Bayram Şekeri niyetine gelen mektup (1)
Dün sabah kapı çalındı.. Bayram ziyaretçileri sanmıştım. “Granit yenge” Mamak Askeri Cezaevinden mektup getirmiş. Bu sütunların yıllardır tanıdığı J.Kur.Alb. Mustafa Önsel bayram şekeri niyetine yollamış, zehir gibi çöktü kursağıma. Noktasına, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum:
***
“Öncelikle merhaba.
Ben asrın iftirası Balyoz davasında Yargılanarak 18 yıl ceza verilerek betona gömülen Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel. Mamak Askeri cezaevinden sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
Kardeşim, malum Balyoz’da nihai karar verildi ve üzerimize beton döküldü. Bu karar; Türkiye’de hukukun bittiğinin en güzel resmini vermektedir. Hani yargının sembolü, evrensel hukukun simgesi, mitolojide adalet tanrıçası, gözleri bağlı bir elinde kılıç, diğerinde terazi olan bakire bir hanım kızımız var ya: adı Themis. Maalesef bu kararla onu iğfal ettiler. Çünkü onun gözlerinin bağlı olması tarafsızlığını... Bakireliği hukukun bağımsızlığını... Kılıç, caydırıcı gücünü... Terazi, hakkaniyetli dağıtılmasını temsil etmektedir.
Allah aşkına, adına üst mahkeme denen bu yapının verdiği kararla, vicdanları tatmin etmesi mümkün mü? Başkanı hariç dört yargıcı, siyasi yapının uzantısı olduğu bilinen HSYK tarafından atanmış. Sırf isimli davalar için “özel” olarak oluşturulduğu herkesin malumu. Geçmişte verdikleri kararlar, siyasi düşünceleri vs. bütün özellikleri tarafımızca bilinmektedir (ayrıntıya şimdilik girmeyeyim).
Bu mahkeme tarafsız mıydı? Çok açık ki hayır! Bağımsız mıydı? Herkes biliyor ki, hayır! Peki, hakkaniyetli miydi? Elbette ki hayır! Peki, bu şekilde hukuk dışı karar veren bir yargının caydırıcı olması mümkün mü? Tabii ki hayır! Olsa olsa öfke ve intikam duygularını daha da biler o kadar!
Ben, yüksek mahkeme; delil diye sunulan verilerin içinde iki bine yakın yanlış, tutarsız ve sahtelik içerdiği otuza yakın bilirkişi raporu ile ortaya konulan belgelere neden açıklık getirmedi, tarih tutarsızlıkları ile ilgili neden bir cümle etmedi demeyeceğim. Neden şüpheli delillerin incelenmesi talebinin karşılanmadığına açıklık getirmedi diye sormayacağım. Dinlenmesini istediğimiz tanıkların dinlenmemesinin bile açık bir yargılama ihlali olduğunu, sırf bu nedenin bile açık bir şekilde bozma nedeni iken buna niye hiç değinmediğini de sorgulamayacağım.
Ben, sadece cezası onanlarla ilgili bir istatistik vererek, bu davada nasıl ” ecüc, mecüc “ bir yargılama yapıldığını ortaya koymaya çalışacağım. Bakınız, Yargıtay’da 361 kişinin dosyasına bakıldı ve bunlardan 237’sinin cezası onandı.
İsterseniz, bu 237’nin kuvvetlere dağılımını inceleyerek bu komediyi ortaya koyalım.
Öncelikle belirteyim ki, bu sayının 131’i hala muvazzaftır. Bunlardan 129’nun 2003 tarihindeki rütbeleri üsteğmen-yarbaydır. Bunun, toplam cezası onananlara oran; yaklaşık yüzde 55’dir. Bu durumda sözde darbeyi yapacaklar küçük rütbedekilermiş değil mi (?!)
Peki, bunlardan kaçı meşhur seminere katılmış? Sadece ikisi. Onlardan herhangi bir takdim veya konuşma yapmamış, seminerde sadece katılımcı olarak bulunmuşlar. Yeri gelmişken cezası onananlardan kaçı seminere katılmış biliyor musunuz? Sadece 33 kişi (bunlardan 30’u emekli).
Malum bu seminere katılan sayı toplam 162 kişiydi. Diğerleri ne oldu derseniz ifade edeyim. Seminere katılıp takdim yapan veya konuşan ve bunlar darbe zemini oluşturulmuş denilerek iddianameye girenlerin bir kısmı soruşturmaya hiç çağrılmadı bile, bir kısmının ifadesi alında ve hakkında “kovuşturmaya yer yok” kararı verilerek gönderildi. Sonuçta 162 kişiden sadece 52’si yargılandı. Yargıtay’ın kararıyla, içlerinde büyük çoğunluğu takdim yapan veya konuşan 19 kişinin de tahliyesi sağlandı.
Ve bu sözde dava benim gibilerin boynuna yıkıldı. Yargıtay, 88 kişiyi tahliye ederek, verdiği siyasi kararın toplum nezdinde kabulünü sağlamaya çalıştı.
Gelelim işin asıl bomba kısmına. Güya Çetin Doğan TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gitmiş! Çetin Doğan’ın kuvveti malum, Kara Kuvvetleri. Dolayısıyla en fazla tanıdığı, bu anlamda güveneceği isimleri nereden seçmesi normaldir?...”
***
Mektup burada bitmiyor. Dedim ya bayram şekeri...Yarın da Beşiktaş’ta sırtlan pususuna düşürülen Önsel’in mektubuna devam edeceğim.