Ben kimsenin cengaveri değilim
Mümtazer Türköne pazartesi günü yazdığım “AKP’li olmayan hiç kimse güvende değil” başlıklı yazıma atıf yaparak “Can Ataklı dün köşesinde, kendinden çok emin bir şekilde sivil bir tutuklama dalgası beklediğini söylüyor. Kabileyi gelmekte olan saldırıya karşı uyaran tehlike borusunu çalmak gibi, son zamanlarda bu tür uyarılar arttı. ’Sivil darbe’, ’sivil vesayet’ tartışmaları da aslında bu korkuyu yansıtıyordu” diyor.
Türköne “sivil dalga” beklediğimi belirterek bunu benim fikrim gibi yansıtmış. Oysa yazıda da belirttim, yandaş gazeteler konuyu manşet yapmıştı. 800 kişilik bir sivil listesi olduğunu yazmışlardı. Benim dayanağım da oydu.
Ben bir korkuyu değil, yeni bir planı dile getirmeye çalıştım. Çünkü her nasılsa bazı gazetelerde yazan ve önce “uçuk” olarak nitelenen her şey kısa bir süre sonra mutlaka yaşanıyor.
Ben bir görüşün ya da kampın cengâveri değilim.
l Can Ataklı / Vatan
* * *
Sahte imza operasyonu
Hedef gösterilen gazetecilere, kocasının çocuk pornosu övgüsüne verdiği desteğin onda birini göstermeyen Göktürk’ün oyununa gelmeyin; gammazcıların adınızı kullanarak kendilerini aklamalarına izin vermeyin, imzanızı geri çekin
Başbakan’ın ’Bu köşe yazarlarını atın’ çıkışına karşı yazılan bildirinin altındaki imzaları inceledim. Giderek artıyor liste...
Bildirideki bazı imzalara baktım, AKP iktidarı boyunca sicilleri son derece kirli gazeteciler de var. Başbakan köşe yazarlarının atılmasını istiyor ya; onlar bu istek gerçek olduğunda hiç kıllarını dahi kıpırdatmamışlardı.
Bir kısmı basın tarihinin en büyük gammazcılık operasyonunun mimarları. Manşetlerinden, köşelerinden meslektaşlarını ihbar edenler, kellelerinin alınması için kapılarına çarpı koyanlar, işaret edenler.
Pratikte itiraz etmediklerine bugün ’ilke’ adına karşı çıkmalarını doğrusu hiç mi hiç samimi bulmuyorum.
Aynı bildiride imzası bulunanlar gazetelerinde Türkiye’nin en ünlü gazetecilerini Ergenekon’un medya çetesi adı altında sunmadı mı yakın zaman öncesinde? Örgüt şemaları çizip koltuk ve unvan dağıtmadılar mı?
Zil takıp oynayan kimdi?
Başbakan’ın istemediği muhabirlerin işlerine son verilirken, yazarlar kapının önüne konarken hiç seslerini de çıkarmadılar. Dahası, kimi değişimlerde, bugün yeniden şekillenen medya düzeninde öylesine sevindiler, öylesine gaza geldiler ki ’Meydan bize kaldı’ diye bir zil takıp oynamadıkları kaldı.
Bugün Başbakan’ın patronlara ’Köşe yazarlarını atın’ çağrısına itiraz ediyor gibi gözüken gazetecilerin bazıları birkaç ay önce tasfiye listesi hazırlıyorlar, medyadan gönderilecek isimleri tarif ediyorlardı.
Pazar günü bildiri hazırlayıp alelacele insanları imza atmaya çağıran Gülay Göktürk o günlerde hiç sesini çıkarmamıştı, kılını kıpırdatıp tek bir itiraz etmemişti. Kocasının çocuk pornosunu öven yazılarının arkasında durduğunun onda biri kadar yeniden tasarlanmaya çalışılan medya düzenine itiraz etmemişti.
Şimdi hangi hakla bu bildiriyi hazırlar, nasıl kendi kendini bu demokratik itirazın bayraktarı olarak görebilir anlamıyorum. ’Akıl tutulması’ değilse nedir bu?
Cumhuriyet gazetesi her gün Mustafa Balbay’ın köşesinde takvim tutuyor. Dün içeride olduğunun 362. günüymüş. Daha yargılanmadan Balbay’ı çeteci ilan edenler onun içeride olduğunun 362. gününde demokrasi kahramanlığına soyunuyor.
Yok öyle... Bir yüzeysel metin yazıp bütün günahlardan, ayıplardan, utançlardan affolmak...
Tabii ki bu oyuna gelmeyeceğim ve Gülay Göktürk’ün önderliğindeki herhangi bir harekete ne bugün ne de yarın dahil olacağım.
Medyaya çağrı
Liberal koroya dahil olmayan, yine de bu bildiriye imza veren meslektaşlarıma da aynı çağrıda bulunmak istiyorum: Gammazcıların, ihbarcıların, kapımızın önüne çarpı atanların, demokrasiyi sadece kendileri için isteyenlerin oyununa gelmeyin, iyi niyetinizi sömürmelerine ve kendilerini sizin adınız üzerinden aklamalarına izin vermeyin. İmzanızı geri çekin...
l Oray Eğin / Akşam
* * *
Yandaşlığın da ölçüsü var
Talihsizliğe bakın ki, yazdığı yazıdan üç-beş gün sonra, yeni işsizlik rakamları toplumun yüzüne şamar gibi iniyor.
Dün açıklanan verilere göre, işsizler ordusuna 860 bin kişi daha ekleniyor, işsizlik oranı yüzde 14’e çıkıyor. Sevimsiz bir rakam.
Geçen hafta Oral Çalışlar yazdığı yazıya, “Balyoz’u bırak, işsizliğe bak” başlığı atarak, işsizliği öne çıkaranlarla, sözüm ona, dalga geçiyor.
Gerçek gündemin işsizlik ve ekonomik sorun olduğuna ilişkin görüşleri eleştirerek, bunun inandırıcı olmadığını, gerçek gündemin darbeciliği alt etme, siyaseti normalleştirme çabaları olduğunu yazıyor. İşsizliğin ön plana çıkartılmasını popülizme sığınmak biçiminde yorumluyor.
Bir zamanların emekçi kavgacısı, Mao’cu kırk yıllık arkadaşım Oral’ın bu satırlarını hayretle okuyorum. İktidara yanaşınca, fıkradaki gibi, demek ki, yukarıdan öyle görünüyor.
Kabul ediyor ama, “Türkiye kabuk değiştirirken işsizliği vurgulamak, değişime direnç göstermek, elde edilmiş imtiyazları bırakmak istememek”miş. Pes. Türkiye değişiyor, tamam da, ekonomik sıkıntı ve işsizlik insanları kırıp geçiriyor.
İktidar yandaşlığı, varlık nedenine dönüşmüş emekten yana çizgiyi silip atabiliyor. Bunlara da, liberaller deniyor. Liberalizme hakaret edercesine.
l Yalçın Doğan / Hürriyet
* * *
Çakma muhalefetin kokusu çıktı
Cumhuriyet’ten Murat İlem’in haberine göre Tayyip Erdoğan yazısına “Marifetli Sayın Tayyip Erdoğan” başlığını atacak yazarı İskeçe’de bulmuş.
Malum marifet iltifata tabi...
Başbakan ekiplerine talimat vermiş, İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığı dönemden itibaren kendisini analiz eden ve “toplumun çağdaşlaşmasına, demokratikleşmesine çok büyük önem verdiğini, İstanbul’a düzen getirdiğini, yolsuzluklarla mücadele ettiğini, adalet ve şeffaflığı sadece siyasi tez olarak değil, İslamın kanunu olarak da kabul gördüğünü” yazan Hristos Hristodulu’yu derhal buldurmuş. Kendisini tebrik edip, Ankara’ya kahve içmeye davet etmiş.
Tahminim o ki, patronlara kovun talimatı vermek filan bahane, çünkü yanda, Oray Eğin’in yazısından alıntıladığımız gibi tasfiyenin daniskasını isteyenler, bugün “protesto” çeken o yazarların ta kendileri...
Bence bu Hristos meselesi huylandırdı yandaşları.
Erdoğan’ın, ‘siyah gördü mü doldur kamyonun kasasına’ mantığıyla, Afrika sokaklarında ne kadar boşta gezen adam varsa toplayan kulüp menajerlerinden feyiz almasından korkuyorlar. İskeçe, hadi bir yerde eski memleket toprağı, ama ya Erdoğan Tanzanya, Mozambik, Etiyopya, Somali, Kenya basınını taramaya koyulursa... Ya oraların 300, 500 satan yerel gazetelerinde de ‘Türkiye’ye Fransız’ oldukları için, Tayyip Erdoğan’ın marifetlerini yazanlar olmuşsa... Ya Erdoğan onları da önce kahve içmeye, sonra 40 yıl hatırı var deyip, ucuza, birinci lig gazetelerinin köşe kadrosuna dahil ederse...
Yandaşlar için bu olayın en trajik yanı ne biliyor musunuz?
Onların sultanlar, halifeler, peygamberlerle özdeşleştirdiği, adeta tanrılaştırdığı Erdoğan’ı, bu garip İskeçeli’nin Atatürk’e benzetmiş olması (!) Hristodulu şöyle diyor: “Atatürk orduyu elinde tutabilen tek liderdi.(...) Bu çerçevede kendisi ikinci bir Atatürk’e benziyor denilebilir...”
Bizimkiler Atatürk şöyleydi, böyleydi diye sağa sola saldırıp, kin kusup dursunlar. Bakın elin Yunanistanlısı nereden yakalamış meseleyi... Psikolojik savaş dediğin öyle olmaz, böyle olur der gibi...
* * *
Akıl tutulması!
Ne diyeceğimi bilmiyorum..
Kış tatbikatını yönetecek olan terörist komutana (!) ’aman paşam, tatbikatta sakin ol’ diyerek meseleyi sulandıralım mı?
Bu akıl almaz durumu ’normalleşmenin’ icabı mı sayalım?..
Olur böyle şeyler deyip üstüne mi yatalım?..
Valla olmaz..
Ne TV dizilerinde olur, ne komedi filmlerinde.. Miniklere yönelik çizgi filmlere bile koyamazsınız..
Çocuklar yutmaz!
Olur mu böyle saçma sapan şey der!
Ama oluyor..
Terör örgütü kurmakla, terörist olmakla suçlanan kişi orduyu yönetiyor.. Tatbikatı idare ediyor..
l Mehmet Tezkan / Milliyet
* * *
Sen önce kendini protesto et
Ergun Babahan, Başbakan’ın köşe yazarlarını hedef alan sözlerini kınayan bildirinin altında imzası bulunduğunun açıklandığı gün bakın ne yazdı:
“ Darbe şakşakçılıkları, Ergenekon sempatizanlıkları, karargah bağlantılı yazıları ortaya çıktı.
Gerçeği çarpıtma çabalarına devam ederler. Sorun şudur? Şimdi ne olacak?
Türkiye bu darbeci zihniyeti tasfiye etmeden huzura erebilir, hukuku üstün kılabilir, demokrasinin üstünlüğünü sağlayabilir mi?
Son gelişmeler, Türkiye’de asimetrik bir savaş olduğunu ortaya koydu.
Elinde silah olan kimi Silahlı Kuvvetler mensuplarının topluma karşı açtığı savaş bu.
Siyaset ve medya dünyasında da işbirlikçileri var.
Onun için durmak yok, mücadeleye devam.”
Bundan âlâ hedef gösterme mi olur?
Hem hedef gösteriyor, hem de “Şiştiniz mi düdük makarnaları” diyerek, olası bir tasfiyeye nazire yapıyor peşin peşin...
Dakika bir, gol bir...
Şimdi biz, bunları yazanların samimiyetine mi inanacağız yani?
* * *
Bu pespayeliğe mide dayanmaz
Medyamız, tarihin bu dönüşgen eşiğinde, bir hayli zamandır (Özal’lı yıllar milattır desek?) hayati bir işlevi başarıyla yerine getiriyor.
Anlamı yamultuyor.
Zihinleri bulandırıyor. Bizi; yığınları meşgul ediyor. Aptallaştırıyor.
Bu pespayeliğe elbette mide dayanmaz ama solunan hava çürüdü... Söz tükendi...
Son yıllarda yaşananlara bakıyorum kılıç artığı solcular liberal olmuş...
Mücahitler mega müteahhit...
Sakallar kesilmiş burunlar altında mahcup, silik bir bıyık... Unutulan bir duruşun gölgesi...
Ama asıl lafı elbette bekçilere saklamak gerek...
O bol yıldızlı eşik bekçilerine...
Sahi siz neyin bekçisisiniz?
’Muhafazakarlar neyi muhafaza eder?’ şahane bir sorudur. Ya bu bekçilere ne soracağız?
İyisi mi susalım...
’Şok... Şok... Şok...’ diye boka püsüre bağıralım... Vatandaşın dikkati dağılsın... Birileri bizi laf ola beri gele fırçalasın... Vur patlasın çal oynasın... l Serdar Akinan / Akşam
* * *
MİNİ YORUM
Yanar döner ...
Önceki gün “Atatürk orduya önem vermedi. Güçlendirmek istemedi” diyen Mete Tunçay, aynı röportajın dün yayımlanan bölümünde “Mesela Atatürk’e, ‘Doğu’ya okul mu yapalım, yol mu’ diye soruyorlar. ‘Yol yapın, ordu girebilsin’ diyor.” buyurmuş. Akşamdan sabaha bile değil, aynı gün, aynı saat, aynı konuşmanın içinde değişiyor fikri... Yersen işte...