"Baskın" ve "Nefes"
Haberin içinden gelen bir kişinin hayatının her devresi de haberlere dahildir. Zorunlu yurt dışı seyahatiyle uzak kalmak ya da hastalanıp yatağa bağlanmak bile haberden, gelişmelerden uzak tutmaz haberciyi. Sporu, sanatı, ailesi ve yakınlarını ihmal etse de habere kayıtsız kalamaz gazeteci. Sağlık sebepleri yüzünden bir süre uzak kaldığım haberlerden aslında fazla bir şey kaçırmamışım. Fener Kadıköy’de Galatasaray’ı yine yenmiş, hainler ihanete devam ediyorlar. Pembe diziye dönen canım memleketimde kaçırdığım fazla bir şey yok. Altı ay sonra uyansanız bile diziyi bıraktığınız yerden seyredebiliyorsunuz. At izinin it izine karıştığı ülkede vahim olan bütün gelişmeleri fark etmeden kanıksamışız. Elindeki karayı önüne gelene sürene tepki bile gösteremiyoruz. Bu hengame arasında son yılların en anlamlı davetini aldım. Bu kadar koşuşturmanın arasında “Sana yatmak yakışmaz. Kalk sinemaya gidiyoruz. Nefes’i seyredeceğiz” diyen Hakkı Şafak Ses’e hayır diyebilmek mümkün değildi. Gece sinema salonlarının seyrek olduğunu tahmini tutmuş, koltuğa oturduğumda farklı bir film izleyeceğimden emindim.
Türk ordusunu yıpratma kampanyalarının had safhaya ulaştığı dönemde Türk ordusunun olağanüstü şartlarda teröre karşı verdiği mücadelenin milyonlarca yaşanmış öykülerinden biri olan “Nefes”i seyre başlar başlamaz aklıma can kardeşim Abdullah Ağar geldi. Son kitabı “Baskın” ı bir solukta okumuş, en kısa zamanda bu kitabı okuyucularımıza tanıştırma sözümü ihmal edişime yandım. “Beşinci Tim”, “Ölüm Dağları Bekler”, “Türk Komandoları”, “Toprak Mehmet’e Susamışsa” eserlerinden sonra “Baskın”ı yani “Biz bu dağların erleri” adlı kitabını okurken Gazi Üsteğmen Ağar’ın kitaplarının bütün askeri okullarda hatta tüm birliklerde okutulmasının, ders olarak eğitim müfredatına dahil edilmesinin şart olduğunu düşünmüştüm. Kendi adıma Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sorumluluk sahibi bir komutan olmayı bırakın, oralardaki Vali, Kaymakam, Öğretmen, İmam kısaca herkese sadece okumakla kalmayıp okutmayı ödev olarak verirdim. Çıkardığı derslerle ilgili sınavdan geçirirdim. Dün gece Ses’in sayesinde seyrettiğim “Nefes” filmi için de aynı iddiamı tekrar ediyorum. Sonuçta film. Elbette ikilemleri, teknik ve senaryo anlamında eksiklikleri, fazlalıkları var. Ama yaşanmış gerçek öyküleri sanatla insana ulaştırmak gerçek Türk aydınlarının sorumlulukları arasında. Bunu yapanlara saygı duymak lazım.
Reklam filmlerinin yönetmeni Levent Semerci bir sinema filmi olmasına rağmen başarılı. Keşke yönetmen, Abdullah Ağar’ın kitaplarını da okumuş olsaydı. Onu senaryo danışmanı olarak projeye dahil etse çok daha başarılı olurdu. Umarım bundan sonraki filmlerinde Abdullah Ağar’ı unutmaz. Dahası bu konuda hiçbir beklentiye girmeden gönüllü danışmanlığa hazır olduğumu, hem Semerci’ye hem de yıllar önce tanımaktan gurur duyduğum dostumun başarılarını yakından takip ettiğim Fida Film’in sahibi Murat Akdilek’e tebriklerimi bildiriyorum. Elinize yüreğinize sağlık.
Gelelim Abdullah’ın “Baskın”ına. “Arkadaş sözcüğü ar’kardaştan türemiştir. Ne gariptir bizim silah ar’kadaşlığımız. Aynı anadan doğanlara kardeş, aynı toprağa düşenlere ar’kardaş deniyordu. Namusun kardeşliğiydi bu. Namusla özdeşleşen silahın kardeşliği. Ve o silahı kullananlar uğruna silah kullandıkları bağıra düşmüşlerdi”
Yaşadıklarını, tanık olduklarını çoğu zaman konuşur gibi yazmış Abdullah. Tasvirleri ise edebiyat harikası. Alın “Baskın” kitabını hatta Ağar’ın diğer kitaplarını da temin edip askerdeki arkadaşlarınıza, kardeşlerinize yollayın. Çoluk çocuğunuza, sevdiklerinize, okullara, camilere, karakollara hediye edin.
Kitapçıların çoğunda var. Bulamadık bahanesine sığınmayın. Arayın Abdullah’ı. 0 312 380 46 32’den ya da 0 533 778 79 97 no.lu telefondan. “abdullahagar@hotmail.com, abdullahagar@gmail.com’dan irtibat kurun. “Baskın”ı okuyun önce sonra da Nefes filmini seyredin. Defalarca okuyup defalarca bu filmi izleyeceksiniz.