Bir kara büyüsü eksik
TRT’nin, CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal’a hakaretten 50 bin TL tazminata mahkum
edilmesine sebep olan İbrahim Şahin ve yönetimi, şimdi de bizim paramızla AKP için fal baktırıyor
Olay, Cumhuriyet’ten Fırat Kozok’un haberinden sonra dikkati çekti ama hakkını yemeyelim, TRT Vizyon’un son marifetini ilk dillendiren Akşam yazarı Burhan Ayeri’ydi. Hatta Kadıköy vapurlarının “Burhan Pazarlama”sına benzetmişti dergiyi Ayeri.
Evvvet, hanımlar beyler, şu anda elimde görmüş olduğunuz ampul; ’göz alıcı’ özelliğe sahip olup toplumun gerçekleri görmesini engellemektedir!!!
Muhalefetin kısmetini kapayabilir
Ortalığı böyle alevlendiren gelişme bir önceki sayısında Kılıçdaroğlu’na söven TRT Vizyon’un bu sefer de AKP’nin falına baktırması.
Tamam sizin kazanmak için kimbilir belki günde 18 saat, belki yerin 500 metre altında, belki üç kuruş etmeyecek tiplerin ağız kokusunu çekerek çalıştığınız, alınteriniz, göz nurunuz, çoluğunuz, çocuğunuzun rızkı olan parayı, size sormadan böyle batıl bir girişimde kullanmışlar ama, falcı da falcıymış hani, hakkını vermiş.
Bir çırpıda bilivermiş! Erdoğan’ın yıldızının parlak olduğunu, CHP’nin fazla hayale kapılmaması gerektiğini!
Sevda Dorkip adlı astroloğun, yıldızlara bakıp da yaptığı bir analiz var ki paylaşmadan edemedim:
“Seçimler sırasında dünyanın konjonktürel yapısında o kadar büyük değişiklikler olacak ki, CHP’nin veya AK Parti’nin veya MHP’nin dışında farklı şeyler, değişiklikler var Türkiye içinde”
Astrolog değil Henry Kissinger mübarek!
Sakın bunlar astrolog ayağına “akıl” uydumuza fırlatılacak füze için astronot getirmesinler NASA’dan!
Yıldız fallarından medet uman “dindar” zevatla uğraşmaya da gelmez, mazallah kafalarını takarlarsa “kara büyü” filan yapar gün yüzü göstermezler adama ama...
Ne çare; mevzu kamu yararı, bir kere daha siper edeceğiz artık kendimizi.
Diyorum ki, hazır para da ceplerinden çıkmıyor, elleri değmişken “muhalefetin kısmetini bağlama” işlerine de girmişler midir acaba?
Ve düşünsenize İbrahim Şahin elinde kanlı bir çarşaf, içinde muhtelif hayvanların iç organları Başbakanlık konutunda, geleceği yorumlatıyorlar “müneccimbaşı” ya; kim ne diyebilir “ecdad geleneği” der çıkarlar işin içinden!...
Fabrikatörün şımarık oğlu gibi
İnanın sululuk hevesimden değil sinir hastası olmamak için şakayla geçiştirmeye çalışıyorum. Yoksa an meselesidir kredi kartı cinnetlerinin yerini TRT ekstresi intiharlarının alması.
Etrafınızda “TRT’nin CHP’ye ödeyeceği 50 bin TL’Lik tazminat payını yine mi yatırmadın? Astrolog o paraya fal bakmıyormuş, zamlı geldi fatura bu ay ona göre kıs harcamanı!..” ile başlayan karı-koca kavgalarındaki artışa hazır olun.
Ayda 100 bin TL’lik 0 reytingli programlar, yandaşlardan trasfer kadrolar, muhalefete hakaretten tazminatlar derken bu hızla İbrahim Şahin’e dağ dayanmaz gibi geliyor bana...
Artık birinin kendisine, fabrikatör babanın şımarık oğlu gibi davranma lüksüne sahip olmadığını hatırlatması gerekmiyor mu?
Yok mu AKP içindfe elini vicdanına koyacak, yetim hakkına sahip çıkacak biri?
İbrahim Şahin, direksiyonunda olduğu TRT’yi sağa sola çarptıkça, hasar faturasının postalanacağı kerizler ordusu mu bu millet?
Görüyor musunuz kurt düştü içime, böyle ayyuka çıkan skandallara rağmen kimse parmağını oynatmadığına göre sakın birileri AKP’lilerle Şahin’i “bağlamış” olmasın birbirlerine? Bir zahmet kapı eşiklerine filan bakıverse TRT personeli de biz de kime karşı mücadele ettiğimizi anlasak? Hani çarpılıp, Aşk-ı Memnu’nun Firdevs Hanım’ının akıbetini paylaşmalayım finalde?
Sezer haklı çıktı
Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkan olduğu dönemde TRT Genel Müdürlüğü için iki defa önüne konan İbrahim Şahin ismini her iki seferde de veto etmişti. Aynı Şahin, dikkat çekici biçimde, Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıktıktan sonra onayladığı ilk atama oldu. TRT’nin ayyuka çıkan militan tavırlarına bakınca şimdi anlıyoruz ki, demek varmış bir bildiği Sezer’in.
Aynı şekilde, selefince ısrarla reddedilen bir ismi adeta rövanş alır gibi TRT’nin başına getirirken, Gül’ün de bildikleri var mıydı dersiniz?
+++++
‘Apo asılsın’ dedi, kovuldu; vay halimize!...
“Önder Aytaç’ın yazılarına son verildi” haberini sair zamanda almış olsam umurumda olmazdı...
Yokluğunu Türk basını için “kayıp” saymayacağımdan, umursayacağım tutsa da büyük ihtimalle “isabet olmuş” der geçerdim...
Ama, eğer yazılanlar doğruysa, bence büyük bir kayıptır Türk basını için Önder Aytaç’ın kovulması!
O dillerinden düşürmedikleri demokrasi, hak ve özgürlüklerden verilmiş kayıpların, üzerinde en çok düşünülmesi gerekenlerindendir... Terörle varılan yeri gösteren trajik bir tavizdir!
Terör siparişle, artık elini kolunu kımıldatmadan “kelle” almaya başlamıştır. Hem de kendi çocuklarına uyguladığı insafsız infazlarla ünlenen Kandil hukukuna uygun olarak!
Çünkü, Önder Aytaç’ın, 18 Haziran 2010’da Küre TV’de katıldığı Haber Aktüel programında “Öcalan ’madem elinizde, alacaksınız karşınıza, dersiniz ki, ’eğer Türkiye’de bir ay içerisinde bir yaprak kımıldarsa, bu terörü bitirmezsen, seni idam ederim, seni asarım’. Bakın bakalım bu olayların hepsi bitmiyor mu! Bitmiyor mu! O zaman alır asarsınız, öldürürsünüz. O zaman geleceğli kurtarabilirsiniz” dediği için köşesinden olduğu iddia edilmektedir.
Habertürk.com’da yayımlanan habere bakılırsa; bu sözlerden sonra ’PKK’ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’ Aytaç’ı hedef göstermiş de, Taraf’a “İlk çıktığınızda izlediğiniz yayın çizgisine dönmelisiniz” mesajı vermiş de, Cemil Bayık, “APO öldürülsün diyenlere sesleniyorum; kimin öldürüleceği belli olmaz” demiş de... (Aytaç aynı sitede doğruluyor iddiaları. Biz yine de teyidini almak için aradık kendisini fakat ulaşamadık.)
İlk defa mı biri Öcalan asılsın diyor bu ülkede? Yahut ilk defa mı İmralı’daki tek otoritenin devlet olması gerektiğini savunuyor? Fırat Haber Ajansı ilk defa mı birini hedef gösteriyor? İlk defa mı intikam yemini ediyor bu caniler!
Ama benim bildiğim ilk defa bir gazete bunu söyledi diye yazarının yazılarına son veriyor!
Yayın hayatını bu “kara leke”yle sürdürmek Taraf’a nasip oldu! Daha önce benzeri bir çok intikam yeminini “hak” sayan Taraf’a!
İşin, insanı Önder Aytaç’a dönüp de “Sen değil miydin ’Teröristlerin onurlarını koruyarak, çocuklara Ne Mutlu Türküm dedirtip aşağılamadan açılalım” diyen, aha da sana en demokratiğinden(!) açılım“ diyesini getirten apayrı bir boyutu da var ya; o başka tartışma konusu.
Aytaç’la ısrarla vurguluyorum ne fikrimiz uyar ne zikrimiz...
Ne yazdığına katılırız, ne konuştuğuna... ”Medya Polemik“ için malzeme deposu olmasa, açık söyleyeyim saniye tahammül etmem ekrandaki tavrına; anında zap!
Ama, herhangi biri ”Öcalan asılsın“ dediği için köşesinden ediliyorsa bu ülkede, onun arenadaki yırtıcı hayvanların önüne atılışını izlemek midir gazetecinin görevi?
Herhangi biri ”Öcalan asılsın“ dedi diye kalemini kaybediyorsa ve bu ”olağan“ bir şeymiş gibi sindirilemez bir sessizlik varsa her yanda, vay Türkiye’nin haline!
Burada Aytaç’tan önce Taraf’a dönmeli:
Nasıl bir tecellidir ki, aylardır TSK’nın kendi askerlerini ”bile bile“ PKK’nın önünü attığı iddialarıyla ordu komutanlarına kara çalmaya çalışan Taraf; tehdit edildiğini söyleyen yazarını ”bile bile“ PKK’nın önüne attı.
Genelkurmay Başkanı’na posta koyan ama PKK’lıların karşısında pısan, bir anlamda terör örgütüne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ordusundan çok daha büyük bir güç ve dokunulmazlık atfeden Taraf’ın ”komutanları“nın bir izahı olmalı!
Bu senaryoyu TSK’ya uyarladıklarında, ”derin bir operasyonun gereği olarak“ ”şehit“ verildiğini savunuyorlardı; şimdi kendilerinin ”kelle“ vermeye başlaması ne tür bir operasyonun icabı açıklasınlar.
Sırf kendi paçalarını kurtarabilmek için, tehdit edildiğini söyleyen Aytaç’la ilişkilerini keserek yaptıkları şey ”kurban vermek“ değil mi?
Niye veriyorlar?
Yoksa Taraf’ın tanrısı PKK’mı?
Veya; Taraf ve PKK ”aynı Tanrı’nın çocukları“ mı?
+++++
AKP Derin Merkezi çalışıyor
CHP’li Atilla Kart dün Başbakan’la ilgil soru önergesinde özetle diyor ki:
“Taraf Gazetesi Genel Yayın Müdür Yardımcısı Yasemin Çongar’ın; ABD ’nde Ulusal Halk Radyosu’na (NPR) verdiği demeçte, Balyoz Darbe Planıyla ilgili belgelerin yayınlanması için ’Başbakan ve Devlet İstihbaratının başı tarafından teşvik edildiklerini’ söylediği basına yansımıştır.
2003-2005 yılları arasında Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapan ABD Büyükelçisi Eric Edelman yaptığı açıklamalarda; Hükümet yanlısı ve ABD ile yakın ilişkileri olan bazı isimlerin birtakım belgeler getirdiklerini, fotokopi olan bu belgelerin darbe hazırlık planları niteliğinde olduğu, belgelerin sahte olduğunun anlaşıldığını ifade etmiştir. Edelman, bu isimlerin sahte belgeler ile Ordu bünyesinde bir darbe hazırlığı yapıldığı izlenimini ABD’ye inandırmaya çalıştıklarının anlaşıldığını beyan etmiştir. Başbakanlık, Adalet, İçişleri Bakanlığı odaklı bir karargahın illegal bir şekilde çalıştığı ve toplumsal manüplasyonlara yol açtığını doğrulayan gelişmeler söz konusudur.”
Atilla Kart sözü şöyle bağlıyor: “Gerçeğe aykırı kurgularla darbe senaryo ve iddialarının illegal bir karargah tarafından hazırlandığı ve hükümet bağımlısı medya tarafından da bu senaryoların kamuoyuna servis edildiği kuşkularımız daha da yoğunlaşmıştır...”
Kart geçenlerde yaptıımız bir görüşmede de ısrarla “illegal bir karargahın” hazırladığı darbe senaryolarından söz etti. O karargahta ABD’den gelen uzmanların da çalıştığını ekliyor. Ergenekon davalarının temelini bu senaryoların oluşturduğunu söylüyor. Bu sözlere mim koyalım...
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Ankara Terzisi işbaşında
Demek ki “sahte” de olsa, bazı bilgileri bir yabancı büyükelçiliğe ulaştırmayı iş edinmiş bir “kaynak” var. Biliyorsunuz bunun adına “casusluk” ya da daha hafif bir tanımla “yabancı ülkeler adına çalışmak” diyoruz ki dünyanın her yerinde “suç sayılan”, takip edilen faaliyetlerdendir.
Acaba MİT böyle bir kaynağın varlığından haberdar mı, kim olduğunu biliyor mu?
Ve elbette şunu da merak ediyorum: Bu sahte belge başkaları tarafından mı hazırlanıp kaynağa ulaştırıldı? Eğer öyleyse bunların amaçları neydi? O “kaynağın” ABD Büyükelçiliği hesabına çalıştığını da bildiklerine göre ilginç bir istihbarat ağına da sahip olduklarını düşünmeliyiz. Acaba o kişiler kimlerdi? Böyle bir bilgiye nasıl ulaşabilmişlerdi?
MİT ve Emniyet de benim kadar merak ediyor olmalı!
Tabii bir diğer olasılık “Panama Terzisi” nin, Ankara versiyonu!
John Le Carre’ın romanında İngiliz ajana “bilgi” diye kafasında yazdığı senaryoları aktaran Panamalı terzi Harry’nin öyküsü gibi!
Eğer bu olasılık gerçekse ABD vergi mükelleflerinin paralarının nereye gittiğini sormak da bizim işimiz değil zaten!
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++++
Baş militan
Diğer kanallar beni ilgilendirmez..
Laf söylemem dahi..
Ama TRT başka..
Madem benden, benim irademin dışında TRT için para kesiliyor..
Madem benim paramla yaşıyor..
Hesap sormak hakkımız..
En militan kanal hangisi?..
Vakit gazetesi gibi yayın yapan?
Samanyolu TV mi?
TRT bu kanaldan da militan..
Bir gün haberlerini izleyin, bir gün sunucuların yaptıkları yorumları dinleyin..
Aman Allah!..
Şimdi diyecekler ki TRT her zaman iktidarları kollayan yayın yapar.. Doğru ama bu öyle değil..
TRT uçmuş, gitmiş..
Vakit gazetesini de geçmiş.. Örgütlerin propaganda metinleri gibi haber metinleriyle izleyicinin karşısına çıkıyor..
Allah bilir ilgili Bakan Bülent Arınç da her akşam büyük bir keyifle izliyordur..
Tebrik de etmiş midir?
* Mehmet Tezkan / Milliyet
+++++
Tayyipgillerin vuvuzelası
Kafamda birbiriyle ilgisi olmayan iki ayrı kavram canlanıyor:
Vuvuzela ve TRT.
İlki sinir bozucu, tek düze gürültü çıkaran borazan benzeri bir aygıt.
İkincisi ise AKP iktidarına borazanlık eden, ekranlarının tamamını Tayyipgiller propagandasına ayıran ve 24 saat boyunca vuvuzela gibi tek düze, sinir bozucu sesler çıkaran ve milletin vergileriyle yayın yapan, tarafsız olması gereken kamu kurumu TRT!..
İşte o TRT!..
AKP’nin, iktidarın, hükümetin, Tayyipgillerin vuvuzelası.
* Emin Çölaşan / Sözcü
+++++
“Boyu ile övünenlere, ‘Devede de boy var ama dokuzunu bir eşek çeker’ derler!”
* Necati Cebe (Vaziyet / Cumhuriyet)
+++++
MİNİ YORUM
İdrak noksanı
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un TSK’yı hedef alanlarla ilgili ollarak “Türk kanı taşımıyorlar” ifadesinden “ırkçılık” sonucunu çıkaran Taraf kadro “Gazetecilikle kanın ne ilgisi var?” diyor. Bunu idrak edebilmek için önce iftirayla, tetikçilikle, komploculukla, casuslukla gazeteciliğin ne ilgisi olduğunu açıklayabilmiş olmaları gerekir... Onun için anlamamaları sürpriz olmadı...