Bir heykel tasavvuru
Rönesans İtalya'sının dahi sanatkarı Michelangelo'ya Papa bir heykel ısmarlar... Michelangelo, üstte ortada Papa, yanlarında Hz. İsa ve Hz. Meryem olan, merkezde Hz. Musa ile yanlarda Hz. Yakub'un kız kardeş olan iki karısı; Rachel ve Leah bulunan devasa bir heykel yapar... Oturur durumdaki Musa bir eliyle On Emir'i tutarken diğer eliyle sakalını tutmaktadır... Michelangelo'nun heykeli bitirdiğinde, heykele "konuş" deyip elindeki çekici heykele fırlatarak "kalk gidelim" dediği söylenir...
***
Musa heykelini bırakıp Türkiye günceline dönüp bir heykel tasavvur edelim... Michelangelo yerine Mikail Melek adında bir heykeltıraş bulalım ve bir BAHÇELİ HEYKELİ yapmasını istesin...
Tasavvur edelim ki, Melek Mikail nasıl bir BAHÇELİ HEYKELİ yapar... Musa oturur vaziyette, lakin dizleri ve ayaklarının duruşu kalkmaya hazır durumdadır... Bu duruş BAHÇELİ'ye uymaz. Yürümekle salınmak arası bir devinimi var ki, heykele hareket katması imkansız...
Musa'da uzaklara keskin bir bakışın ifadesi vardır... BAHÇELİ feri kaçmış, mahmur gözlerle, bir hoş bakar... Musa'nın sağ elinde On Emir var, BAHÇELİ'nin sağ eline "Dokuz Işık" versek olmaz... Olmaz, çünkü okumaz, okuduğunu anlasa da uygulamaz... Sağ eline "Salı Bülteni" vermek en iyisi... O okuduklarının kutsal metinler olduğuna iman etmiştir... Heyhat "müritleri" bile arkasından gülerler...
Musa sol(?!) eliyle sakalını tutar. BAHÇELİ'nin sakalı yoktur ki, tutsun... Belki bu yüzden sözü dinlenmez ve yine bu yüzden "aksakallılar'ı" sevmez...
Sol eline bir tespih vermek uygundur... Dur hele!... "Yusufiyeli" değil, çekmeyi bilmez... "Bektaşi Boy" uzundur, zahmetlidir usanır... Kehribara "sarı" der, Oltu'ya "kara"; inciye "ak" der, Akik'e "al..." BAHÇELİ'nin başına ne konduralım...
Kalpak kondursak uymaz... Kalpak "Kuvvacıların" sembolü... BAHÇELİ onları sevmez... Kalpağın altında ezilir... Papak kondursak korkar... Şapka Moskof işidir...
Takke belki!..Külah ııhh!..
Fes, Fas'dan gelmiş, İkinci Mahmud'la gitmiştir...
Türban, Fransızca olup, Frenk işidir...
Kallavi Kavuk yakışır, "kavuklu pişekâr" olur...
Kravat tesmiye, Hırvat işi bir boğaz uçkuru takar ki, kırk yıl çözülmez...
Zabıt katibi, tekaüt, Hikmet Efendi'den miras bu nesne "sakalet madalyası" gibi boynunda sallanır durur...
Musa omuzları ve kolları açık bir vaziyette tasvir edilmiştir...
BAHÇELİ her daim Frenk usulü, jaketatay(ceket) ile pantolon denilen aynı renkte bir pantolon giyer...
Her ne kadar buna "Türklerin ata binmek için icat ettiği bir giysi" deseler de İtalyan keferesinin neden "pantolone" dediğine cevapları yoktur...
Sanatkarımız bu konuda diretirse, başının belaya gireceğini bilmesinde yarar var...
"Elazığ vişnesi" denilen mermer bir çok kusuru gizler...
Daha söylenecek söz, verilecek fikir, uyandıracak ilham ganimet!..
Sanatkarımız bu kadarla yetinip, "model'ine" bakarak daha nice fikirlerle sanatını icra etsin...
Son bir uyarıda bulunalım: Sakın Michelangelo'ya özenip BAHÇELİ'ye "konuş" deyip, çekiç fırlatarak "kalk gidelim" demesin...
Not: Yukarıdaki satırlar Uçhisar'dan Mehmet Hocanın anlattıklarından derlenmiştir. Kültür-sanat ve gönül adamı Hocama ve bizlere gösterdiği konukseverliği asla unutamayacağımız eşine saygılar sunuyorum.