Bırakın Allah aşkına
Çatışan da şehit olan da jandarma. Yasal olarak TSK’nın diğer birimleri terörle mücadele edemiyor. Elinin kolunun bağlı olduğunu kamuoyuyla paylaşmayan Genelkurmay, garip biçimde olağanüstü hal de istemiyor
Hiç gocunmayalım, son olaylarda askerin büyük zafiyeti olduğu ortaya çıkmıştır. Elindeki teknoloji yetersiz olabilir. ABD bilgi vermediği için Silahlı Kuvvetler gafil avlanmış olabilir. İsrail yardım etmediği için askerimiz ne yapacağını şaşırmış olabilir. Ama sarp yollardan gelen teröristlerin aynen geri dönmesini anlatacak kimse olamaz herhalde.
Bu nasıl askerdir ki, elinde uçaklar, helikopterler, zırhlı araçlar ve sayısız personel bulunmasına rağmen 250 kişi ile 9 saat çatışır da başarılı olamaz. Bu nasıl kurmaylıktır, bu nasıl çatışma taktiğidir, bu nasıl cesarettir? Ve nasıl olur da bunca başarısızlığa rağmen bir subay bile çıkıp “Sorumluluğu yerine getiremedim. Pek çok gencimizin ölümüne neden oldum, hesabını vermeye hazırım” demez de halka hâlâ kahramanlık öyküleri anlatılır?
Mücadele jandarma ile
Tabii bu işin bir tarafı. Suçu sadece askere yüklemek de işin kolaycılığıdır ki bunu yapmaya da hiçbirimizin hakkı yok. Biz kısaca “ordu” diyoruz ama terörle mücadelede ordu görev almıyor, bunu bilmeliyiz.
Şu anda Güneydoğu’daki terörle mücadele askerin tümüyle yapılmıyor. Jandarma dışındaki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır ötesi operasyonlarda kullanılan jetler hariç, hiçbir birimi terörle mücadelede yer almıyor. Bölgedeki tüm askeri birlikler, ne olursa olsun kışlalarında oturuyor ve dışarı çıkmıyor. Çünkü yasal olarak bunu yapmaları mümkün değil.
Jandarma ise savaşan birlikleri dışında polisin olmadığı yerde polislik görevini yapan, askerlerinin çoğu tutanak tutmak, rapor yazmakla geçen ve Genelkurmay’a sorumlu ama İçişleri’ne bağlı bir silahlı güç. Saldırıya uğrayan da, teröristle çatışan da, şehit olan da jandarma. Ama yaygın inanış bölgede sanki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mücadele ettiği yönünde.
Bu açıdan bakınca askerin terörle mücadele konusunda elinin kolunun bağlı olduğunu söyleyebilirim.
Burada garip olan Genelkurmay Başkanlığı’nın tüm eleştirileri adeta keyifle göğüslemesi, içinde bulunduğu durumu kamuoyuna anlatmaması ve olağanüstü hal istememesidir.
Kürt açılımı korkusu
Ölecek her teröristin siyasi olarak sorun yaratacağına ve iktidarın da “Ergenekon bahanesiyle” askerin daha da üzerine gideceği moralsizliğinin özellikle terörle mücadele hattındaki subay ve astsubayların üzerinde etkili olduğu söyleniyor. Bazı subay aileleriyle konuşuyorum. Güneydoğu’da görevli bir subayın eşi “Kocam kan ağlıyor. Ama PKK terörünü dize getiren arkadaşları darbe yapmakla suçlanıp terörist damgası yediği için içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Bana ’Teröriste haddini bildirelim de terörist suçlamasıyla hapse mi girelim?’ diye soruyor. Haklı değil mi?” dedi.
O ne tantana öyle
Maşallah tören oldu mu çok iyi beceren “cenaze subayları” dün yine şık tatbikat üniformalarıyla göz doldurdular. Hele Başbakan’ın “muhteşem” gelişi subayların ’hazır ol’ da kendisini selamlamaları, TV başındaki milyonlara “Cenaze töreni mi milli bayram mı?” sorusunu sordurttu.
Fonda biri Genelkurmay Başkanı’na, biri komutanlara, biri Başbakan’a, biri bakanlara ait her biri en az 30’ar milyon dolarlık uçaklar. Oysa birinin kanadı ile bile 11 şehidimize saldıran hainlerin gelişlerini saptayacak termal kameralardan alınabilirdi. Başbakan sanki askeri bir birliğe değil de düşman hatlarına geçiyormuş gibi onlarca koruması ile arzı endam ediyor. O ne korkunç tantana görüntüsüydü.
* Can Ataklı / Vatan
+++++
Er veya geç yüzleşecek
Mehmet Tez, uzman çavuş. Şırnak’ın Uludere İlçesi’nde teröristlerle girdiği çatışmada şehit oluyor. Oğlunun şehit haberini alan baba Rasim Tez’e bir telefon daha geliyor. Arayan Cemil Çiçek. Hükümet adına başsağlığı dilemek için telefonda.
Baba Rasim Tez telefonuna çıkmıyor. ’Benim onlarla konuşacak bir şeyim yok, onlar PKK’yı şımartmaya devam etsinler’ diyor.
(...) Rasim Tez’in tepkisi artık ölüm haberlerine tahammülü kalmayan Türkiye’nin tavrıdır. Her şehit haberiyle beraber hükümete tepki biraz daha büyüyecek. Ve sorumluluk almaktan kaçınan hükümet eninde sonunda şehit ailelerinin bu tepkisiyle yüzleşmek, hesabını vermek zorunda kalacak. (...) Açılım dediğimiz balon bize kendisini ’muhatap’ kabul ettirmeye çalışan, Türk devletini masaya çağıran ve pazarlık edecek kadar denk gören terör örgütüne yaradı en çok. (...) ’Gazze’ye giden insanlar boşuna ölmedi’ diye hükümete destek çıkan Siyasal İslam retoriğinin şimdiki pozisyonu ne? Kendi insanlarının can güvenliğini sağlamadan, kendi topraklarındaki akan kana dur demeden... Ne işin var Ortadoğu bataklığında...
* Oray Eğin / Akşam
+++++
İhaleyle oluyorsa siz de bastırın parayı
Rica etsem memleketteki her meseleyi ‘AKP karşıtlığı’ kılıfına sokmasanız.. Neredeyse sinek vızıldasa AKP’ye vızıldıyor diyeceksiniz.. Sivrisinek soksa muhalifler göndermiştir damgasını çakacaksınız.. (...) PKK eyleminden sonra dün yapılan yorumlara baktım.. Aman Allah!..
Öyle bir hava estiriliyor ki; sanki PKK terörünün tek hedefi AKP hükümeti..
Kafa bulandırıyorlar
Birbirine benzer enteresan satırlar var.. Birinde BDP’nin de içinde olduğu geniş bir muhalefet bloğuna gönderme yapılıyor, diğerinde ikinci Ergenekon davasındaki gelişmelerle, yüksek yargıdaki rahatsızlığa dikkat çekiliyor.. 250 militanın saldırısı bu cümlelerle açıklanmaya çalışıyor.. Aslında açıklanmıyor yönlendiriliyor..
Kafa bunaltılıyor..
Şablon cümle de şu.. İktidarı ne pahasına olursa olsun indirmeye çalışan güçler!
Saldırının izahını şöyle yapıyorlar.. CHP, MHP, BDP, Ergenekon ve bazı STK’lar muhalefet bloğu oluşturup; AKP’yi indirme kararları verdiler..
Kiralık örgüt(!)
Gerisi şöyle oldu herhalde; bu muhalefet bloğu oturup Kandil ile İmralı’ya mektup yazdı.. Bu yaz sizi kiralayalım dedi; taşeronluk yapın.. Koca örgütü besleyecek paraları olmadığı için de dışarıdan mali yardım aldılar.. (...) Madem, PKK taşeron örgüttür diyorsanız, bu işi ihale alarak yaptığını söylüyorsanız.. Madem, işin uçunda para var.. Madem, mesele tamamen bu.. Basalım parayı biz de kiralayalım.. Kandil’de piknik yapsınlar.. Daha ucuza gelir, aslanlarımız da ölmez..
Bu satırları niye yazdım..
Biraz ciddiyet demek için..
Dün 11 şehidimizi,
11 canımızı toprağa verdik..
Lütfen.. Onlara saygı gösterin..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
+++++
Barzani Abi’ne sor...
Bölücü teröristler, Sayın Dışişleri Bakanımızın Ağabeyleri Barzani ile Talabani’nin korumasındalar. PKK’ya her türlü lojistik destek de bunlardan. Mehmet Ali Şahin’den ricamız, bir açıklama çağrısını da Erbil’e ya da Süleymaniye’ye yapması. Hani şu ’Türkiye’ye kedi bile vermeyenlere’.
* Burhan Ayeri / Akşam
+++++
Sivilleşmeye ne oldu!
Milli iradenin temsilcisi TBMM Başkanı’nın, “açıklamayı” askerden beklemiş olması ilgimi çekti. Hani artık siyaset sivilleşiyordu?
İktidar partisi kabul etmelidir ki bir ülkede olup bitenlerden icra makamının başında olan hükümet sorumludur.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++++
‘Tatmin edici açıklama’
İsterseniz, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in “tatmin edici açıklama” beklentisini eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin gidersin.
Tarih: 1 Mart 2008. Yer: Manavgat’ın Çardak Köyü. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Dağlıca konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri’ni suçlayanlara şu cevabı veriyor: “Oturduğumuz sıcak odalarda, şömine karşısında birtakım değerlendirmeler yaparak Silahlı Kuvvetlerimizin ve kahraman Mehmetçiğimizin orada gerçekleştirdiklerini eleştirmeye kimse yeltenmemelidir.”
Tarih 17 Ekim 2008’dir ve bu kez Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Aktütün saldırısı sonrası askeri suçlayanlara şu mesajı vermektedir: “Morallerini bozucu, maneviyatlarını kırıcı ifadelerden kaçınmalıyız.”
Adalet Bakanı Şahin’in bu açıklamaları TBMM Başkanı Şahin’i tatmin eder mi bilinmez ama, kamuoyunun bir konuda kendisinden acilen “tatmin edici” bir açıklama
beklediği kesin.
* Hikmet Bila / Vatan
+++++
Milletin içi yanıyor, bunlar dalga geçiyorlar
Bir gazeteci bu şartlar altında ancak milletle dalga geçmek için atar bu manşletleri. Kum torbalarının arkasına sinmiş devlet erkanı fotoğrafının üzerine “Hepimiz Mehmetiz” yazmanın başka bir gerekçesi olamaz. Oğlu terörist ile göğüs göğüse gelmiş, aslanlar gibi çatışarak şehit düşmüş bir anaya, kum torbalarının arkasından selam çakarak “boyun eğmeyeceğiz” diyeni manşet yapmak, o anneye hakarettir! Hadi utanmanız kalmadı, vicdanınız da mı kalmadı? Siz manşetlerinizi iktidara kalkan yaparken, kurşunların önüne bedenleriyle set örenler başkaları... Size ne oluyor, siz neden “kan kaybı” yaşıyorsunuz anlamıyorum ki; kanınız da mı kalmadı?
+++++
Biz bu ülkeyi kimlere emanet etmişiz
“Kırk bir yıl Milli İstihbarat Teşkilatı’nda çalıştıktan sonra MİT Müsteşar Yardımcılığı görevinden emekli olan Cevat Öneş”, iki gazetede birden boy gösterdi dün.
“Açılım”ın sathı müdafaasını yaptı.
Yenişafak’ta “Türkiye halkının barış talepleri ve Kürt kimliğini taşıyan vatandaşlarımızın barış talepleri”nden bahsederek, bu ülkede Türklerle Kürtler arasında “savaş” olduğu istihbaratını(!) paylaştı kamuoyuyla;
Ey ahali, unutmayın siz aynı toprağı paylaşan, aynı bayrağın altında yaşayan vatandaşlar değil, savaşan iki “taraf”sınız!
Bu “savaş” ortamından kurtulmak isteyen bir “akil kişi” olarak “barış”ın “olağanüstü hal”den geçmediğinden emindi!
Peki nereden geçiyormuş derseniz;
Onu da Taraf’a açıklamış:
“Kadrolarının legal siyasete girme şartlarının yaratılmasını isteyen PKK” ve “fenomen Öcalan” ile görüşmeden olmazmış...
“PKK devleti sıkıştırmak ve bu sıkıştırma neticesinde muhatap alınmak” istediğine göre devlet de bunu yapmalıymış!
KCK tutuklamalarının Kürtlerde yarattığı olumsuz duygular ve PKK’da oluşan, örgütün tamamen tasfiye edileceği psikolojisi ve algısı bertaraf edilmeliymiş...
PKK’nın tasfiye edilmemesini öngören bir “çözüm” öneriyor 41 yıllık “milli istihbaratçı” !
“MİT’in asli görevi sadece Kandil’le değil, dünyanın her yerinde Türkiye’yi ilgilendiren her meselede perde arkası konularda Türkiye’nin çıkarına olan her teması yapmaktır. Amaç barış getirmekse ve mafyanın faaliyetlerini önlemekse, yasadışı ilişkileri ortaya çıkarmaksa bunların hepsi MİT’in meşru görevleri arasındadır” diyor...
Ama bir şeyi söylemiyor...
Hadi istihbarat servislerinin illegal örgütlerle temas kurması görev gereği... Peki bir istihbaratçının bir terör örgütünü kamuoyu nazarında legalleştirmeye çalışması da mı görev gereği?
Düşünün ki yıllarca bu ülkenin güvenliğinin, her birimizin en özel bilgilerinin emanet edildiği bir “milli istihbaratçı” çıkıp da “Türk denmesine ihtiyaç yok. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denmeli. Türk tabiri, etnik temele dayanan bir kavram olarak algılanıyor” diyor...
Millisi böyleyse, varın siz gayrı millisini düşünün “istihbarat”ın!
Kandil MİT’e, en azından bazı MİT’çilerin “hücre”lerine sızmış haberimiz yok!
+++++
GÜNÜN SORUSU
Demokrasiye inanan adamın dağda ne işi var?
* Nuray Mert / Hürriyet
+++++
MİNİ YORUM
Son geminin son yolcusu: İlhan Selçuk
Yaz geldi ama kalkış vakti sonbahar olan “son gemi” yolcu almaya devam ediyor. “Cumhuriyet” durağına demir attı bu kez; İlhan Selçuk’a açtı kapısını. Dilerim “iddia olunan terör örgütü üyesi İlhan Selçuk”, artık sadece hatırasının yargılanabileceği davadan beraat etmez; ederse bunun vebali kolay kolay ödenmez...