Beyören’e selâm olsun!
Yurdumuza özgü bir tür olan “Anadolu Kartalı - Şah Kartal” Yozgat “Çamlık” millî parkındaki -daha önce terk ettiği- yuvasına geri döndü. Geçen yıl bu haberi sevgili Memduh Şenol’dan öğrendiğimde çok sevinmiştim. Biz insanların onca yıkımına karşın; demek ki doğa bizden umudunu kesmemiş. Doğa bize hâlâ gülümsüyorsa; doğrusu utanmamız gerekir, diye de düşünüyorum.
Anadolu toprağı böyle değildi. Sadece kartal mı? Buralarda aslanlar, kaplanlar da yaşıyordu. Bırakalım binlerce yıl öncesini; 17. yüzyılda Evliya Çelebi, Anadolu’daki ormanların güzelliğinden her fırsatta söz ediyor. Pekiyi, o görkemli ormanlar nerede? Hiçbir gerekçe doğa talanını haklı gösteremez. Kuralınca keseceksin; ama dikeceksin de!
Tanrı uzun ömürler versin, Sayın Hayrettin Karaca bir güzel ufuk açtı. Artık varlıklı yurttaşlarımız orman kurmaya başladı. En çarpıcı örneği, okul arkadaşım ‘Emlâkçiler Kralı’sevgili Salim Taşçı verdi. İkimizin de doğum yeri olan Sorgun’daki ulu bir tepeyi Türkiye haritası biçiminde ormanla kapladı. Bununla da yetinmedi; Ankara’nın Sivas yolu çıkışına yine bir orman kurdu...
Yüzyıllardır hırpalanmış Anadolu toprağına ‘borç ödeme’erdemini sadece ‘varlıklı’yurttaşlarımız gösteriyor sanmayınız. Geçen gün 71 yaşında emekli bir öğretmenimizden aldığım mektubun konusu, beni çok heyecanlandırdı. Mektubu sizlere aynen sunuyorum:
“Değerli Mevlüt Hocam.
Sizin güzel ülkemizin, güzel insanlarının uyarılması hususunda gösterdiğiniz çabalardan cesaret alarak bu yazıyı yazıyorum.
Bendeniz 1998 yılında suyu yok denecek kadar az, erozyonun en çok, günlerce esen çöl rüzgârlarının (Ben bu rüzgârlara tozunami diyorum. Tusinamiden de beter) canına okuduğu, kuş uçmaz kervan geçmez arazilerde orman oluşturmaya başladım. Güzel Allah’ımın yardımı ile bu güne kadar, bir parmak kalınlığında bir su ile 32 bin ağaç yeşerttim. Bunların boyu 8 metre ile 50 cm arasında.
Bu orman işine başladığımda örnek model oluşturmak istemiştim. Benim yaş 71. Hiç kimse malını öbür dünyaya götürüp gitmemiş. Gitseydi bizlere bir şey kalmazdı. Bu orman belki binlerce yıl yaşayacak; amel defterim kapanmayacak. Örnek alanlar olacak. Yaprağından, meyvesinden, sağladığı oksijeninden faydalananlar olacak.
Ben de pek çok emekli gibi kahve köşelerinde pinekleye bilirdim. Bu dünyanın incisi olan ülkemizi emlakçiden almadığımıza göre, bizim de bir şeyler yapmamız gerekir diye düşündüm. Bu güzel ülkenin yücelmesi; bir takım mevki sahibi olan insanların tekelinde olmamalı. Bizler de okuyanı, cahili, emeklisi, fakiri zengini elimizi taşın altına koymalıyız. Yaşadığımız dünyada yapabileceğimiz bir şey var da yapmazsak bunun hesabı bizden sorulur diye düşündüm.
Beni en çok üzen şeylerden birisi de ‘Kıyametin kopuyor olduğunu görseniz bile elinizdeki fidanı toprakla birleştirin’, ‘Veren el, alan elden üstündür’ diyen bir kültürün sahibi olduğumuz halde her taraf çöl olmuş; ‘alan el’ durumuna düşmüşüz.
Fazla yazıp da bilgiçlik taslamış gibi olmak istemiyorum. Sizden istirhamım bu çalışmamın güzel insanımıza duyurulmasında bana yardımcı olmanız. Belki heveslenip de orman dikmeye kalkan olur.
Yerim Konya Ereğli’sinin Beyören köyüdür. Size saygılar sunar, Allah’tan ilminizi artırmasını dilerim.
Rahim Demirbaş
Emekli Matematik Öğretmeni”
Saygıdeğer öğretmenim; bu kutlu çabanızı gönülden alkışlıyorum. Ormanınızı görmek için ilk fırsatta Beyören’e geleceğim.