Bilgi kirliliği ve Bakü
Psikolojik harp uzmanları, sistem mühendisleri, yerli ve yabancı konsorsuyumdan oluşan merkez için dünyanın hiçbir yerinde imkansız diye bir şey yoktur. Amaç aynı olunca, araçlar bir araya getirilebiliyor. Yüzlerce yıl önce Yusuf Has Hacib dev eseri Kutadgubilik’te “Bilgi ile uzayın derinlikleri bile fethedilebilir” dediğinde O’nu anlamayanlar bilginin zaman içinde neleri başaracağına tanık olmadılar mı?
Bilgi gibi kıymetli bir hazineyi şu ya da bu şekilde ele geçirenler insanlık için faydalı şeyler yaptıkları gibi felaketlere de sebep olabiliyorlar. Son yıllarda literatürümüze girmiş olan “kirli bilgi” de söz konusu felaketlerin altın anahtarı rolünde. Kilitlenmiş bazı olaylar, kirli bilgilerle zorlanıp açılmaya çalışılmıyor mu?
Doğru ya da yanlış bilgi sahiplerinin mücadelesine tanık olduğumuz Türkiye sahnesinde, ne yazık ki doğru bilgilerin galibiyetini sıkça görebiliyoruz. Çünkü kirli taraf daha güçlü. Bir deterjan reklamındaki “kirlenmek güzel şey” sözlerinin masumiyeti hiç de sanıldığı kadar kolay görülmemeli. Bu memlekette bir dönem en fazla satan kitabın adının “Aldatmak” olduğunu hatırlayanlar, bütün bunların tesadüf olamayacağını idrak etmelidir. Fikri düşünceniz ne kadar büyük olursa olsun, bilginin temel argümanlarının hepsine sahip değilseniz, kirli bilgiye teslim olmak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü bilgiye ulaşmanın araçlarını ellerinde tutuyor ve tereyağından kıl çeker gibi kirli bilgilerini akıl süzgeçlerinden geçirmekte güçlük çekmiyorlar. Son on yılda yoğunlaşan bu yöntemin sonuçlarıyla defalarca denedikleri için şu günlerde pervasızlaştılar. Ne de olsa ortaya atıp da tartıştıkları önemli meselelerde yeterli tepki verilmiyor. Öksürme-aksırma niteliğindeki seslere de iktidar erki ellerinde olduğu için kulak vermiyorlar. “Ben yaptım oldu” mantığını hakim kılanlar için nezle ile zatürree arasında fark olmadığı için “dayat gitsin” deniyor elbet. Bazen de direkten dönüyor. Sivil anayasa ve Ermeni kapısının açılma meselesinde olduğu gibi. Hedeften geri dönmemek kaydı ile öteleniyor, fırsat bulunduğunda çıkarıp servis yapmak üzere buzdolabına kaldırılıyor.
Gelelim Azerbaycan’a... Başbakan Erdoğan’ın “ilişkiler yahşi” demesiyle, iki ülke arasındaki gerginliğin yahşi olması, sanıldığı gibi mümkün görülmüyor. Erdoğan-Aliyev görüşmelerinde tebessümle çekilen fotoğrafların derinlikleri iyi irdelenmelidir. İki taraf ne kadar iyi niyetli olursa olsun “güven bunalımı” gerçeğini kimse göz ardı edemez. Hele hele yetmiş yıldan fazla Rus emperyalizminin baskısı altında kalmış bir ülkede güven bunalımını, birkaç ziyaret, süslü nutuklarla gidermek zordur.
ABD’nin baskıları yüzünden alternatif politika üretmekte zorlanan Türkiye’nin, Azerbaycan’ı Rusya’nın çekim alanına itmesi, her iki ülkenin vatandaşları tarafından da kabullenilmemekle beraber diplomatik taktik olarak algılanması ciddi izler bırakmıştır.
Yazının başında ifade etmeye gayret ettiğim bilgi kirliği operasyonlarının, başta başkent Bakü olmak üzere, Azerbaycan ve Türk dünyasında da devam etmekte olduğu hatırlanmalıdır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun göreve getirilmesiyle ilgili yazımda belirttiğim gibi, bu ziyaretin en azından Avrasya politikalarının yeniden başlatılmasıyla ilgili bir adım olmasını temenni ediyorum.