Bozkurtları Yaratan, Öldüren ve Dirilten O...

Türk çocuğu ulu atalarının adını, tadını ve muradını ondan duydu... “Irkının şerefe taşan efsanesi”ydi romanları. Kahramanlarının karakterlerini yoğurdu düşlemince ve tarihin yazıtsal gerçeklerince. Adlar verdi onlara övünç, güvence, kalıcı, gözalıcı...
Bozkurtlardı onlar. Yaratan, öldüren ve dirilten O’ydu onları...
“Dirilmelisin Atsız’ın Düşlemindeki Sur Düdüğüyle” adlı şiirimde anlatmıştım ben onları:
“Ay Hanım Hanım, sen menim canım/Men seni alım dağlara kaçım bu gece” /Demeye engel olmalı kara bahtın./Âşık olacaksan Urungu gibi olmalısın/Uçurumuna sevmelisin bahtı karanlık ay’ı.
Âşık olacaksan Deli Ersegün gibi de olabilirsin/Gönül yarası ve kılıç yarası arasında/Kızgın, şaşkın, umutsuz/Sevgi mi üstün, öç mü diye sorabilirsin.
Uygur Alka gibi at sürmelisin/Gülüşün ve yüz asışın Sançar’ınki gibi aşırı/Reddin ve kabulün Almıla’ca olmalı.
Türk yazıp oklarınla, hünerle yay germelisin./Bögü Alp gibi en önde, en ileri/Öç gözü açık olmalısın Gök Börü gibi.
Son yiyişin Yamtar gibi olmalı/Karabudakça olmalı son yay çekişin./Uşak olacaksan Işbara Alp’in Çalığ’ı gibi/El çözeceksen Kurtkaya’ya özenmelisin.
Yiğit olacaksan Kürşad’ın kırk yiğidinden biri ol yeter/Savaşman düğünde oynarcasına/ Ölümün ölümlerin en güzeli./Kıraç Ata’nın okuduğu gelecek üzre/Bin üç yüz yıl sonra yeniden dirilmelisin/Atsız Ata’nın düşlemindeki sur düdüğüyle.
Yarın Atsız Ata’nın ölüm yıldönümü... Türklüğün yok edilmeye çalışıldığı bu günlerde onu anmakla kalmayıp arıyoruz da özlemle...
Geçen yıl 11 Aralık’ta sormuştum “Nice Adamdı Atsız?” diye ve şöyle yanıtlamıştım:
Sıradan ve sürüden biri değil, özgün adamdı Atsız
Fikirleri ve şiirleriyle dizgin adamdı Atsız.
Ufuklar ötesine sezgin adamdı.
İnadına doğru düzgün adamdı Atsız.
Engindi utkularında, dingindi tutkularında
Orkun ve Ötüken’e doğru gezgin adamdı Atsız.
Ezilmişti ezgin değildi, bıktırılsa da bezgin değildi.
Ülkü siyasete alet edildiğinde üzgün adamdı Atsız.
Dünya malına kuzgun olan milliyetçilere kızgın adamdı Atsız.
Yağmurundan, öz sağanağından bozgun adamdı
Ve yazgın adamdı Atsız, ölümle düşmüştü elinden kalem.
Ve o Atsız, “ülkü”yü de en doğru tanımlayıp yazan adamdı. Piriydi o “Türk Ülküsü”nün. Bugün o ülküye “fesat karıştırmak” isteyenlere, onun kalemiyle yanıt verelim, Tanrıdağı’na yollayalım bir yüce dilek olarak:
“Bir milletin yürütücü kuvvetine ’ülkü’denir. Toplumlardaki kişileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür.
Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı ‘and’ ve ‘uzak hedef’ demek olan ‘ülkü’, topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler.
Ülkü, ilkönce, insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuuraltında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü millet, kahramanlar ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür; önce manen, sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.”

Yazarın Diğer Yazıları