Behiç Kılıç hiç unutulur mu?
Rahmeti rahmana kavuşan Behiç Kılıç’ın ardından, bu perişan satırları biraz gecikerek yazmanın elbette nedenleri bulunuyor. Her şeyden önce, Behiç Kılıç gibi bir gazeteciyi, vefatından 14 gün sonra sütunlara, değişik bir görüşle taşımak ve dostlarına yeniden hatırlatmak başta geliyor. Sonra da, ebediyete göçü sırasında köşemize son dakikada yetiştirdiğimiz kısa notun cılızlığının verdiği rahatsızlık, bu satırları gerektiriyor. Evet, 51 yıllık bir meslek adamı konumumuzla, rahmetli Behiç Kılıç’ın gerçekten de başarılı, atik ve cesur bir gazeteci sıfatını teslim etmemiz gerekiyor. Rahmetliyle, Tercüman gazetesi bünyesinde tanışırken, Bulvar gazetesindeki başarıları gözümüzün önünden bir bir geçiyor. Uzun yıllar sonra, Günaydın gazetesinde Genel Yayın Yönetmenliği makamında, halef-selef olmamız hatırlanıyor.
Bu arada, beraber gidilen mesleki geziler, mesela Renault’un Paris gezisi hiç unutulmuyor. Geçen yıl, Cengiz Kahraman, Engin Köklüçınar, Ergin Konuksever ve Ahmet Özdemir ile birlikte yaptığımız KKTC’nin 36. Kuruluş Yıldönümü gezisi sırasında lider Rauf Denktaş ve diğer şahsiyetlerle görüşmemiz hatta, rahmetli Kılıç’ın iki-üç defa dializ makinesine bağlanması hatırlanıyor. Hele, Ramazan-ı Şerif’te verdiğimiz iftara katılıp, dua’yı sütunlarına geçirmesi asla zihinlerden çıkmıyor.
Nihayet, ısrarlı arzu ve telkinleriyle Yeniçağ gazetesinde yazmaya başlayarak, sık sık buluşmamız rahmetli Behiç Kılıç’ı daha da benliğimizle sarmalıyor. Bu ortamda, cesur bir şekilde yaptığı televizyon programına davet ederek, Batı’nın son tuzağı olan “Arap Baharı”nın iç yüzünü irdelememiz bile, kaydedilmeye değer bir ağırlık ve derinlik taşıyor. Hatta en son görüşmemizde, Hakk’a kavuşmanın, büyük erdemliği konusunda, bir tür “mutabakata” varışımız insana huzur veriyor. Mekânın cennet-i âlâ olsun, nurlar içinde yat aziz arkadaşım.
“Büyük Oyundaki Türk” ve gizemli Libya gezisi!
Son aylarda, alev alev yanan Kuzey Afrika ile ilgili notlara ve kitaplara göz gezdirirken, “Büyük Oyundaki Türk Enver Altaylı” eserini yeniden karıştırıp, değerli arkadaşım rahmetli İrfan Ülkü’yü tekrar tekrar andım.
Türk dünyası ve Orta Asya’yı, Almanya’dan Mısır ve Kuzey Afrika çöllerine dek uzanan “çetin” coğrafyada “fırtınalı” hayat sürdürmek “nadir” kişilere nasip oluyor. Enver Altaylı’nın “renkli” ve “gizemli” hayatından kesitler veren eser hakkında çok şeyler söylenip yazılmış bulunuyor. Ne var ki, kitapta “şahsımla” ilgili bir kaç sayfalık anlatıma daha da ışık getirmek icap ediyor. Gerçekten de, Enver Altaylı, gizli ve tehlikeli ilişkilerinin yanı sıra Hergün gazetesi Genel Yayın Yönetmeni iken, ısrarlı arzusu üzerine “vize” almasına yardımcı olarak birlikte bir Libya gezisi yaptığımız anılardan silinmiyor.
Çünkü, o sıralarda “bir sır küpü” ve çözümlenmezliğin katılaştırdığı Enver Altaylı’nın, aslında ne kadar “deruni” bir mizaca sahip olduğu, inancının kendisini sarmaladığını hatırlamak şimdi daha güzel oluyor.
Rahmetli İrfan Ülkü, “çarpıcı” üslubuyla Müthiş Türk Enver Altaylı ile Libya gezimizi anlattıkça adeta coşuyor.
Enver Altaylı’yı ısrarlı arzusu üzerine, mezarı Başkent Trablus’a pek uzak olmayan bir evliyanın ziyaretine, değerli bilim adamlarımızdan rahmetli Prof. Dr. Abdülkadir Karahan olduğu halde birlikte gittiğimiz bugün gibi hatırlanıyor.
Özetle, Türkiye ve dünyaya bakışınızı, bugüne kadar bildiklerinizi kökten değiştirecek, hem geçmişe, hem de geleceğe yeni bir bakış açısı getirecek bir kitap “Büyük Oyundaki Türk” .
Bu tür girişim ve eserlerin, aslında Libya’ya karşı olan “dostluk” ilişkilerinden, global oyunlar yüzünden, bir çırpıda vazgeçmenin tarihi yanılgısını da yansıtıyor.