Başbakan ve Baykal'dan beklenen
Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’un “kravatlı çeteler, kravatlı keneler” sözü siyasi tarihimize istifasıyla beraber damgasını vurdu. Altınok’u liseli yıllarından beri tanırım. MÇP il başkanlığı, MHP Genel Sekreter Yardımcılığı ve 1994 yılında seçilip bugüne kadar sürdürdüğü belediye başkanlığından bu yana takip ederim. Hiçbir zaman siyasi baskılara boyun eğdiğine, belediye kasasından birilerini zengin ettiğine tanık olmadım. Sanal âlemde dolaşan şantaj kasetine de inanmam. Son 10 yıldır sık sık gündeme getirilen, hatta montajlı olduğu anlaşılan fotoğraflara da bugüne kadar kimse itibar etmedi. Altınok istese bir başka partiye geçebilir, bağımsız aday olabilir ve tartışmasız Keçiörenlilerin desteğiyle seçilebilirdi. Ancak onurlu bir duruş sergileyip koltuk hırsı olmadığını kanıtladı. Bu davranışıyla da dost-düşman herkesin takdirini topladı.
Bu arada medya tüm kirliliğe rağmen önemli bir sınav vermiştir. Yandaşların kinayeli haber ve yorumlarına rağmen belden aşağı vurmama gayretini de takdir ettiğimi belirtmeliyim. Siyasetin temizlenmesine dair çağrılar samimi ise bunu iktidardan muhalefetine kadar bütün partiler eksiksiz yerine getirmelidir. Bana göre AKP Genel Merkezi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i istifaya zorlayarak çığır açabilirdi. CHP’nin Ankara Çankaya’daki tercihi takdire şayan olmakla beraber İstanbul’da Kılıçdaroğlu kozunu iyi kullanabilmesi için Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen’in derhal istifa etmesi şarttır.
Yolsuzlukla mücadelede ciddi mesafeler kaydeden CHP’nin Sevigen kamburundan kurtulması oylarının artmasını, belki de imkânsız gibi görünen İstanbul’u almasını sağlayabilir. Sayın Deniz Baykal’ın en azından “soruşturma sonuçlandırılana kadar Sevigen’in görevden el çekmesini istedim” açıklamasını bütün Türkiye beklemektedir. Ama bundan önce Sevigen’in partisine gölge düşürmemesi adına istifası siyasi ahlakın olmazsa olmazıdır. CHP’nin başarılı il başkanı Gürsel Tekin’in istifasını önleyen Deniz Baykal’a bu seçim için avans vermesi gereken Sevigen’in bir dakika bile beklemesi kendi siyasi hayatı ve partisine ihanet olarak algılanmaktadır.
Gelelim şimdi Deniz Feneri dosyasına. Rezaletin ayyuka çıktığı Deniz Feneri rant ışıklarının Başbakan Erdoğan’ın yakınlarıyla partisini karanlığa gömdüğü kamuoyunun malumudur. Aylardır Almanya’dan gelmediği iddia edilen dosyanın seçim sonuna kadar bekletileceğini sağır sultan bile duymuştur. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin malum dava yüzünden vatandaşların hukuka güveninin sarsılmakta olduğunu itiraf etmiştir. Hal böyleyken seçimde partisini kurtarmak yerine mahkemeleri harekete geçirerek Deniz Feneri davasını derhal başlatması şarttır. Aksi halde AKP’nin oyları planlandığı gibi yükselmeyecek, muhalefetin beceriksizliğine rağmen ciddi oranda düşecektir.
Kendi adıma Tayyip Erdoğan’ın ilk mitinginde meydan okuyarak, “Deniz Feneri dosyasını açacağız, kim suçluysa cezasını çeksin” diye meydan okuyabileceğine inanmak istiyorum. Ama bu meydan okuma davanın seçim sonuna bırakılması yönünde olursa kimseyi inandıramayacaktır.
“Oğullarımın, dünürlerimin, ortaklarımın da ifadesinin alınmasını istiyorum. Benim için Deniz Feneri bitmiştir” diye gürlerse, AKP yüzde 47’yi geçer. Aksi halde defalarca yazdığım gibi 1989 seçimlerinin sonucuna katlanır.
Tabii bütün bunlar kendi öngörülerim, sayın Başbakan’ın bu önerileri yapmak kadar yapmamak da hakkı. Biz milletimizin hislerine tercüman oluyoruz. Millet hakkı teslim ettiği gibi geri almasını da bilir. Her fırsatta gücünü milletten aldığını ifade eden Erdoğan’ın millete kulak vermesi arzumuzdur. Sayın Başbakan’dan siyasi parti lideri değil devletin yöneticisi olarak bunları talep etmek de bizim en tabii hakkımızdır.
Haydi kurtarın bu milleti “kravatlı” çetelerden, “kravatlı” kenelerden.