Boşuna sulanıyor ağzınız...

Gündem fazlasıyla “edepsiz” olunca, PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine hafta sonu Diyarbakır’da yapılan “Demokratik İslam Kongresi” layık olduğu(!) öfkeli kalabalık tepkisine mazhar olamadı.
Sessiz sedasız oldu da bitti; peki “ne alaka”ydı, çoğu kimse anlayamadı.

***

Zaman yazarı Ali Bulaç, aldığı eleştiriler üzerine, İmralı’daki caninin, İdris Baluken elçiliğiyle “Mümin kardeşlerine...” hitap ettiği toplantıya neden katıldığını izaha çalışıyordu dünkü köşesinde.
“Yeni Zemin” üzerine inşa edilen projeye Bulaç’ın katılması değil, katılmaması garip olurdu ama neyse o ayrıca ele alınması gereken bir mesele.
En azından, mevzubahis “Türk’e tezgah” olunca, “PKK iktidarla kol kola- paraleller açılımın karşısında” lakırdısının da geçerliliğini yitirdiğini, hepsinin aynı safta yek vücut oluverdiğini “bir kere daha” tecrübe etmiş olduk bu vesileyle.

***

Bulaç’ın, PKK’yı “günahlarından arındırma” ritüeline dönüşen toplantıya iştirak gerekçelerinden biri bayağı ironikti:
“Bölgede laik, milliyetçi rejimler Kürtlerin haklarını ihlal ederlerken dini istismar etmişler, zulümlerine ” dinî kılıf giydirmişler. Kürt siyasî hareketi bundan yeterince ders çıkarmış görünmektedir...”
Yav he he öyle!..
Haklarında “katli vaciptir” fetvaları çıkarıldığı için dağlara kaçmak, “yokluktan ot otlamak” zorunda kalan Aleviler de, haklarında “öldürülmeleri caiz olmakla kalmayıp her Müslüman’ın dini görevidir” diye fetvalar çıkarılan Mustafa Kemal ve arkadaşları da, benzer bir fetvayla idam edilen “Milli Şehit Kemal Bey” de hepsi Kürt, o fetvaları çıkaran Ebussuud’lar, Mustafa Sabri’ler, Müftü Hamza’lar son derece “laik” ve Osmanlı da gayet “milliyetçi” bir rejimdi zaten!
Bir kere “Kürt siyasi hareketi” Bulaç’ın dediği gibi din istismarından ders çıkarmış olsaydı, bugün hâlâ “aşiret şeyhleri”nin peşinde dolanıyor olmazdı!
İkincisi, -hani AKP’liler “açılım bizim varlık sebebimiz” diyordu ya o hesap- varoluş biçimi, doğum şekli “din istismarı” olan “Kürt siyasi hareketi”, bu ayağına kurşun sıktığı gün geriye kocaman bir “hiç” kalacağını bilmiyor mu yani!
Büyüklere masallara başlamış yine birileri!
“Moleküllere ayırarak sterilizasyon” konusunda da uzman Sayın Başbakanımız iyi bilirler “genetik kod” diye bir hadise var bilim dünyasında...
İşte “Kürt siyasi hareketi(!)” dedikleriyle “Siyasal İslam” arasındaki engellenemez çekim de bu “genetik kod” larla ilgili:
93 Harbi’nde ilk darbeyi vuran “Halid-i Nakşi Kürt Şeyhi Seyit Taha oğlu Şeyh Ubeydullah”tı mesela; insanın eteklerini öpesi filan geliyor değil mi adını duyduğunda; besmelesiz ansan çarpılırmışsın hissi uyandırıyor ilk duyduğunda!
Birinci Dünya Savaşı’nda, erkeklerimiz savaştayken ve kadınlarımız kızlarımız gözü dönmüş Ermeni komitacıların işkenceleriyle can verirken Doğuda, Kürt şeyhler, şıhlar Şerif Hüseyin’in hançerini biliyordu!
31 Mart 1920’de Peyam-ı Sabah’ta “Kuvayı Milliye’ye aldanmayınız! Bolşeviklerin kafasını taşıyan yurtsuz serserilerdir. Hilafet ve Saltanat’a bağlılıktan ayrılmayınız” diyen Kürt Teali Cemiyeti’ni bir sorun bakalım “Google Amca”ya, kaç “Kürt İslam alimi” vardı saflarında!
Kurtuluş Savaşı devam ederken “Seyyid” Abdülkadir, “Nakşi Kürt şeyhlerini” örgütlüyordu askere saldırsınlar diye; hem de İngiltere desteğiyle!
Çok klişe olur Şeyh Said’i anmıyorum bile! Ve Dersim...
1937’de İngiltere Dışişleri Bakanı’na “Sayın ekselanslarına sesleniyorum, hükümetimizin yüksek manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyorum” diye yakaran da “Seyyid” Rıza.
Görüldüğü üzere “muhterem”lik akıyor her birinin “sıfat”ından!

***

Diyarbakır’da hemen her konuşan “Medine Sözleşmesi”ne atıf yapmış ama sonuç bildirgesini okurken, 3. Murat’ın “Kürt emirleri şimdiye kadar Kızılbaşlara kılıç sallayarak Allah yolunda gaza ve cihat edegelmişlerdir (...) İnşallah uğuru Hümayunumdaki hizmetiniz zayi olmayacaktır. Kat be kat çoğalarak inayetlerime mazhariyetiniz muhakkaktır. Din uğrunda çalışıp Kürt emirleri arasında faideli ve adı anılır olasız” fermanı geldi benim aklıma.
Rahmetli Cemal Şener, soy sop olarak Türk, fikren Kürtçü yazardan işittiği şu cümleyi aktarmıştı sohbetimizde:
“Bak Şafii Kürtler, Sünni Türklere 30 yıldır savaş açmışlar, 30 bin kişi öldü, Sünniler ve Şafiler arasında problem çıkmadı. Bir tane Alevi, bir tane asker öldürsün Türkiye’de iç savaş çıkar...”
Bu işte bütün mesele; “ümmetçilik” hikaye!
“Allah aşkına” bir bakın Türkmen katlettiren Şeyhülislamların “etnik köken”lerine!

***

“Tek millet” zırvalık...
Ama her biri ayrı bir emperyalist gücün kuklasına dönüşmüş, birbirlerinin boğazını kesen, gözünü oyan, diri diri doğrayıp kalbini, ciğerini söken mezheplerden, tarikatlardan, cemaatlerden “tek ümmet” yaratmak dahiyane bir çözüm gerçekten de!
622’de yapılıyor Medine Sözleşmesi, topu topu 30 yıllık bir zoraki sulh bütün neticesi!
Kaldı ki “Medine Sözleşmesi” nden medet uman “Yeni Zemin”ciler küçük bir ayrıntıyı kaçırıyorlar;
Ne Türkiye Cumhuriyeti bir “kabile”...
Ne de Öcalan peygamber!..
Devleti “helvadan put” saydığınız için en fazla “karşısında” ağzınızın suyunu akıtırsınız; yıkamazsınız!
Bir “fetva”ya “devlet” satmak yok bizde...

Yazarın Diğer Yazıları