Bankacılığımız Araplara teslim edildi!..

Sadece, iletişimimiz, arsalarımız, en değerli ve stratejik taşınmazlarımız, tank-palet fabrikamız mı Araplara peşkeş çekiliyor?..

HAYIR!..

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun baş danışmanı İstanbul milletvekili Erdoğan Toprak, AKP iktidarının ekonomi ve dış politikalarını değerlendirirken sinsi tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekti. Erdoğan Toprak, "Türkiye Bankacılık sektöründe Arap sermayeli banka sayısı 12'ye çıkarken yabancı sermayeli ya da hissedarlı diğer bankalarla birlikte sektörde yabancı payı yüzde 50'ye yaklaştı" dedi. Toprak'ın çarpıcı açıklaması şöyle;

"Türkiye'nin ilişkilerinde sorunlu olduğu körfez ülkelerinden Birleşik Arap Emirlikleri sermayeli Emirates National Bank Of Dubai (NBD), DenizBank'ı satın alarak Türkiye bankacılık sektörüne girdi ve Arap sermayeli 12. Banka oldu. Türkiye Bankalar Birliği'nin 2019 yılı sektör raporuna göre, DenizBank Türkiye'nin onuncu büyük bankası. TBB raporuna göre, Türkiye'de kurulmuş yabancı sermayeli 16 banka faaliyet gösteriyor. Türkiye'de şube açan yabancı sermayeli banka sayısı ise 5. Kalkınma ve yatırım bankaları arasında da yabancı sermayeli 4 banka bulunuyor. Satışlar, verilen lisanslar, hisse devirleri sonrasında bankacılık sektöründe yabancı sermaye ağırlığı yüzde 46 seviyelerine kadar yükseldi.

Bankacılık ve finans sektöründe ağırlığı giderek artan yabancı sermayeli bu yapısal, kurumsal ve sahiplik değişiminin hızlanması, orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisinin geleceğiyle ilgili riskleri büyüteceği gibi, ekonomik bağımsızlığın ve kontrolün yitirilmesine yol açacaktır."

Erdoğan Toprak'ın, CHP MYK'ya sunduğu raporda ekonomi ve dış politika ile ilgili çarpıcı başlıklar şöyle;

Ekonomik türbülans

"Sanayi üretiminde aylık yüzde 3,7 ve yıllık yüzde 9,6'ya varan gerileme, Hazine ve Maliye Bakanının "türbülanstan çıktık" açıklamasının en somut tekzibi ve ekonomimizin ağır bir türbülansa girdiğinin kanıtıdır!

Aylardan bu yana düşüşte olan sanayi üretiminin son açıklanan verilerle aylık yüzde 3,7 ve yıllık yüzde 9,6 oranında gerilemeyi sürdürmesi, ekonomimizin üretim, istihdam, ihracat ayaklarını sert biçimde olumsuz etkileyen bir gelişmedir. Haziran'da geçen yılın aynı ayına göre yüzde 3,9, bir önceki aya kıyasla yüzde 3,7 azalan sanayi üretimi endeksi 96,9 düzeyine indi. Sanayi Üretimi Endeksi 2018 Haziran ayında 107,2 seviyesindeydi. Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, Haziran'da madencilik ve taş ocakçılığı sektörü endeksi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,8, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 0,5 artarken, imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 4,6 azaldı. Özellikle imalat sanayi sektörü endeksindeki sert gerileme aynı zamanda ihracatı da olumsuz etkileyecek bir gelişmedir ve bunun yansımaları kendisini belirgin bir şekilde göstermektedir Tarımsal üretimdeki düşüşün yanı sıra sanayi üretiminin de aylardır kesintisiz şekilde düşüşte olması Türkiye ekonomisi açısından tehlikeli ve önümüzdeki dönemde riskleri büyüten bir gelişmedir. Buna karşılık iktidar sözcüleri bu tehlikeli gidişi görmezlikten gelmeyi, ekonominin gerçeklerini örtmeyi tercih etmektedir.

Dış politikada yeni sıkıntı

Libya'da ılımlı İslamcı ve Müslüman Kardeşler çizgisindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne siyasi ve askeri destek veren hükümet, bu ülkedeki iç savaşta taraf olarak yeni bir sorunun daha hızla büyümesiyle karşı karşıya. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) bağlı güçlere silah desteği verildiğini bizzat açıklayan iktidarın beyanları üzerine, UHM ile çatışma halindeki Mısır-Suudi Arabistan-BAE destekli Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) güçleri Trablus'a saldırılarını artırdılar. Türkiye-Katar destekli UHM Hükümeti'nin silah ve zırhlı araç taleplerini karşılayan Türkiye, İnsansız Hava Aracı (İHA) sevkiyatıyla UHM'ye hava gücü desteği verdi. Karşı taarruzda bulunan Hafter'in komutasındaki (LUO), Türkiye'nin UMH'ye verdiği insansız hava araçları ve askeri teçhizatın bulunduğu bir hangarı vurduğunu İHA'ların tamamıyla imha edildiğini açıkladı Güney sınırlarımızda Suriye'de güvenli bölge terörle mücadele yürütülürken bir yandan da Kuzey Irak'ta Pençe Harekâtı ile PKK birimlerinin hedeflendiği bir süreçte, Libya'da iç savaşın tarafı olmak Şeriatçı-İslamcı güçlerle ortak hareket ederek destek vermek Türkiye açısından oldukça sıkıntılı ve getirisi olmayan süreçlere neden olmaya devam etmektedir.

İdlib'de büyüyen tehlike

Türkiye-ABD güvenli mutabakatıyla ilgili süreç devam ederken, birden İdlib'in hareketlenmesi ve çatışmaların şiddetlenmesi Türkiye'yi sıkıntıya sokacak yeni bir sürecin işareti olarak görünüyor! Geçtiğimiz yıl 17 Eylül 2018'deki Soçi Zirvesi'nde imzalanan mutabakat öncesinde ve sonrasında TSK, İdlib ve civarında, kentin kırsal bölgelerinde güvenlik ve asayişin temini, ateşkesin kontrolü için 12 gözetim noktası oluşturarak buralarda askerlerimizi görevlendirdi. Yukarıda da değindiğim gibi Rusya'nın son dönemde Türkiye'ye sıklıkla İdlib'teki sorumluluğunu ve taahhütlerini hatırlatma yönünde üst düzey açıklamalarda bulunması, bu açıklamaların sertlik dozunun yükselmesi dikkat çekiyor. Bazı Rus yetkililer ise Türkiye'nin kentteki cihatçı terör oluşumlarını tasfiye etmek yerine bunların korunması, güçlenmesi yönünde bir tutum sergilediği iddialarını dile getirerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından alınan İdlib kararlarını gündeme getiriyorlar. Gözetim üslerindeki askerlerimizin can güvenliği ve kuşatılması halinde TSK'nın Suriye ordusu ile çatışması ihtimalini düşünmek istemesek de böyle bir ihtimal olduğunu göz ardı etmemek durumundayız. Aynı anda hem ABD'yi hem Rusya'yı idare etmeye çalışan, ikisiyle de ortak hareket etme planları yapan iktidar bir tarafı (ABD) memnun etmeye çalışırken diğer tarafın (Rusya+Suriye) hışmını üzerine çekmiş durumda. Rusya ile işbirliğine girilerek İdlib'de harekâtın durdurulması çabalarından bu kez sonuç alınması zor görünüyor. Bu durum ise ülkemize yönelik yeni bir dev göç dalgası cihatçı saldırıların hedefi haline gelme riskini büyütüyor.

Türkiye, Fırat'ın Doğusu ve güvenli bölge için ABD ile müzakereler yürütürken, Fırat'ın Batısında ve İdlib'de yaşanan bu gelişmeleri Rusya ve Şam yönetiminin ABD ile yapılan mutabakata karşı Türkiye'ye ciddi ve somut bir mesajı olarak değerlendirmek gerektiği kanısındayım."

Yazarın Diğer Yazıları