"Bir taşla birden fazla kuş vurma" operasyonu!
AKP iktidarı, toplamda kullanılan oyların yarıya yakınını alarak yasama organında tam hâkimiyet sağlamıştır. Milyonlar seviyesinde bedava dağıtılan gazete, onlarca televizyon kanalıyla birlikte etkin medya da AKP’nin emrindedir. Türkiye ile ilişkisi nüfus kâğıdından ibaret olan neoliberaller, kafalarını iktidara kiralamış ve adamış durumdalar. Bütün bunların üzerine tepeden tırnağa yeniden inşa edilmiş bir de bürokrasi eklenmiştir. Ayrıca Türkiye’nin en yüksek makamları, en büyük sermayesi ve en büyük STK’ları iktidara büyük bir tutkuyla bağlı hale getirilmiştir. Bu durumda egemenlik kayıtsız şartsız AKP’nin olmasın da kimin olsun? Elbette böyle bir durum AKP’nin iradesi eşittir Milli İrade demek olduğuna inanan insanların sayısını da artırmıştır. Sonuçta muhalif sesi olmayan demokrasi türünün ilk örneğini Türkiye’deki iktidar, başarmak üzeredir.
Birinci dönemini satmak, bağlanmak ve aklanmakla geçiren iktidar, aldığı sonuçlarla artık “bedel ödemeye” daha doğrusu ödettirmeye hazır hale geldiğine ciddi bir biçimde inanmıştır.
AKP ikinci döneminde kenarda ve köşede kalmış olan son muhalif sesleri sindirme operasyonunu bu şartlarda başlatmıştır. İktidara karşı eleştirel tutum takınanlar, bu strateji gereği birer birer devre dışı bırakılmıştır. Başbakan, bir süre önce doğrudan bazı gazetecileri hedef alarak çalıştıkları kuruluşlardan kovulması için üstü kapalı baskı yapmıştır. Bazılarına da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkmalı” türünden tehditvari sözler etmiştir. Türkiye medyasının neredeyse yüzde 90’ının AKP’yi desteklemesine karşın, medyadaki yüzde onluk aykırı ses de her türlü yöntem kullanılarak kısılmıştır. Basın kuruluşlarının bazıları mali/iktisadi vb. denetimlerle bazıları da operasyonlarla etkisizleştirilmiştir. Yapılanlar Gestapo ve KGB’nin yöntemlerini aratmamaktadır.
Bir çetenin varlığı iddiası bahane edilerek muhalif görülen herkes baskı altına alınmıştır. Böylece iktidar bir taşla birkaç kuş vurmak gibi bir stratejiyi devreye sokmuş olmaktadır.
Öyle ki çeteyle ilişkilendirilmeyen hiçbir muhalif kişi kalmamış, fırsattan istifade edilerek iktidarın uygulamalarına antiemperyalist eleştiriler getiren bütün güçler ya içeri tıkılmış ya da büyük bir baskı altına alınmıştır. İnsanlar suç ve suçluyla ilişkilendirilerek önce medyada linç ettirilmiş, ardından da baskılar gelmiştir. Eski iktidarlar önceliğini mal ve hizmet üretimine verirdi, hali hazırdaki iktidar ise her şeyden daha çok yoğunluğu suç ve suçlu üretimine vermiştir. Başbakana göre icraatlarına karşı çıkan herkes ya darbeci ya da “darbe çığırtkanı” dır.
Bütün olan bitenlerin sonucunda Türkiye, iktidar yönünden tam anlamıyla dikensiz bir gül bahçesine döndürülmüştür. Bu operasyonlar sayesindedir ki, iktidar kavgasız/gürültüsüz bir biçimde Azınlık Vakıfları Yasasını TBMM’den geçirmiş ve Lozan’ı delmiştir. Binlerce insanın katili bir teröriste “Sayın Öcalan” ve şehitlere “kelle” diyenleri mahkemeye verecek hiç kimse kalmasın isteniyor. “BOP’un Eş Başkanı Olamaz Türkiye’nin Başbakanı” diyen İşçi Partisi’nin de neredeyse bütün beyin kadrosu içeri alınmıştır. Emperyalizmin ciğerini okuyanların tamamına yakını ya tutuklu ya göz altında ya da göz üstünde izlenerek muhalif bir tepkinin oluşmasının önü de kesilmiştir.
Dışarıda direnç gösterecek ya da protesto yapacak kimse kalmadığından Ermenistan’ın, ABD’nin ve AB’nin ihtiyaçlarına uygun bir 301’inci madde de önümüzdeki günlerde gündeme gelecektir. Hatta şartlar AB’nin, ABD’nin ve ÇUŞ’ların emperyal iştahlarını karşılayacak yeni bir anayasa için çok uygundur. Kıbrıs’ta Rumlar lehine çözüm, Güneydoğu’da da siyasi çözülme için şartların bu kadar olumlu olduğu bir başka zaman diliminden de bahsedilemez. İktidarın bu fırsatı sonuna kadar değerlendireceğinden de kimse kuşku duymamalıdır.