Batının Orta Çağa girişi...
Geçen yılın son Çarşambasında Sayın Sadi Somuncuoğlunun kurduğu Millî Düşünce Merkezinde Bilim ve Osmanlıda Zihniyet konusunda konferans vermiştim. Aşağıdaki bilgiler o konferansta belirttiklerimin bir kısmının özet cümlelerinden oluşuyor. Eski çağlarda müspet bilim koşusu bir biçimde sürerken, dünya özellikle M.S. 5. yüzyılın ortalarında tuhaf bir zihniyet iklimine girmeye başladı. Bu iklim, ilk çağlarda adalar denizi (Ege) bölgesinde türeyen bilimsel düşüncenin göz ardı edilip, aklın baskı altına alındığı bir iklimdi. Neden böyle olmuştu?Hıristiyanlığın çıktığı ve yayıldığı coğrafyaya Romalılar egemendi. Çok Tanrılı Romalılar Hıristiyanlığı yasaklamıştı. Baskı altındaki Hıristiyanlar inançlarından ötürü işkence görüyor; öldürülüyorlardı. İbadetlerini yeraltındaki kiliselerde gizli olarak yapıyorlardı. Bu dönemde Hıristiyanlık, mazlum bir görünümde ilgi toplayan bir inançtı. Bu din, ne zaman ki arkasına devlet gücünü aldı; işte ne olduysa ondan sonra oldu!Doğu Roma İmparatoru I. Konstantin (M.S. 272-337) Hıristiyanlığı M.S. 312de kabul etti. İşte bu tarihten sonra, sırtını devlet gücüne dayayan Hıristiyan din adamları, kendileri gibi inanmayanlara baskı yapmaya başladılar. Bu baskıcı zihniyet günden güne daha da arttı. Ve gün geldi, eski çağın en büyük bilgi yuvalarından birisi yakıldı! M.Ö. 300lerin başında İskenderin komutanının kurduğu İskenderiye Kütüphanesi, kütüphaneolarak bilinse de; botanik bahçesi, fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve müze bölümleriyle harika bir bilim merkeziydi. Eski dünyanın bu görkemli bilim yuvası I. Teodosyüs (M.S.379-395)ün buyruğuyla, -putperestlik dönemine aittir diye- Hıristiyan papazlarca binlerce cilt kitaplarıyla beraber yakıldı!Zaman 5. yüzyılda ilerlerken, Avrupa karanlık bir iklimin boğucu havasına gömülmeye başladı. Nitekim eski çağın bir anlamda son bilim insanı olan İskenderiyeli Hypatianın M.S. 415 yılındaki feci ölümü, yeni ve fakat karanlık bir çağın da adeta habercisi oldu. Kadın bilim insanı Hypatianın bilimsel bir konferanstan çıkarken papazlardan oluşan bir kitle tarafından taşlanarak öldürülmesi; ölüsünün parçalanması; ceset artıklarının yakılması; bir farklı zamanın gelmek üzere olduğunun ilginç bir işaretiydi. Hypatia ile geleceğini belli eden o kapkara zaman çabuk gelecektir. Bu anlamda Jüstinyen (Justinian-Justinianus: M.S. 482-565)in tavrı çok daha belirgindir.Bizans imparatoru Jüstinyen, Atinadaki Platon Akademisini hiç açılmamak üzere M.S. 529 yılında kapatınca, akıl ve felsefe öncülüğündeki bilimsel çalışmalar kesin olarak durdu! Bundan sonra, Kilisenin dogmalarıyla çatışmayacak bilimden değil; Papaz vaazlarındansöz edilebilecekti. Yepyeni bir dönem başlamıştı. Ve bu yeni döneme, krallar, imparatorlar değil; gerçekte kilisenin dogmaları egemendi! Bu dönemde, Avrupanın aklı kilise tarafından kuşatılacak; kilisenin yaydığı zulüm iklimi, yüzyıllar boyunca doğal yaşam biçimi olarak algılanacaktı. İnsanlık tarihinin kapkara bir dönemi olan bu zaman dilimi bir çağ adıyla tanımlanacaktı. Bu ad: Orta Çağ idi! Avrupa için gerçekten karanlık olan bu çağ, özellikle Hıristiyan toplumlarda 15. yüzyılın ortalarına kadar, yaklaşık bin yıl sürecekti!Pekiyi... Orta Çağda Doğu; İslâm dünyası nasıldı? Bunu gelecek hafta anlatacağız.İLİŞTİRİ: Değerli araştırmacı okuyucularım: Genelkurmay Başkanlığı sitesinde Tarihten Kesitler bölümündeki Menemen Olayı Belgelerini süratle kopyalayıp arşivinize kaydediniz.