Bölücülük bir bütündür, parçalanamaz!
Son günlerde yaşananlar, Türkiye’de kafaların, kavramların ve vicdanların ne denli karışık olduğunun göstergesidir. Bu tür kaotik ortamlarda karaya ak, adiye pak, haine demokrat muamelesi yapılması son derece normaldir. Bir iktidar, kendisini herhangi bir değere bağlı hissetmiyorsa o iktidar için değersizlik değer haline gelir. Türkiye’de olan da budur. Bir şehit yakını “Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır” diyor. Bu söz, vicdanında “vatan” diye bir kavram olanlar için doğrudur. Aksine vicdanında vatan ya da millet diye bir kavram teşekkül etmemiş olanlar için her yol mübahtır. Böyle bir kimse için “vatan bir bütündür, parçalanamaz” söylemi herhangi bir anlam ifade etmez. Onların vicdanında da belki bu kavram bölücülük bir bütündür, bir birinden ayrılamaz, biçimine dönüşmüştür.
Vatana kast etmek için dağlara çıkmış olanlara, muhteşem (!) karşılama törenleri düzenleyenler aynı kategorik anlayışın mensuplarıdır. Vatana kast edenlere çeşitli gerekçelerle yardım eden, izin veren, çanak tutanlar da aynı sürecin parçalarıdır. Kişileri yasalara değil, yasaları kişilere uyduranların hukuk devleti anlayışı da arızalıdır. Çadırlara mahkeme taşıyanlar çadır devleti anlayışına sahip olanlardır. Böyle bir durumda teröriste kahraman, kahraman gaziye terörist muamelesi yapmak çok da yadırganacak bir şey değildir. Bir ülke, uğruna canını ortaya koymuş olan gazisini itip/kakarak ancak meşruiyetini yok eder.
Hayduda kahraman muamelesi yapmak!
Eşkıyaya silah bıraktırmanın ya da haydutun elinden silahını almanın çok çeşitli yolları vardır. Bu yol ve yöntemler arasında haydutlar için zafer şenliği düzenlemek, yasaların suç saydığı hususları suç olmaktan çıkarmak ve haydudu kahraman ilan etmek yoktur. Hele hele teröriste aziz muamelesi yapmak hiç yoktur. Eğer bir ülkede haydutlar, göğüslerini gere gere sınırlardan bir ülkeye giriş yapıyorlarsa o ülkede hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir.
Gerçekte suçluya kahraman muamelesi yapmak suçtur. Suçluyu övmek de suçtur. Suçluya “sen suçlu değilsin” demek ise bir başka suçtur. Ben bunu “barış için, kardeşlik için yapıyorum” demenin ise milletin zekâsıyla alay etmek anlamına geldiği açıktır. Devletten, milletten, hukuktan ve adaletten taviz vermenin barış getireceğini düşünmek ise en hafif tabirle ahmaklıktır. Artık bütün bu uygulamalar sonucunda Türkiye’de devlet ve yasalar, ona uyanlar için vardır. Terörist ve bölücü cenah için ise bugün itibarıyla suç ve müeyyide diye bir şey yoktur!
İktidar, teröristlere mecburdur!
Kendilerine “Barış Elçisi” adını takan teröristler açıkça ortaya koydukları tavırlarla “biz devleti de yasalarını da tanımıyoruz” aksine “Öcalan” ı tanıyoruz dediler. Yasaların suç saydığı her şeyi, hem yaptılar hem de bunu bilerek ve isteyerek yetkililerin yüzüne karşı söylediler. Yetkililer ise “açılım” ın hatırına bunu sineye çektiler ve duymazlıktan gelinmesini istediler. İktidarın talimatıyla yetkililer, “Biz size mecburuz” anlamına gelen bir tavır takındılar. İktidarın zaafını ve yumuşak karnını keşfeden bölücü eşkıya ise iyice gemi azıya aldı.
Böylece teröristler, (nam-ı diğer eşkıya) “Eşkıya dünyaya padişah olamaz” sözünün gerçekleri yansıtmadığını kanıtlamış oldular. Yetkililerin dilinden düşürmediği “Terörle bir yerlere varılmaz” yargısına inat ’terörle bir yerlere varıldığını’da göstermiş oldular. Demek ki, bugünün şartlarında o meşhur “şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganı da artık geçerli değildir. Evet, evet... Şehitler ölür ve bu vatan bölünmeden de daha beter bir hale gelir!