Bizim Evin Hırsızları!
Lope de Vega, Akdeniz’in iki yakasında geçen hayatları anlattığı eserde “Valencia’dan Cezayir’e geçip, orada din değiştirerek İspanya sahillerinde korsanlık yapmaya gelen” dönmelere “ev hırsızı” der. Onların daha önce mensup olduğu diyarları ve iklimi çok iyi bildiklerinden, talan etmekte büyük başarı sağladıklarına da vurgu yapar. Kendi evini, ocağını talan etmek; yalnız deniz korsanlarına özgü bir durum değildir. Evin ya da evlerin talan edilmesi ya da ettirilmesi olgusu, siyasi cenahta çok daha yoğun olarak yaşanmaktadır. Birçok dönmenin, eski dönemlerini anlatan anı eserlerinde bunların somut kanıtlarını görmek mümkündür.
Kendi evlerinde sahip olamadıkları refahı, konforu ve kabulü karşıtların hanelerinde bulabilmek umuduyla mazilerinden kopanlar zamanı gelince, din değiştirmiş korsanlar gibi eski evlerini talana çıkarlar. Kuşkusuz talan yalnızca eski(miş)lere özgü bir olgu da değildir. Evi talan etmeye gelen eski sakinlerin var olduğu gibi, halı hazırda kendi evinde hırsızlık yapanlar da vardır. Ancak sorun o değildir, rahatsızlık veren şey bu ev hırsızlarının aslını inkâr, mazisini lanetli, ülkü ya da yol arkadaşını da hedef yapmalarıdır. Bu şeytani vicdanın şerrinden korunmak için çoğu etkin kişi, bu türedilerin yaptıklarını ya da isnat ve iftiralarını görmezlikten gelir.
Elbette tarih, dününe ihanetin, aynı zamanda yarına da ihanet anlamına geldiğinin örnekleriyle doludur. Bütün yaşananlar, dününe vefasız olanların, zamanı gelince bugününe de sadık olamayacağının kanıtı niteliğindedir. Kuşkusuz, dününü terk edenlerin bugününü terk etmeleri de tamamen bir zamanlama sorunudur.
Bir de çoğu kimseler eski evinden eşya/para çalanlarla değer çalan, eski anıları çarpıtanların hırsızlığını birbirinden ayırırlar. Ancak hırsızlık hırsızlıktır. Adi ya da siyasi çıkar amaçlı olması onun niteliğini değiştirmez. Başında bulunduğu kurumun içini boşaltan banka müdürü ile içinde bulunduğu fikri iklimi inkâr ya da istismar eden kişi esasta aynı şeyi yapmaktadır.
Bu ev hırsızları aynı psikolojinin ürünüdür, onları iyi de anlamak gerekir. Onlar güç ile vicdan, mazi ile hal arasında sıkışmış kalmış insanlardır. Rol çelişkisi yaşarlar. Kopmaya da bağlanmaya da güçleri yetmez. Adeta iki arada bir derede kalmışlardır. Mazilerinden tam kopmaları ve mevcut hallerine tam bağlanmaları da söz konusu değildir. Bunların önemli bir kısmı bir yandan eski evinin inançlarını reddetmez diğer yandan da yeni efendisinin evinin değerlerine iman etmeden çıkarlarına tutunarak yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. Doğal olarak eski tabirle terk-i vatan ve terk-i iman edenler ahlak, sadakat, erdem gibi eskiye ait soyut değerlere giderek ikincil bir önem atfederler. Somut, yakın, ikbal ve itibari değerlerle irtibatı daha çok önemserler. Karın doyurmayan soyut değerleri, statü kazandıran somut kazanımlarla takas onlara çok daha mantıklı gelir. Ekmek sağlamayan erdemi de erdem kategorisi içinde görmezler.
Bu ülkede bilumum gömleksizler, başkalaşmışlar, dönekler ve makas değiştirmişlerin bugünlerini meşrulaştırmak için dünlerini kirletmekle işe başlamaları bundandır. Ancak ev hırsızlarının bir başka özelliği daha vardır. Onlar bir yandan yüklenebildiğini evden alıp gitmekte ya da harcamakta diğer yandan da evde herhangi bir fikri ve fiziki servetin oluşmasını engelleyerek hırsızlığa devam etmektedir.
Eğer bir gün evinizin kapısı kilitliyken, hiçbir zorlama yapılmamışken evinize girilmişse, evden hiçbir şeyi, hiçbir kimse almadan evi boşaltmışsa bilin ki bizim evimizin hırsızlarına benzer bir hırsızın hışmına uğramışsınızdır. Çünkü bazı hırsızlar bir şeyler götürerek değil aksine hiçbir şey getirmeyerek hırsızlık yaparlar. Dışardan girmezler zaten içerdedirler. Onlar bizim değil sizin evin hırsızlarıdır!