Banka mabet, para mabuttu hani...
İttihat ve Terakki Partisi tarafından kurulan Osmanlı İtibarı-ı Milli Bankası 1927 yılında Atatürk’ün imzaladığı bir kararname ile İş Bankası’na devrolunmuştu. Son yıllarda İtibarı-ı Milli Bankası’nın 15 bin adet hissesine sahip olduğunu öne süren kimi kişiler avukatları aracılığıyla, İş Bankası’na başvurmuşlar, hisselerin sayı ve değerlerinin tespiti ile birikmiş kâr paylarının ödenmesini istemişlerdi. Bu talepler basında da haber olarak yer almıştı.
İşte bu Hacı Efendi de, o hisselerin bir bölümünün peşinde, telefon kulağından düşmüyor, anlatıp duruyor avukatına, ben de dinliyorum yandaki koltukta. İlk İsrail Büyükelçimiz bilmem kimin çocuklarıymış bu hissedarlar, onlarla görüşmüş, çok değerli bilgiler almış, İş Bankası’nın verdiği liste doğru değilmiş... Randevulaşıyorlar, Hacı Efendi arkadaşlarıyla da görüşecek ve buluşacaklar, gelemeyenler de telekonferansla katılacaklar.
Hacı Efendi öyle izini sürmüş ki bu hisselerin, istese kitap yazar... Selamünaleyküm’le başladığı konuşmalarına, bankacılık terimleriyle devam ediyor. Bendeniz de bankacı çocuğuyum, 4,5 yıl çalışmışım bankada, 3 yıl Meslek Yüksek Okulu’nda Banka Muhasebesi dersi okutmuşum. İtibar-ı Milli Bankası’nın öyküsünü de bu vesile ile öğrenmişim ya, bu Hacı Efendi kadar bilmiyormuşum, bunu hayretle görüyorum.
Ya MÜSİAD üyesidir bu Hacı Efendi ya da TUSKON, bunlar, Devr-i Tayyip’e dek, bankanın önünden bile geçmezlerdi, her kötülüğün anası olarak bildikleri masonların “Bankayı mabet, parayı da mabut” olarak gördüklerini söylerlerdi. Hatta bunların içinde, benim gibi bankacı çocuklarını haramla büyümüş olarak görenlerin sayısı hiç de az değildi.
Hacı Efendi, otobüsün içinde bile, banka hissesi peşinde. Ben de yarım saattir onu dinliyorum hayret ve ilgiyle... Nereden nereye... Tayyip, bunları da kendi gibi değiştirip geliştirdi... Hacı’nın başında o bildik bereden var, kravatı yok, eşinin başı da mutlaka sımsıkı kapalıdır, Müslümanlık bunlarla sınırlı, iş paraya gelince, her yol mubah, her şeye fetva hazır...
Mekke, Miladi Takvimle
31 Aralık’ta mı Fethedildi?
Yılbaşı “gâvur işi” ya, yılbaşı yapmak yerine Mekke’nin Fethi’ni kutlamaktalar bazı dinsel grup ve dernekler. E peki Mekke 31 Aralık’ta mı fethedildi. Ramazan, iki dini bayram, kandiller, bunlar hicri takvime göre ve her yıl 11 gün geri gelerek idrak ediliyor da, bu Mekke’nin Fethi niye sabit, hiç yerinden kıpırdamıyor?
Kıpırdamaz, kafalar donmuşsa, kıpırdamaz... O Mekke’yi Osmanlılar 400 yıla yakın korudular, üzerine titrediler, sonra İngiliz işbirlikçisi Mekke Emiri’nin ihanetiyle kaybettiler o şehri. O Mekke Emiri’ne de kalmadı daha sonra o belde, Vahhabi Suudiler aldılar. Şimdi de onların elinde. Yani Mekke’yi en son ABD uşağı Suudiler Fethetti. Bugün de o Mekke’ye, Türk eserlerini de yıkarak, Kâbe manzaralı, çok yıldızlı gökdelen oteller yapmaktalar. Ve bu beyni donmuşlar, bütün bu güncel gerçeklere kafalarını ve gözlerini kapayarak ve de Türk Tarihi’nden bihaber olarak Mekke’nin Fethi’ni kutluyorlar. Bunlar o fethini kutladıkları Mekke’de, yüksek bir kubbe yaptırarak sandıklara doldurduğu köpeklerle Kâbe’nin damına çıkıp şarap içmek isteyen ve zorlukla durdurulan Emevi Halifesi Velid b.Yezid’i de bilmezler.