Biden yalanımızı bize sattı
Biden yalanımızı bize sattı
Uçağıyla, gorilleriyle geldi.
Samatya’da kebap yedi.
Mezeciden bal aldı.
Ekonomimizi, büyümemizi, zenginleşmemizi, başbakanımızı, bakanlarımızı, şirketlerimizi övdü. Göklere çıkardı.
Biri bizi övünce uçuyoruz.
Ne istedi!
Ne aldı!
Bilmiyoruz.
Merak da etmiyoruz.
Başbakan’ın villasına gitmesi, kapıda Türk gelenek-göreneklerine saygılı bir biçimde ayakkabılarını çıkartıp, terlik giymesine bayıldık, “dostumuz” ilan ediverdik.
Oysa geçmişi çamurlu.
Türkiye’ye hep çamur
sıvamış.
Kem gözle bakmış.
1973’den 2009’a kadar 26 yıl kesintisiz senatörlük yaptığı yıllarda: ABD’de Türkiye aleyhine esen her berbat rüzgarın alevlendiricilerinden önde geleni bu Jeo Biden olmuş.
Ayran budalaları.
Arşivleri unuttular.
Joe’yu Boğaz’da yallılarda kucaklayıp, teknelerde gezdirdiler. Acaba Başbakan’ın villasında terlikle 2 saat oturduğunda ne istedi, ne aldı, hiç merak etmediler?
Joe Biden, 12 yıl önce 1999 yılında Türkiye’nin o yıllardaki Başbakanı Bülent Ecevit ile Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e; “ABD’ye muhtaçsınız. İstenenleri yerine getirin. Size yardımcı olalım” diye diskur atmıştı.
12 yıl sonra ne kadar kibar!
Durmadan Türkiye’yi övdü.
Ayağında terlik.
Ağzında
yalan!
Hem de şarlatan bir yalan! Şarlatan yalan nedir, bilir
misiniz?
Kendi yalanımızı bize gerçekmiş gibi söylemesi.
Bizim Başbakan, bakanlar Türk halkına “bu sunturlu yalanı” sürekli söylüyorlar; “Türkiye 10 yılda 3 misli büyüdü” diyorlar.
Bu yalan.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılının Kasım ayından 2011 yılının eylül ayına kadar geçen zaman içinde “Türkiye’nin milli geliri 3 kat büyümedi. Sadece yüzde 32.5 büyüdü”.
Yanlış hesap yapıldı.
Muhasebe hatası işlendi.
Bir yalan uyduruldu.
10 yılda 3 kat büyüdük
denildi.
Başbakan’ın, Bakanlar’ın, “10 yılda milli gelir 3 kat büyüdü” söyleminin yanlış olduğunu Ege Cansen, Göngör Uras, tablolar yayınlayarak, kalem kalem açıklayarak ikişer kez -üçer kez yazdılar.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı da yayınladığı “İnsani Gelişme Raporu” nda; “2000 yılında Türkiye’de kişi başına milli gelir 9 bin 260 dolardı ve bu büyüklük 2011’de 12 bin 246 dolara ulaşacaktır. Artış oranı da yüzde 32.2’dir” diye açıklandı.
Ege Cansen’in, Güngör Uras’ın söyledikleri ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın uzmanlarının hesapları birbirini tutuyordu.
Doğru olan buydu.
Joe Biden, Türkiye’nin yalanını Türkiye’ye gerçekmiş gibi satarak;
“10 yılda 3 kat büyüdünüz. Bir sonraki Steve Jobs sizden çıkabilir” diyerek dolduruş yaptı. Ege Cansen, geçen gün köşesinde;
“Türkiye Dünya’nın 17’ci büyük ekonomisidir. Bu ibare ilk defa Turgut Özal tarafından kullanıldı. En az 30 yıllık geçmişi vardır” diye yazdı.
Başbakan, biz 8 yılda Türkiye’yi dünyanın 17’ci ekonomisi yaptık diyor.
Biden şarlatan.
Yalanımızı bize sattı.
Karşılığında ne aldı?
Necati Doğru / Sözcü
6 ay hapiste tutulduktan sonra ilk duruşmada tahliye oldular
HSYK hesap sormalı
Hopa davasında bütün sanıklar ilk duruşmada tahliye oldular diye bu iş burada bitti mi?
‘Akıllarını başlarına getirdik, maksat hasıl oldu’ denip dosya ağır ağır kapanacak mı?
Dava yıllara yayılıp unutturulacak mı?
Komik iddianamenin, bu çocukları altı ay hapiste yatırmanın hesabı sorulmalı..
Kim mi sormalı?
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu hesap sormalı..
Sudan sebeplerle, uyduruk delillerle insanların özgürlüğünü kısıtlayanlardan sormalı..
HSYK bunun için var..
O iddianamenin hesabı sorulmalı..
Bir savcıyı, bir hakimi şikayet etseniz nereye edeceksiniz?
HSYK’ya..
O zaman HSYK bu işin hesabını sormalı..
Sormalı ki, uyduruk iddialarla insanların aylarca hapiste tutulduğu bir ülke olmadığımızı ele güne ilan edelim, dosta düşmana ilan edelim..
Sormalı ki; hukukun üstünlüğüne inanan, demokratik, özgür bir ülkede yaşadığımıza inanalım..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Güç Erdoğan’da
AKP içinde; Erdoğan sonrasını şekillendirmeye kalkışanlar; Futbol Yasası değişikliğini fırsat bildiler; Başbakan’a kazan kaldırdılar. Belli oluyor ki bunlar; Tayyip Erdoğan’ın devrini doldurduğuna kanaat getirmişler; onun rahatsızlığını da fırsat bilip partiye el koymaya kalkışmışlar. Kanaatime göre; Refah Partisi’nden gelenlerle İstanbul Belediyesi’nden gelenler arasında bir güç savaşı başladı. AKP Lideri bastırdı; şimdilik bu karşı ekibi susturdu.
Fakat; artık cam çatlamış gözüküyor. Çatlamasa bile taşın izi orada duruyor.
Başbakan Erdoğan; kendisi sayesinde bir yerlere gelenlerin bu başkaldırılarına baktıkça üzülüyor olsa gerektir.
Lakin; siyasette oluyor böyle tavırlar.
Rıza Zelyut / Güneş
Bunları biz yazmaya kalksak hemen topa tutuluyoruz
Mehmet Şevket Eygi Hoca bakınız (özetle) neler diyor?
***
“1911’de yaşamış olsaydım, İtalyanların Trablusgarp vilayetimize saldırıp bu İslâm topraklarını elimizden almaları faciasını yaşayacaktım...
1912-13’te yaşamış olsaydım,
Rumeli-i Şahane’nin elimizden pisi pisine gittiğini görmüş olacaktım.
1918’de yaşamış olsaydım, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisine ve Arap vilayetlerinin elden çıkışına şahit olacaktım.
Elveda Kudüs, Şam, Halep, Bağdat, Basra, Mekke, Medine, Sana, Beyrut...
Şu anda 2011... Türkiye’nin Doğu’daki ve Güneydoğu’daki bazı bölgelerinin elden gidişine şahitlik yapıyorum.
Toplum bunun farkında mı?
Birileri vur patlasın, çal oynasın, gel keyfim gel... Oh keka...
Birinci Dünya Harbi yıllarında (1914 -18) İttihatçıların iktidarı zamanında, çok yolsuzluk olmuş, askerler cephelerde kan dökerken birileri haram servetler ediniyormuş...
Şu anda ülkemizin bir kısmı kurtarılmış bölge haline gelmiş, medyanın pek umurunda değil... Memleket elden gidiyor, bir kesim, bu acı duruma yemek ve tatlı tarifleri kadar önem vermiyor!
***
Eski Roma’da gladyatör çarpışmaları...
Bizans’ta Mavilerle Yeşillerin yarışı...
İnternet gazetelerinden başlıklar:
Şok şok şok... Flaş flaş flaş!
Şamar gibi cevap... Tokat gibi soru...
Polemik kızışıyor!
En iyi ve taze lüferi hangi lokantada yiyebilirsiniz?
Külde pişmiş kremalı ve kekik ballı ayva tatlısı...
Kızına tecavüz eden baba...
Mars’ta tren yolu keşfedildi...
Memleketin bir kısmı kurtarılmış bölge olmuş, biz nelerle uğraşıyoruz?
Telekızlar skandalı büyüyor...
Bin masaj salonundan biri basılmış...
Seks seks seks...
Bir kısım medya Viagra gibi yayın yapıyor!
Güzel manken şişmanlamış...
Eski yıldızın hışırı çıkmış, etleri pörsümüş ve pırtlamış...
Flaş flaş flaş...
Meclis’te kavga çıktı...
Yaklaşan İstanbul depremi ile heyecan verici haberler...
Şok şok şok...
Futbolcu Falan, sevgilisi Feşmekan’dan beş ay sonra aniden ayrılıvermiş...
Telekızlarla otel odasında saç saça, baş başa kavgalar...
Geceliği bir servet olan lüks fahişeler...
En pahalı şarap hangisi?
Futbolcunun ve artistin otomobilleri birer milyona alınmış...
Şok şok şok... Flaş flaş flaş...
Zavallı Türkiyem... Zavallı vatan!
Ah ah ah! Eyvah ki eyvah!”
***
Yazı özetle böyle...
Bir kere daha hatırlatıyorum. Bunları biz yazmıyoruz...
Biz yazdığımız zaman “münafık” diye suçlanıyoruz!
Oysa aynı şeyleri, sağduyu sahibi, önemli bir İslamcı yazar da yazıyor. Buna ne buyrulur?
Rahmi Turan / Hürriyet
Sıfırdan...
İran ile kötüyüz, Suriye ile kanlı bıçaklıyız. Rusya, tepeden ters ters bakar oldu. Yunanistan ile yıllardır anlaşmazlıklar sürüyor. Bulgaristan ile aramız desen şekerrenk.
“Sıfır sorun”dan gelmişiz, sınır boyu soruna...
Emekli diplomat-yazar Daver Darende’nin ifadesiyle; enerji yönünden hem İran’a, hem Rusya’ya bağımlıyız, ama onlarla ilişkilerde dikkatli ve ihtiyatlı değiliz. Suriye ile diplomasiyi terk etmişiz, “sertleşme” politikası izliyoruz. Kısacası, “tehlikeli bir taşeronluğa” soyunmuşuz.
Anadolu’da “Ele güvenen ersiz, oynaşa güvenen yarsız kalır” derler.
Bir şeyi unutmamak gerek:
Kast eden kan eder.
Işık Kansu / Cumhuriyet
Türkiye fedai!
İyi de vatandaş olarak baktığında nükleer tehdit İran’da da var, İsrail’de de var, Rusya’da da var, bunların nöbetçiliğini yapmak bizim işimiz mi? ABD ile İran kapışacaksa neden önce biz hedef olacağız?
Avrupa ülkelerinin bu “füze kalkanını istememe” sebebi buydu, başka ülkelerin kapışmasında da kendileri okka altına gidecek, direkt olarak füze kalkanının hedef olmasından, bulunduğu bölgenin ve halkın zarar görmesinden kurtulamayacaklardı. Baştan reddettiler, biz ise anında kabul ettik. Çok kahramanız ya, aman halel gelmesin.. İlk günden beri “bu riskleri ve ayrıca kalkanın biyolojik tehlikelerini” soruyor, Hükümet’in toplumu bilgilendirmesi gerektiğini hatırlatıyoruz ama tık yok.
Ruhat Mengi / Vatan