Beraat edenler için yeni cezaevi: Araf!
Yargıtay’da olmadığımdan tarihi olan kararı dinleyemedim ama tv ekranına, gazetelerin internet sitelerine, sosyal medyaya, cep telefonuma parça parça düşen bilgileri tararkenki halimi özetleyeyim:
Bir gittim, bir geldim... Bir gittim, bir geldim... Tam “oh” derken, içim cız ederek “ayyyy”a döndü tepkim... Tam ışıldamaya başlamışken yeniden bulut bulut oldu gözlerim... Gazeteciyim. Benim için ’haber’den ibaret olması gereken bir gelişmeyi neden mi bu kadar içselleştirdim?
Bir kere, hepimizi ilgilendiren bir boyutu var çıkan kararın; “dijital deliller” konusunu kapsayıcı bir “bozma” nın çıkmamış olması, hepimizi, bizi sevmeyenlerin, kötülüğümüzü isteyenlerin “açık ve korunmasız” hedefi haline getirebilir pekala...
***
Kararın bütününe vakıf olduktan sonra tek diyebildiğim ‘bu nasıl bir araf?’
Bu satırları yazarken karardan sonrası net şekilde gözleyebildiğim bir yerdeyim. Silivri Ceza ‘Kampüsü(!)’ içindeki, çok sayıda Balyoz sanığının tutulduğu 5 No’lu cezaevinin önünde. Bu kararla ‘araya sıkıştırılmış’ yığınla aile var karşımda. Beraatla tahliye haberinden sonra eşlerini, babalarını almaya gelenler sevinmeye utanıyor; cezaları onananların aileleri keder içinde ama yakınları tahliye olacaklara gelip ‘sevinin’ diyorlar içtenlikle... Ama herkes biraz mahçup, biraz utangaç, biraz çekingen... ‘Kalanlar da çıkacaklar ama genel afla olduktan sonra ne fayda’ isyanı hakim konuşmalara... ‘Hiçbir şey bitmedi’ diyen de var; ‘her şey bitmiş’çesine yıkılan da...
***
Bir sürü teknik boyutu var; Beraat edenler... Tahliyeler... Yerel mahkemenin yeniden yapacağı yargılama... Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kullanacak olanlar... İşin ‘yani’si daha uzunca bir süre acıtacak Balyoz... Kim bilir belki en başından beri “ihtimal dahilinde” olduğu gibi kanlı bir pazarlığın malzemesi yapılacak.Ve elbette önümüzdeki günlerde bunlar üzerine yeniden uzuuuun uzun yazılacak. Ama sadece “dün” için birkaç satır not düşmek gerekirse; ben şunu düşündüm: “Öğrenmeleri nasıl bir andı acaba?”
Yargıtay önündekiler için nasıldı? Evlerinde bekleyenler için nasıldı?
Sadece kadınlardan ve çocuklardan oluşan bir apartman/lojman düşünün mesela; Bunca ayı, yılı hep birlikte yaşamışlar. Eşleri-babaları cezaevindeyken onca zaman dert ortağı olmuşlar, ‘hasret’i paylaşmışlar ve fakat ‘vuslat’ta ayrılıyorlar;Onları ayırıyorlar...
Halbuki kim bilir kaç kere birbirlerinin omzuna yaslanmışlar, birbirlerinden güç almışlar. Birbirlerinin ellerini ısıtmışlar en tenhada kaldıkları zamanlarda, yüreklerini ısıtmışlar... Ve en son dün sabah, hepsi bir kere daha aynı duygularla uyanmışlar -ki belki pek çoğu yeni günü gözlerine uyku girmeden karşılamışlar- aynı heyecan, aynı telaş, saklamaya çalıştıkları aynı korkularla boğuşmuşlar... Sonra mahkeme salonundan bir mesaj; avukatlarından bir telefon belki, yahut ‘flaş’ haber geçen kanaldaki spikerin sesi... İşte burada başladı yüzlerce ailenin, koca bir milletin araf hali; Beraat kararı alanların halini düşünün; çok mutlu olmanız lazım değil mi? Havalara uçmanız, hoplamanız, zıplamanız, çığlıklar atmanız; kim kınayabilir hakkınız...
Ama... Zınk... Boğazınızda coşkunuzu da bağlayan kocaman bir düğüm; donuklaşıveriyorsunuz... Bir yandan kendi babanıza-kocanıza sarılırken, öte yandan bu gece de babasından, kocasından ayrı uyuyacak olan ‘dava arkadaşlarınız’ kadar öksüz kalarak...
***
Dünkü kararın bir sürü hukuki, siyasi, konjonktürel boyutu da var elbette, ama en çok bunu yaptı insanlara; Acıda bir olanları sevinçte ayırmaya kalkıştı; hiç filiz vermeyeceğine inandığım şüphe tohumları saldı aralarına. ‘Son babalarını’, ‘son kocalarını alana kadar’ bu hukuk mücadelesini hep birlikte yürütmeye kararlı, Türkiye’nin son dönemde görüp görebileceği en dirençli, dirayetli, kenetlenmiş kitlesini bölmeye girişti. Sırf ‘kurunun yanında yaşı yakmadık işte’ diyebilmek uğruna... ‘Kılıf’ uğruna... ‘Meşrulaştırabilmek’ umuduyla... Ve fakat nafile; Cinayeti gördük biz milletçe!