı ama gerçek;
Bakınız “Abdullah Öcalan” , bakınız “PKK’nın siyasallaşması” , bakınız “anadil kavgası” ... En kabullenemeyeceklerimiz değil mi “hazmettire hazmettire” / “konuştura konuştura” normalleştirilenler hayatımızda!
En taviz vermeyeceğimizi düşündüğümüz alanlarda açılmadı mı en büyük gedikler değerlerimizin surlarına!
“Sözün bittiği yerde” teslim olmadık mı her seferinde!
İşte sözümüzü tüketmeye çalışıyorlar bir kere daha!
Öztürk, “İnanın, şu anda sayısız CIA ajanı, harıl harıl rapor yazıyor bu diziyle ilgili. Menfi-müspet hiç fark etmez, önemli olan bu konuyu konuşuyor, yazıyor, çiziyor, izliyor olmamız. Bütün tepkiler günü gününe Washington’a bildiriliyor” derken hayli kaygılı.
Bunun bir “operasyon” olduğunu savunuyor ısrarla.
Bildiğin açık istihbarat!
***
“Muhteşem Yüzyıl” da bir vaad Öztürk’e kalırsa.
“Bakın sizin de böyle ” muhteşem, ihtişamlı, kudretli “ olmanızı istemedikleri için kötülüyorlar” biçimindeki “öz savunma malzemesi!” hazır!
Velhasıl;
Kanuni kadar hızlı kapılıyoruz biz de Hürrem’in cilvesine; “harem” de, harem kavgasında harcıyoruz, “tezgahla mücadele” ye saklamamız gereken enerjimizin çoğunu...
***
Bunca sözden sonra siz yine de... Hâlâ... “Harem padişaha hak mıdır” mevzuuna takıldıysanız...
İlmini de esirgemiyor Yaşar Nuri Hoca...
Tırnak içinde “dinci” arkadaşları, konuyu “İslami” perspektiften tartışmamaları yoksa o biçim çarşafa dolanabilecekleri konusunda uyarıyor.
Kuran’ı Kerim’in emir ve yasaklarını esas alarak değerlendirdiğinde neresinden tutarsa elinde kalıyor “muhteşem yüzyıl!”
“Var mıydı H. Muhammed’in haremi... Ama hareme gelene kadar en başından yönetim sistemi uygun değil İslam’a” diyor kafadan...
“İslamiyet’te saltanat olur mu?
Muaviye’ye gelene kadar böyle bir şey yok. Yöneticiler seçimle işbaşına gelir; hilafet de babadan oğula geçmemiş; dört halife seçilerek başa gelmiştir!”
+++
Harem dururken gel de yaz ‘bu işler’i
17 yüzyılda, Padişah 3. Mustafa demiştir ki:
“Yıkılupdur bu cihan sanma ki bizde düzele
Devleti çarh-ı deni verdi kamu müptezele
Şimdi erbab-ı saadette gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemen merhamet-i lem yezele.”
(Bu dünya yıkılıyor, bizde düzeleceğini sanma. Alçak felek, devleti bütün alçak kişilerin eline verdi. Şimdi mutluluk yolunda gidenler hep bayağı kişiler. İşimiz Tanrı’nın acımasına kaldı.)
***
Şeyhülislam İsmail Asım da aynı görüştedir:
“Hak bu kim mülk-i cihan girdi yed-i müptezele
Akl-ı sadıka nizamı hele hiç girmez ele
Berk ü barını kamu eyledi yağma hazele
Ab-ı şer ile meğer ravza-i devlet düzele.”
(Gerçek şu ki dünya gücü aşağılık kişiler eline düştü. Doğru düşünle düzenlenme olanağı yoktur. Yaprağından meyvesine kadar her şeyi bayağılar yiyor. Devlet bahçesi ancak şeriat suyu ile belki düzelir.)
***
Sadrazam Ragıp Paşa’nın da umudu yoktur:
“Niceler eyledi kâmın bu cihanı tiz ele
Feleğin devri mutabık yine bezm-i ezele
Sanma ey dil ki saadet bula bir dem hazele
Verdi hallak-ı cihan müptezeli müptezele.”
(Nice kişiler bu dünyanın zevkini ele geçirdi, ama dünya gene eski düzeninde dönüyor. Ey gönül, alçakların bir an bile mutlu olacaklarını sen sanma. Dünyayı yaratan verdi
alçağı alçağa.)
17. yüzyılda manzara bu...
Prof. Niyazi Berkes, “Türkiye İktisat Tarihi” nin ikinci cildinde bunlara yer verdikten sonra, tarihçi Naima’nın tespitini yazar:
“Osman düzeni bozulma ve dağılma hali içindedir.”
Berkes, “Naima bu tespiti yapar ama, bu bozuluşun ekonomik nedenlerini bir kere bile sormak aklına gelmez” der.
***
Bugün de farklı mı?
Türk kamuoyu “Bu işler ne zaman düzelecek?” sorusunu içinden geçirse bile, onun uğraşacağı önemli konular vardır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın haremi ve Hürrem Sultan gibi...
Hasan Pulur / Milliyet
+++
Ya ‘öteki Osmanlı’yı anlatsaydı
Daha 15. yüzyılda topu ve tüfengi kullanmaya başlayan Osmanlı; o zamanlar akılcı idi. O tutumuyla da cihan devleti haline gelmişti. Sonra; aklı dışlayıp yerine hayatla ilgili olmayan dinsel nakilci sistemini koydular. Matematiği, tıbbı, fiziği, coğrafyayı, astronomiyi Allah’ın işine karışmak gösterip lanetlediler.
Fatih Sultan Mehmet; İtalya’dan Bellini isimli ressamı getirtiyor; ona poz verip kendi resmini yaptırtıyor. Ondan 400 sene sonraki Osmanlı ise bırakın resmi; haritaları bile putçuluk sayıp okullardan kaldırtıyor. Öyle ki koskoca İstanbul’da 19. Yüzyılda sadece 10 tane (evet on tane) ilkokul öğretmeni bulunuyor. Evet iki Osmanlı olduğu anlaşılıyor: Birisi hayatı akılla açıklayan ve akla göre yaşayan ileri Osmanlı... Öbürü hayatı Arap’tan aldığı din eğitimine göre açıklayan gerici Osmanlı... Akıl yükseltiyor, nakil çökertiyor... Ya bu dizide kokuşmuş Osmanlı gösterilse idi ne olacaktı...
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Erzurum’u Brüksel sandı
Misafirsen; gittiğin eve saygılı olacaksın...
Düşmanca duygular taşıyorsan ve kendini tutamayacaksan...
Gitmeyeceksin!
Papandreu hem geldi; hem de efelendi...
Düşman işgaline karşın ilk meşalenin yakıldığı Erzurum’da bize “İşgalci” dedi...
Ekonomik kriz nedeniyle ülkesinde kaybettiği saygınlığını, Erzurum çıkarmasıyla geri almaya çalıştı...
Erzurum’u, Brüksel’le karıştırdı...
Bizim ülkemizdeki meslektaşı ise “Türkiye ne yaptı size, niye aldırmıyorsunuz bizi AB’ye” diye sızlandı... O sızlandıkça; bu ülkeye yürekten bağlı milyonların yüreği sızladı...
Medyaya aslan kesileceksin, çiftçiye aslan kesileceksin, şehit ailelerine aslan kesileceksin, askere aslan kesileceksin, yargıya aslan kesileceksin, taraf olmayan iş adamlarına aslan kesileceksin, işçilere aslan kesileceksin...
Bizim ülkemizde bize hakaret etmeye cesaret eden Yunan Başbakanı’nın karşısında “barış güvercini” ni oynayacaksın...
Ne tiyatro ama...
Zeytin dalı da verseydiniz bari... Eksik kalmasaydı!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Diktaya bir iki...
TBMM Genel Kurulu’nda, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü kabul edildi.
Eğer tasarı aynen yasalaşırsa:
“Milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde veya kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda Başbakan veya görevlendireceği Bakan, geçici yayın yasağı getirebilecek...”
Yeşil tonlu tek parti diktatörlüğüne ilerlediğimizin pırıl pırıl örneklerinden biri daha huzurunuzda...
Demokrat bir iktidar Nazi Almanyası’na mahsus bu tür yasaları değil yürürlüğe koymak ağzına almaya utanır...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Hem padişahçı, hem İslamcı olursan
Başın beladan kurtulmaz.
Mesela... Sen tutar, “Padişahlarımız evliya gibi adamlardı” dersin... Hemen “Kardeş katli” meselesini çıkarırlar karşına. Hemen “Saltanat” meselesini çıkarırlar karşına. Padişahların “evliya gibi” adamlar olmadığına dair bin türlü vesika dayarlar gözüne. Zora düşersin.
Tevil üstüne tevil yapmak zorunda kalırsın.
Apışıp
kalırsın.
Mesela... Sen tutar, “Padişahlarımıza iftira atılıyor. Onlar içki içmezlerdi. Damlasını ağızlarına koymazlardı” dersin... Buna karşılık... “Osmanlı’yı bize ne güzel anlatıyor” diyerek takdis ettiğin İlber hocan çıkar, “Saçmalamayın kardeşim... Padişahlar bal gibi içki içerlerdi. Hem de şarabın âlâsını içerlerdi” der. Ne diyeceğini bilemez hale gelirsin. İtiraz etmeye bile mecal bulamazsın.
Zillete düşersin.
Mesela... Sen tutar, “Hanedan mensuplarına çok büyük haksızlık yapıldı. Ah padişahlarımızın torunları ah” diye lügat paralarsın... Sana Hanedan Ailesi’nin Paris’te yaşayan ve Fransızcayı anadilinden daha iyi konuşan son üyelerinden biri, “Benim dedelerim sizler gibi yobaz değildi. Siz kim oluyorsunuz da dedelerime sahip çıkmaya kalkıyorsunuz” diye fırçayı basar.
Mahcup olursunuz. Verecek cevap bulamazsınız. Utanırsınız.
Ahmet Hakan / Hürriyet
+++
Elhak öyledir. Yanlış varsa hepimizin, başarı varsa sadece sizin!
Fahrettin Fidan
+++
Memecan ‘Hür
olmayan adam’
Bu sayfa çoğu kez “şikayetname” tadında da olsa, “iyi şeyler” de olmuyor değil güzel yurdumda...
Siyasilerin rakiplerini halt etmek uğruna doğruya doğru diyemez hale geldiği çağda, RTÜK’ün MHP’li üyesi Esat Çıplak’ın yaptığı mesela...
RTÜK’ün, Salih Memecan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu dansöz yaptığı animasyonuyla ilgili olarak yaptırım uygulanmaması kararına muhalefet şerhi koymuştu...
İşte o şerh açıklandı...
Üst Kurul’un MHP’li üyesi, CHP Genel Başkanı’nı hedef alan yayının 3984 Sayılı Kanunun 4756 Sayılı yasa ile değişik 4. Maddesinin (l) bendinde ifade edilen “Haberlerin yayınlanmasında tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine bağlı olunması; özgürce kanaat oluşumunun engellenmemesi; haber kaynaklarının kamuoyunun yanıltılmasının amaçlandığı haller dışında gizliliğin korunması” hükmünün doğrudan ihlali olduğunu hatırlatarak şöyle demiş:
“Salih Memecan’ın eşi, rakip parti olan, iktidar partisi AKP’nin İstanbul Milletvekili’dir. Mizahın imkanlarını kullanarak, eleştiri yapmak hür iradeyi gerektirir ki, maksadınızın sadece eleştiri yapmak ve bir nebze insanları gülümsetmek olduğuna kamuoyunu inandırabilesiniz. Halbuki, aynı animasyonu AKP lideri için yaptığını düşünün, eşinin derhal partiden ihraç edilmesi kuvvetle muhtemeldir. O takdirde, siz sanat icra eylemekten ziyade sanatçılığı kullanmak suretiyle yandaşlık yapıp etik olmayan bir şekilde siyasi rakibinizi kitlelerin gözünde küçük düşürme yoluna gidiyorsunuz demektir. Bu da bu tür faaliyetleri yaparken hür irade kullanamıyorsunuz, bir çıkar elde etmek amacıyla mizah yapıyorsunuz anlamına gelir ki, ilgili yayın kuruluşunun bu anlamda yaptığı yayın tarafsızlığını yitirmesine sebebiyet verir.”
+++
Muhteşem zamanlama
Yaşar Nuri Öztürk’ün, ‘Muhteşem Yüzyıl’ın aslında İkinci Cumhuriyet vaadi olduğu iddiasını bir de Ahmet Altan’ın “Artık bu cumhuriyeti gömüp yerine yenisini yapmanın vakti geldi” dedi cümlesi ışığında değerlendirin derim ben.
“Mezarcı taraf” ın yayımladığı sazan kalemler bülteninin zamanlaması hiç de fena sayılmaz ha!