Beyaz Saray neden gün vermedi?
Vatana, millete ve tüm yandaşlara hayırlı olsun. Bizimkilerin seçimi kazanınca kurban kesip kanka ilan ettikleri Barack Obama, Beyaz Saray’da resmen yemin edip ikinci dönemine başladı. Daha sonra Kongre önünde düzenlenen milyonlarca dolarlık törenle de olayı cilaladı. Hani ekonomisi zorlanan bu ülke vatandaşlarının, neresinden bakarsanız bakın, en az birkaç yüz milyon doları bu yemin törenine aktı.
Bunlar iyi hoş da kardeşim bize ne, diye bir soru gelebilir aklınıza. Bize olan şu, Ankara’dan buraya, “illa Başbakanı davet et, seni ziyaret etmek istiyor” baskısı var. Ama bu baskıya bizim bildiğimiz ve duyduğumuz kadarı ile Obama yönetimi direniyor. Son olarak Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu’nun ABD ziyaretinde de bu konu gündeme getirilmiş.
Müsteşarın, Beyaz Saray’a gitmeden ve görüşmeleri tamamlamadan önce apar topar yaptığı basın toplantısında haber yapılacak tek konu bile yoktu. Kendisine yöneltilen Erdoğan ziyareti konusunda ise elinde bir şey olmadığını söylemekle yetindi. Doğru söylüyordu, zira bu toplantıyı yaparken henüz Beyaz Saray’a gitmemişti.
Aslında garip olan, bir Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin Beyaz Saray’la görüşmesi öyle pek normal teamül değil. Bizim yetkili zaten ABD Dışişlerinde yaptı görüşmelerini, aldı verilen talimatları. Beyaz Saray’a ise ancak bir şey istemek için gidilir. O da Erdoğan’ın ziyareti işte. Oysa bizim Türk Dışişlerinin elinde geçmişte yaşanan benzeri olaylarla nasıl yanıt verilebileceği konusunda bilgi var. Her halde Ankara da kendisine yapılan bu telkine inanmadı ve ısrar etti ziyareti yapmak isteyen şahıs.
O bilgi taa Özal dönemine dayanıyor. Geçmişte, Clinton Başkan seçildiğinde o tarihlerde ABD’yi ziyaret eden rahmetli Özal tutturmuştu illa onunla görüşeceğim diye. Onlar da yani Beyaz Saray olmazı nazik hale dökerek, Özal’ın dönüş tarihinden sonraya gün vermişti. Amerikan geleneklerine göre ABD Başkanı, seçildikten sonra ilk olarak Kuzey ve Güney komşuları Kanada ve Meksika liderleri ile görüşür. Onlardan önce de ne İngiliz ne de Fransız veya Alman kimseyi kabul etmez.
Özal dönmesi gereken tarihi erteleyip bir aya yakın ABD içinde kendine konferanslar falan icat edip dolaşarak zaman öldürmüş ve Kanada Başbakanı’nın ziyareti ardından Beyaz Saray’a çağrılmıştı. Bu ziyaret çok kısa sürmüş ve ardından derhal Türkiye’ye dönmüştü. (Not: Ahmetçiğim babanın suikastı kadar, milletin parasını babanın nasıl çarçur ettiğini de araştırsana.)
Obama bu ikinci döneme tüm bakanlar kurulunu yenileyerek devam edecek. Bakanlar kurulundaki bakanların bir kısmı kendiliğinden, bir kısmının da yenilenmeye ihtiyaç duyulduğu için değişim bekleniyor. Düşünün Başkanın politikalarını belirleyecek Dışişleri, Savunma, İçişleri ve Maliye Bakanları hep değişiyor. Bunların Kongre’de onaylanması, yemin edip bürolarının başına geçip kendi kadrolarını oluşturması en az iki ay sürecek bir olay.
Yani ABD’den mayıs ayına kadar ciddi bir şey beklenemez. İyi de, Ankara neden bu ziyaret konusunda bu kadar ısrarlı. Geçmiş deneyimlerimize göre Türk siyasetçiler ABD’yi para için ziyaret ederlerdi. Mesela IMF’den para isteyeceklerse bunu ABD ziyareti içine gömerlerdi. Başbakanın nutuklarında söylediğine göre muhteşem olan ve IMF’ye kredi açan Türkiye’nin konusu para olmaması gerek.
O zaman içeride iktidarı korkutan önemli bir şey var. Acaba bu korku dinleme olaylarından mı kaynaklandı. Yoksa uluslararası kamuoyunun, “Esad’ı bırak sen kendine bak” konuşmalarından mı? Ya da Suriye konusunda her türlü esip gürlemeye rağmen ters giden bir şeyler mi var da bu konuda garanti isteniyor. Bilinmez.
Ama gerçek şu ki Kürtler için anayasayı kuşa çevirip PKK ile görüşmeler için Washington’dan verilen talimatlar adım adım Ankara tarafından uygulamaya kondu. Erdoğan hükümetinin, karşı seslerin çığlığa dönüşmesinden korkarak baskıları artırması normal. Hani siz kendinizi demokrat ve özgür bir ülkede yaşıyor falan sanıyorsunuz ya. Oturun bir düşünün ne kadar özgür ve demokratsınız diye...
Sonuç; ustaları bozuk bir ülkede çırakların doğru olmasını beklemek en yanlış şey. Anlaşılan yandaşları da korku sarmış gibi ne dersiniz?