Batı’da ırkçılık yükselirken!
Avrupa’da ırkçılığa varan aşırı sağ yükselirken Türkiye gibi terör, savaş, sığınmacı ve ekonomik gerilemeye çok daha yakın ülkelerin bu yükselişten etkilenmemeleri mümkün mü?
Bugün Batı’da ırkçılık, ‘kafatasçılık, kökene vurgu veya antisemitizm’ gibi gerekçelere değil, ‘İslam ve yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, çok kültürlülüğe isyan’ ve zaman zaman da ‘Avrupa Birliği düşüncesine şüphe’ gibi nedenlere dayanıyor… Ekonomilerde yaşanan gerilemeler de birçok ülkede aşırı sağın yükselişine kapı aralıyor…
Almanya’da Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) 2021 seçimlerinde 10,3’lük oy oranıyla beşinci parti olmuştu… 2023’te Bavyera ve Hessen eyaletlerinde ikinci parti oldu… Bugün ise oylarının anketlerde yüzde 20’leri bulduğu ve ikinci parti olma yolunda ilerlediği biliniyor…
Fransa’da 2027 seçimlerinde Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen’in birinci turda ilk sırada çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor… 2012’de yüzde 18 almıştı Le Pen… 5 yıl sonra bu oranı yüzde 34’e çıkarmış ve ikinci tura kalmıştı… 2022’nin ikinci turunda ise Macron’a karşı yüzde 42 oy almıştı… 10 yılda 18’den 42’ye!..
Avrupa’da aşırı sağ sınırları zorlarken ilk büyük başarı İtalya’da geldi… İtalya’nın Kardeşleri Partisi, Meloni’nin önderliğinde sağ ittifakla iktidar oldu… ‘Tanrı, vatan, aile’ sloganları meydanlarda yer bulurken, dindar/muhafazakâr, yabancı karşıtı kimlikle ilk kadın başbakanlığa yükseldi… Kimi yorumlara göre Mussolini’den sonra aşırı sağ ilk defa İtalya’da iktidara geldi…
Hollanda’da ülkenin göçmen politikalarını yetersiz bulan Wilders’in liderliğindeki Özgürlük Partisi’nin 37 sandalye elde ederek seçimleri kazanması, sosyal demokratların örnek almaya bayıldıkları İsveç’te aşırı sağın iktidara yürümüş olması, Avusturya’da FPÖ’nün bütün araştırmalarda birinci görünmesi, Yunanistan’da aşırı sağın parlamentoya 3 parti sokmuş bulunması, diğer Avrupa ülkelerinde de benzer yükselişin görülmesi artık sıra dışı gelişmeler değil…
***
Avrupa’da aşırı sağ ve ırkçılık, ‘endişe’yi esas alarak toplumsal karşılık buluyor… İstila edilme, kültürlerinin, sınırlarının ve dolayısıyla millî egemenliklerinin yok olma korkusu, ırkçı siyasete güç veriyor, korkanlar için bir tür koruma kalkanı oluşturuyor…
Tehditler anlamında Türkiye, Avrupa ülkelerinden çok daha büyük riske sahip… Etrafı, zayıf düştüğü anda sırtlanlar gibi davranabilecek ülkelerle dolu… Dünyadaki terörizmin, neredeyse üçte ikisi bu coğrafyada üretiliyor… Ülkelerini terk edenler için en kolay girilebilecek ülke Türkiye… Türkiye’ye bir ayda giren sığınmacı toplamı, Avrupa’ya 10 yılda girenden fazladır…
Türkiye’de devletin, milletin ve toprağın korunma ihtiyacı Avrupa’dan kat kat büyüktür… Dolayısıyla bu alana dikkat çeken ve halkı uyaran makul milliyetçiliğin Avrupa’daki ırkçılığa benzemese bile yükselmeme ihtimali yoktur…
Bu anlamda Zafer Partisi’ndeki yükselişi görmezlikten gelmek sosyolojiyi görmezlikten gelmek olacaktır… Avrupa’daki ırkçı partiler 10-15 yıla 3-4 misli büyüme sığdırdılar… Irkçılıkla hiç ilgisi olmayan, ırkçılıkla suçlanarak pasifleşmesi umulan, tamamen millî reflekslerle, erken uyarı sistemi gibi tehlikeye dikkat çeken Zafer Partisi’nin bu anlamda mesafe alması sürpriz sayılmamalıdır…
Zafer Partisi gibi partilerin siyasete bir başka etkisi de, ‘ana akım’ diye nitelenen partileri, yükselen tehlike konusunda farkındalığa itmesi ve ister istemez bu konuda çözüm üretmeye zorlamasıdır…
Önümüzdeki seçimlerde potansiyel yükselişin işaretlerini görebiliriz… Yurt genelinde ama özellikle İstanbul’da Azmi Karamahmutoğlu gibi önemli bir ismin toplayacağı oylar, geleceğe dönük çok daha fazla fikir verecektir… Yüzde 50+1 kuralının PKK’yı ve onun kontrolündeki partileri kilit yaptığı bu sistemde 2028’in kilit partilerinden birinin Zafer Partisi olma ihtimali çok yüksek… Şartlar böyle devam ederse ve yaşarsak görürüz…