BDP, AKP'yi paçadan kapınca...

“Habur açılımı”na kadar her şey ballım güllümdü. “Al gülüm ver gülüm” işler tıkırında gidiyordu. El altından yapılan anlaşmalar gereği herkes mutluydu!.. Ne olduysa orada oldu. Terör örgütü ve sivil işbirlikçileri “açılım” a sınırda bomba koyup patlatınca ve de zırvayı kendi şovlarına dönüştürünce AKP’nin tekerine çomak sokuldu..
Bir de üstüne üstlük terör örgütü ile MİT’in müzakere görüşmeleri basına sızmasın mı!...
Vay...Vay...Vay...
Tam şaşkın ördeğin suya dalış biçimi gibi.. Aldı AKP iktidarını bir telaş.
Verilen sözler sadece BDP’liler ile sınırlı olsa!..
BDP’lilere iki bağırır bir çağırırsın, üç de cilalı milliyetçilik söylemi ile çıkarsın işin içinden!..
Millet de kayıkçı kavgasına dalar gider.
Bu satırlar, AKP iktidarının bugünkü ruh halini birazcık anlatabilmek içindi.

***

Uludere olayının ardından iyice sıkışmış durumdalar. Hani o bizim (medyanın) “demokrasi paketi” , onların ise “demokrasi süreci” dedikleri şey var ya!
“Paket” veya “süreç” -adına siz ne derseniz deyin- bu, AKP için tam bir içine düşülmüş buharlı kazan haline geldi. Yaptıkları uluslararası angajmanlar gereği, önünü ardını düşünmeden demokrasi fatihi raconları kestiklerinden şimdi de kazanın neresine tutunup kendilerini dışarıya atacaklarını şaşırdılar.
AKP kabinesi içinde kime “ne oldu demokrasi paketi” diye sorsanız, en sinirlerine hakim olanı topu dolandırıyor. Diğerlerini ise sinir basıyor.
Geçtiğimiz iki gün, mesaimizin bir bölümünü AKP’nin demokrasi paketinin akıbetine ayırdık. Sözü geçen etkili bakanlarla zamanın darlığı içinde sohbet imkanı bulduk. Hepsinin tek dileği, “adının yazılmaması kaydıyla anlattıklarının bilgilendirme” olduğuydu. Biz de sözümüzde durarak o bilgilendirme notlarından sizlere anlatabileceklerimizi aktaracağız.
BDP, AKP’yi paçadan kapınca...

***

AKP’li bakanlara “demokrasi paketi” çerçevesinde sorduğumuz soruların ana başlıkları ise; “tutukluluk süreleri” , “CMUK ve TCK’da yapılması planlanan değişikliklerden” ibaretti.
İlginç olan ise basının büyük bölümünü zapturapt altında tutan AKP iktidarının sözcülerinin hep bir ağızdan medyadan yakınması oldu. Onlar da MİT Müsteşarı Hakan Fidan gibi basının toplumda yarattığı “algı bozukluğu” ndan şikayetçiydiler.
“Ne yapıyorlarsa basın tutup onun tam aksini dile getiriyor” muş..
“Doğru yaptıkları işler basına yeterince yansımıyor” muş...vs..vs..
Siz şaşırdınız ama ben şaşırmadım. Sıkışan ve açmaza düşen siyasetçilerin bu klasik yakınmalarını yıllardır dinler dururum. Ama şunu da belirteyim; iktidarın bu kadar ipoteklediği ve baskı altına aldığı bir medya dönemini hiç hatırlamıyorum.
Bakanların ağzından  “demokratikleşme paketi” nin son durumu ise şöyle;
 “2011 yılı Ocak ayında Hizbullah davası sanıkları 10 yıl sonra serbest kalınca herkes ayağa kalktı. Yargıtay bu konuda AHİM kararlarına göre hareket etmişti.
Kamuoyunun şunu da bilmesi gerekir. Uzun tutukluluk süreleri ile ilgili yapılacak düzenlemede, sadece bazı soruşturmalardan yatanlar değil, tecavüzcüler de, organize suç örgütü liderleri ve üyeleri de bundan faydalanır. Bu konuda bize yönelik eleştiri yapanlara soruyoruz. Tecavüzcülerin, bu tür suçluların sokakta olmasını istiyorlarsa tamam bunu yapalım. Ama biliyoruz sonra yine bize yüklenecekler.
CHP’nin 3 (2+1) yıl önerisini neden kabul etmediğimiz sorgulanıyor. Bugünkü durumda gerçekleşebilecek bir uygulama değil. 2-3 yıl sonra uygulanabilir. Tutuklu milletvekillerinin durumuna gelince, şimdi gerekli düzenlemeyi yaparsak düşünün, Fehman Hüseyin veya Murat Karayılan’ın bir yargılaması yok, haklarında alınmış bir karar yok, cezaları yok. Şimdi bu adamlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa, bir düzenleme yapıldıktan sonra BDP’liler istifa etse yarın öbür gün gelip bu adamlar milletvekili adayı olursa ve seçilirse ne yapacağız? Bu sefer de hükümet suçlanır. Bir şey yapıyoruz; ’vay Ergenekoncular lehine düzenleme yaptılar’, başka bir şey yapıyoruz ’vay KCK lehine yaptılar’diyorlar. Ne yapacağımızı şaşırdık.”
AKP’nin diğer bir sıkıntısı ise kanun uygulayıcılarla. İktidar, özellikle terörle mücadele kanunlarında yapılması düşünülen değişikliklerde, uygulayıcıların “Durun şimdi sırası değil. Terörle mücadelede elimizi kolumuzu bağlıyorsunuz” demesinden şikayetçi. Hatta bir Bakan, “Terörle mücadelede ceza kanunlarından kaynaklanan bazı olaylar oluyor. Uygulayıcılar, ilgili yasal düzenlemeyi sonuna kadar kanırtabiliyor.
Bu konuda çok ikilemde kaldık. KCK operasyonları da Ergenekon operasyonları da aynı hukuki düzenleme çerçevesinde yapılıyor. Şimdi bir tarafta siyasetçi, gazeteci vs. ’niye alınıyor’diye eleştiri yapılıyor. Konuyla ilgili bir düzenleme yapsak, bu defa da ’terörle mücadele edilmiyor’deniyor. Örneğin bazı maddeler hukuki çerçevede eleştiriliyor. Eksiklikler mevcut, katılıyorum. Ancak güvenlik birimleri de bu maddelerin değiştirilmesi durumunda sıkıntılar yaşayacaklarını bildiriyor. Onlar da haklı, düzenlemeyi eleştirenler de haklı. Arada biz kalıyoruz” dedi.
AKP iktidarının, tüm kurum ve kuruluşları ele geçirdiği bir dönemde hayret edici sözler.
Değil mi?..
Görebildiğim kadarıyla AKP iktidarı “verilen görevin” altında eziliyor. Yurtdışından neredeyse gün aşırı gelen yabancı heyetlerin hesap sormalarından ve “size verdiğimiz görevi yapamıyorsunuz” fırçalarından yılmışlar.
Çıkış yolu arıyorlar.
Bulamıyorlar..
Doktorların, “Önce bozuk yeri alalım. Sonra da sizi organ nakli yapar kurtarırız” tavsiyelerine de “Ya ameliyat masasında kalırsak” korkusu ile yanaş(a)mıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları