Bir vahşetin sosyolojisi!
Mardin’in Mazıdağı’nda insanlar toplanmış düğün yapıyor. Köyün erkekleri “korucu” olduğu için köyde yoklar. Bunu fırsat bilen sayıları beş ya da altı kişi olduğu söylenen maskeli kişiler, uzun namlulu silahlarla bu düğünü basıyor. Yani mutluluğa, huzura, kardeşliğe, Müslümanlığa ve insanlığa saldırıyorlar. Ne mi oluyor? Katliam oluyor. Altısı çocuk, on altısı da kadın olan kırk beş masum insan öldürülüyor. İlk gelen haberlere göre öldürülenlerin bir kısmı namaz kılmaktayken kurşuna dizilmişler. Onlarca da yaralı insan var. Göğsünden vurulan üç yaşındaki bir çocuk da hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınmış.
Kuşkusuz böyle bir vahşetin nedeni olmaz. Söylendiğine göre aralarında husumet olan iki aile arasına bir de “gelin” davası girince bu katliam, insan sıfatı taşıyan yaratıklarca gerçekleştirilmiş. Bu katliam ülkenin bir yerlerinde, birilerinin bilinçaltının nelerle ağzına kadar dolu olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bu cinayetlerin nasıl bir intikam, öç, hınç, sadizm, alçaklık ve vahşilik duygusunun ürünü olduğu iyi anlaşılmalıdır. Sonuçta bu katliamı gerçekleştirenlerin Müslümanlıktan, insanlıktan, ahlaki değerlerden nasıl olup da nasiplenemediğinin üzerinde de durulması gerekir.
Kitle iletişim ve ulaşım araçlarının bu denli yaygınlaştığı bir zamanda bu yaratıklara hiçbir insani değerin, nasıl olup da ulaşmadığını iyi düşünmek gerekir. Bu insanları tepeden tırnağa ilkel, barbar, vahşi ve cahil kılan nasıl bir mekanizmadır, olgunun bu yanı çözülmelidir...
Vahşetin sosyolojisi!
Bu tür katliamların da bir sosyolojisi vardır. Bu bir birikimdir. Bu nedenle de ülkede ve bölgede bir süredir giden kanlı terör çatışmalarından Mardin’de meydana gelen bu olgu ayrı değildir. Yirmi beş yıldır bölgede sistemli bir biçimde siyasi, bölücü ve yıkıcı duyguları yaygınlaştırmaya çalışanlar Mardin’de gerçekleştirilen bu vahşetin de mimarlarıdır. Çünkü onlar insanlardaki yıkıcı ve ayrımcı duyguları sürekli tahrik etmişlerdir. İnsandaki yıkıcı ve tahrip edici yanları siyasi amaçları için kullanmışlardır. Böylece onlar vahşet cininin şişeden çıkmasını sağlamışlardır.
Ancak intikam ve yıkıcılık duygusu, yönetilmesi en zor olan duygulardandır. Çoğu zaman da bu duygu “bumerang” etkisi yaparak geri teper. Her zaman gösterilen hedeflere yönelmez. Sosyolojiyi ve tarihi, siyasete feda ederek varsa yoksa intikam duygularıyla doldurulanlar, sonuçta insanlık duygusundan uzaklaşmış olurlar.
İnsan öldürmenin gerekçesi olamaz. Terör ekenlerin fırtına biçtiği bir vakıadır. Kan dökücülük, vahşilik, canilik ve haydutluk davaların ya da namus temizlemenin aracı olamaz. Bölgede etkin olan odakların bir takım gerekçeler arkasına saklanarak terörü bir yöntem olarak kutsamaları sonuçta insanların sosyolojisini ve psikolojisini bozmaktadır.
Mardin’de yapılan katliamın vahşiliği böyle bir ortamın ürünüdür. Yapılan eylem teröristlerin amacına hizmet etmemiş olması eylemin terörist karakterini değiştirmez. Bu bağlamda Kürdü Türk’ten ayırma faaliyetleri sonuçta insanları insanlığından ayırma faaliyetine dönüşmektedir. İnsanlığını kaybetmişlerin de yaptığı hiçbir şey anormal değildir!