Baykal’a değil BDP’ye bakınız!
Sekiz yıldır darbe planları, çete/mafya tartışmaları, suikast iddiaları, tele kulak, Silivri iddianameleriyle kamuoyu meşgul edildi. Ülkede yaşanan terör ve terörün kaynakları üzerine ciddi bir biçimde gidilemedi. Şu sıralarda yeni bir siyasi meşguliyet üretildi: Baykal’ın kaseti ve istifası. İktidar var gücüyle özel ilişkiler üzerinden CHP’yi köşeye sıkıştırmaya çalışırken BDP tehlikeli tahrik ve tehditlerine devam ediyor. Anayasa değişiklikleri sırasında Meclis Başkanı BDP’li bir milletvekiline karşı “Meclis Başkanını öldürtecek misiniz?” diye soru sormuştur. BDP, Kürt asıllı yurttaşları devlete karşı PKK’nın yanına çekme faaliyetine alabildiğine devam ediyor. Halkı militanlaştırmak ve devlete karşı kışkırtmak için de elinden her geleni yapıyor. İktidar ise durumu sadece izliyor.
“Yaşamı cehenneme çevirmek”
BDP Milletvekilleri ve Belediye Başkanlarının operasyonlara dur demek için yaptıkları yürüyüşte bir Milletvekili devlete meydan okuyarak şöyle diyor: “Bu politikayı ve bu savaşı sürdürürseniz, iddia ediyoruz, yemin ediyoruz Kürt halkı yaşamı cehenneme çevirecek”. BDP’liler bu sözleri dağda, mağarada, kuytuda ve inlerde pusuya yatmış eli silahlı teröristlere karşı askerin yürüttüğü operasyonların durdurulması için ediyor. Yani bu katil destekçisi şahıs “eli silahlı teröristlere dokunmayın. Onların cinayet işleme özgürlüklerini kısmayın” demeye getiriyor. Aksi takdirde “Kürt halkı yaşamı cehenneme çevirecek”miş.
Kışkırtıcılık sınır tanımıyor!
Bu hezeyanların sahipleri çok iyi biliyor ki Türkiye’de “yaşamı cehenneme çevirmek” ve “kardeşliği” yok etmek için BDP olarak ellerinden her geleni zaten yapıyorlar. Milletvekili (!) sıfatını taşıyan kişilerin en tehditkâr, en kışkırtıcı sözleri söylemesi de bunun tipik örneğidir. BDP’nin bir diğer yetkilisi “Diz çöktürmeye çalıştığınız bu halkın önünde diz çökeceğiniz günler çok yakındır” diyor. Bu sözler son zamanlarda meydana gelen terör ve sokak çatışmalarının organize edildiği adresi net olarak işaret ediyor.
İmralı açıkça tehdit etti!
Dağdaki silahlı militanlar, Ankara’daki sivil siyasi vekiller (BDP) ve İmralı arasında güçlü bir iletişim ve dayanışma olduğu açıktır. Nitekim PKK karakol baskınlarıyla “yıkılmadım ayaktayım” mesajının vermesinin ardından BDP’liler miting düzenleyerek “devlete diz çöktürmekten” bahsettiler. Aynı zaman dilimi içerisinde İmralı’daki terörist başı da tehdit edici mesaj gönderdi: “Orta yoğunlukta bir savaştan söz ediliyor. Böyle bir savaş sadece dağda olmaz, şehirlerde de etkisi çok büyük olur” diyor. Öcalan’ın gönderdiği mesaj gayet açıktır. Anlamayanlar için biz yazalım. Öcalan diyor ki ‘Sadece dağda karakol basarak orta yoğunlukta bir savaşı sürdüremezsiniz. Eylemleri şehirlere kaydırmanız gerekiyor. Şehirlerdeki eylemlerin etkisi daha büyük olur’. İmralı ağası bunun için 31 Mayıs’a kadar da süre veriyor. Bu sözler terörizmi kimlerin yönettiğini göstermiyor mu? Devlete düşen gereğini yapmak değil midir? İktidar yetkilileri Baykal’ın kaseti ve cesediyle meşgul olacak yerde buraya bakmaları gerekmiyor mu?