Azerbaycanlı kardeşlerimizin sitemi!
Önceki gün, “Hocalı bir soykırımdır” başlığı altında yayınlanan yazımızın büyük bir ilgi uyandırdığını ancak samimi uyarıları da beraberinde getirdiğini belirtmemiz icap ediyor.
“Türkiye ile Azerbaycan arasındaki bütün ilişkilerin büyük bir dostluk hatta kardeşlik temeline oturduğunu artık bütün dünyanın bilmesi ve kabul etmesi gerekiyor” şeklindeki giriş cümlemizi Azerbaycanlı dostlarımız kabul etmekle beraber, çok haklı olarak, Türk medyasının bu önemli ittifakın pek farkında olmadığını ve hiç gündeme getirmediklerini beyan ediyor.
Özellikle, Fransa’nın Ermeni yalanıyla ilgili olağanüstü çabalarını, Azerbaycan halkının şiddetle protesto ettiğinin devletçe kınandığının dile getirilmemesinden “sitem” ediliyor.
Sarkozy’nin son tehlikeli girişimleri üzerine Azerbaycan halkı ve yönetiminin “protesto” çabalarının Türk kamuoyuna iletilmemesinin üzüntüyle karşılandığını da belirten mesajlara kulak vermenin tam zamanı yaşanıyor.
Üstelik, Türkiye ile Azerbaycan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması bu günlerde 20’nci yılını doldurmuş bulunuyor.
Hep bir ağızdan ve gür sesle Türk-Azerbaycan ilişkilerini yansıtmak medyamızın öncelikli işlevleri arasında yer alıyor.
Özellikle, 25-26 Şubat 1992’de Hocalıya giren kanlı Ermeni güçlerinin, çoluk çocuk, kadın erkek her yaştan 1300 Azeri sivili katletmelerini dünya gündemine bir kez daha yansıtmamız bekleniyor. Her ne kadar 26 Şubat’ta Taksim’de, Hocalı soykırımını kınamak için bir miting yapılacağı biliniyorsa da, bu protesto tek başına yetmiyor. Aslında, Türk-Azerbaycan dostluğunun, kardeşliğinin sıkı ekonomik işbirliği, hatta müşterek oluşumlara dönüşmesi, her iki ülkenin de talihini değiştirmeye yetiyor.
Ne var ki, dostluk tam anlamıyla bir türlü ekonomik işbirliğine dönüşmüyor. Ne yazık ki, mevcut Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, Ermenileri “durdurabilecek” güce bile varamıyor.
Her şeyden önce, Türkiye’nin daha atik, daha duyarlı olması beklentileri sık sık hatırlatılıyor. Arkasından da, Türkiye-Azerbaycan dostluğunun, sağlanacak ekonomik işbirliğinin yanı sıra, bir çeşit “pakt” a da dönüşmesi projesi ışıldıyor.
Yoksa, her fırsatta belirttiğimiz gibi rahmetli Haydar Aliyev’in “Bir millet, iki devlet” sözleri sadece “vecize” kalmaya mahkûm görünüyor.
Dikkat edilirse, ne zaman Türkiye- Azerbaycan ilişkilerinde bir hareketlilik başlarsa, ya bölgede ya da bu iki dost ve kardeş ülkede, çeşitli şekilde kargaşalar çıkartılıyor.
Oysa, bu iki ülkenin çıkarları bir birini tamamlayacak ve zenginleştirecek kadar birleşiyor.
Gerçekten de, genç nüfusu, stratejik konumu ile “Ben de varım” demesi gereken bir Türkiye ve “enerji deposu” özelliğiyle bir Azerbaycan, şimdi “suspus” bir şekilde günlerini yitiriyor.
Oysa Azerbaycan tarafından desteklenecek bir Türkiye, değil Orta Doğu’nun, bütün dünyanın “enerji santrali”, doğu ile batı arasında “koordinatör” olma olanaklarına sahip bulunuyor. Bırakın her türlü cesur adımları veya girişimleri, zaman zaman, Türkiye-Azerbaycan dostluğunu bile yürütmekte veya korumakta “acizlik” çekiliyor.
Hâlbuki bir Azerbaycan dostluğu, kardeşliği, iki ülkeyi de, kimseye “muhtaç” olmadan süper hale getirmeye yetiyor.
“Hocalı bir soykırımdır” başlıklı yazımıza gelen olumlu tepkiler, her ne kadar “mutluluk” sinyalleri veriyorsa da, aslında duyduğumuz “üzüntü” yıllardır sürüp gidiyor.
Şimdilik tek tesellimiz, Türk basınında tek tük yayınlanan haber ve yorumların artması umudunun yanı sıra, 26 Şubat’ta Taksim’de yapılacak gösteriye odaklanıyor.