Bozkurt işaretli eller...
Reyhanlı patlaması ve akabinde yaşadığımız 51 kayıp, millet olarak hepimizi derin acılara gark etti. Millet olmanın gereği bu; acıda ve sevinçte bir olmak. Millet olmanın bir diğer vasfı ise acıdan “sorumluluk” çıkartmaktır. Ve tabii ki “insan” olmanın temel lâzımesi, acıdan “fırsat” çıkartmamaktır...
Yok mudur böyle insanlar? Varmış, Reyhanlı patlamasından hemen sonra gördük. Millet topyekûn tarihinin en büyük terör saldırısı karşısında birbirine sarılarak ve yaslanarak güç toplamaya çalışırken birileri televizyon ekranlarında patlama sonrasında ortaya çıkan vatandaş tepkisini ideolojik “hasımlarına” ihale etmenin peşindeydi. Duymuş, okumuşsunuzdur “elleri Bozkurtluydu” hezeyanlarını...
Ne zamandır bu milletten “katliamcı” çıkartmaya çalışan hastalıklı ruh bu kez Reyhanlı’daydı. Hatırlar mısınız bilmem, bu kafa daha önce Ermeniler için özür talep etmişti. Şimdi ise Reyhanlı sokaklarında bu milletten katliamcı ve dahi “Neo Nazist” güruh çıkartmanın peşine düşmüş. Cenazelerinin derdine düşen insanların yarasını sarmaktansa, gözleri Suriyeli mültecilere tepki gösteren insanların ellerinde “Bozkurt” işareti aramış. Keşke, ellere odaklanacağına kavganın arasına girseydi belki kavgayı önleyebilirdi.
Fakat amaç o değil. Amaç, patlamanın akabinde yaşadığı ağır saldırının etkisiyle sokağa dökülen vatandaşın hükümete ve Suriyeli sığınmacıların başıbozukluklarına gösterdiği tepkiden malzeme çıkartmak. Gözlerinde öyle etkili bir siyasi “ayrıştırıcı” gözlük var ki yüzde 68,5’i AKP’ye oy vermiş ve sadece yüzde 12,5’i MHP’li olan Reyhanlı’da yürüyenlerden kimlerin MHP’li kimlerin AKP’li olduğunu ayırt edebilmektedir. Amaç, vatandaşın hükümeti hedef alan demokratik tepkisini “katliam” senaryoları ile gölgelemektir.
Bunu hangi “vicdanla” yapabilmektedirler bilemiyoruz, ama “Ümmetin” yeise düştüğü bir anda ümmeti birbirine düşürecek bu tip açıklamaların ne anlama geldiğini biliyoruz: Fitne.
Bu açıklamalar ve yaklaşım, sağlıklı bir psikolojinin eseri değil. Bu öyle bir hastalıklı hâletiruhiye ki Reyhanlı’da ve devletin başında tam tekmil AKP hakimiyetinin olduğu bir zamanda dahi çıkan hadiselerin sorumlularını aramak için hâlâ protestocuların ellerine bakmaktadırlar. Aynı hasta kafa, sınırları delik deşik edilmiş, tarihin en büyük terör saldırısını engelleyememiş, 60 bin nüfuslu bir ilçeye bomba yüklü araçların giriş çıkışını görememiş, görmek için taktığı kameraların bozuk olduğunu üç gün sonra fark edebilmiş bir hükümeti bu ülkeye beş beden büyük görmektedir. Aynı siyasi bağnazlık, galeyana gelen halkın taşkınlıklarını engelleyemeyen kolluk kuvvetlerini sorgulamayı aklına getirememektedir de olayların büyümesini engellemek için çırpınan Ülkücüleri olayların müsebbibi olarak işaret etmekte, iftiralar düzmektedir.
Bu kafaya sahip gazeteci, ülkenin Genelkurmay Başkanı’nın teröre 51 can verdiğimiz bir günde “Sınırdan giriş çıkışlardan haberimiz yok!” diyerek bir uçağa binip Avrupa seyahatine çıkmasına bir eleştiri getirememiş, ekmeğini yediği milleti katliamcı olarak niteleyebilmiştir. Gazetecilik, gariban Reyhanlılıya “katliamcı, faşist” demek değil, o Genelkurmay Başkanı’na ve nihayet ABD’de Obama ile mesut-mesrûr günler geçiren Başbakan’a “Millet kan ağlıyor, cenaze kaldırıyor, siz neredesiniz?” diye sorabilmektir.
Ezcümle, gazetecilik maaş aldığın yeri kutsamak için millete kusmamaktır!
Ortada özür falan yok...
Bu yazının yazıldığı saatlerde Hakan Albayrak’ın özür dilediği gazetelere düştü. Albayrak “Protestocular Bozkurt işareti yapıyorlardı” sözleriyle MHP camiasını kastetmediğini söylemiş ve özür dilemiş. Albayrak, sözlerinden ötürü değil, sözlerinin “maksadını aştığından” ötürü özür dilediğini açıkladı. Sözlerinin çarpıtıldığını söylüyor ve ortaya çıkan manzaradan dolayı özür diliyor; sözlerinden ötürü değil. Yani iddialarından geri adım atmış, sarf ettiği sözlerden ötürü özür dilemiş değil. Yani, ortada gerçek manada özür falan yok.
Sosyal medyaya yansıyan videolarından “kâmil” bir mü’min olduğunu çıkarttığım bu arkadaşa kul hakkını hatırlatıyorum.