Azerbaycan Muhacerat Edebiyatı
Azerbaycan, 1813 Gülistan Antlaşması’ndan bu yana acılarla iç içe. Bölündü önce, sonra işgallere uğradı, siyasal rejimlerin deneme tahtası oldu. Bütün bu olgular, aydınlarını, özellikle de edebiyatçılarını savurdu oradan oraya. Kimisi Sibirya’yı boyladı, kimisi Türkiye’ya attı kendini, Azerbaycan’a hasret çeke çeke öldü; kimisi de Avrupalarda garip düşüp, tükenip gittiler oralarda.
Prof. Dr. Vagıf Sultanlı, işte bu muhaceratın edebiyatını derleyip yazmış, Avrupa Yakası Yayınları da kitaplaştırmış.
Azerbaycan Muhacerat Edebiyatı, Azerbaycan’ın ve Türk Tarihi’nin önemli bir sayfasıdır diyelim ve kısa örnekler verelim ilgileneceklere.
1918 yılında kurulan bağımsız ve demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade, son nefesini vermeden önce üç kez “Azerbaycan” demiş. O cumhuriyetin kurulmasını sağlayan Türk-Kafkas İslam Ordusu’nun Bakû’ya girişini, büyük Türkçü Hüseyinzade Ali Bey o tarihlerde yazdığı bir yazıda şöyle değerlendirmiş: “Azerbaycan’ı kurtaran Anadolu kendi kendini de kurtarıyor, buna şüphe etmeyiniz! Derler ki dağ dağa kavuşmaz ise insan insana kavuşur! Hayır, tarihin öyle anları vardır ki, dağ dağa da kavuşur, bugün Erciyes Dağı, Kaf Dağı’na kavuşuyor ve kavuştukça yükseliyor.”
Büyük âlim ve Türkçü, Azerbaycan kökenli Prof. Dr Ahmet Caferoğlu’nun ölümüne, büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Kalan Ses” adlı bir şiir yazmış. Bu kitabın Caferoğlu ile ilgili bölümüne de alınmış. Öyle güzel ki. Sizinle paylaşmadan edemem:
“Çığrıştı bir ağızdan/Dün gece/Azerbaycanlı kuşlar, duymadınız.
Ağ appak kesildi, buz gibi/Dün gece/ ’Uygur Dili Sözlüğü’, duymadınız.
Aktı bilim ülkesinin göklerinden/Dün gece/Yıldızı sevginin, duymadınız
Öyle sessizdi ki,/Dün gece/ Genceli Nizami Türbesi, duymadınız.
Öldü/ Dün gece/ Ahmet Caferoğlu, duymadınız
Kül Nehri
Şener Aksu, Kocaeli Üniversitesi’nde görev yapan bir öğretim üyesi. Benim de değerli bir şair dostum. Birkaç yıl önce bu köşede onun ” Yahya Kaptan “ hakkındaki çok değerli inceleme eserini tanıtmıştım (Kocaeli Üniversitesi ve Büyükşehir Belediyesi’nce iki kez basıldı bu kitap). Elimde şimdi onun Gerçek Sanat Yayınları arasından çıkan ” Kül Nehri “ adlı son şiir kitabı var.
” Yüreği elinde olandan korkma/bataklık kokmaz çünkü taşkın gözleri/kör dehlizler gizlemez sesinde/kendini esirgemez/tutsak etmez hayat isteklerine “ diyor bir şiirinde Aksu. O yürek ki, Evren de Tanrı’da sığar içine. Kâbe’nin canlısıdır, aslıdır, asıl tavaf onadır. Hac avucunun içinde işte. Şiire ” Lebbeyk “ dediğin anda bunu fark edersin hayretle.
Aksu’nun imgelerinde ak sular ağırlıkta, nehir ve deniz. Aksu’nun dağları, doğduğu Artvin’in dağları gibi yalnız yüce ve heybetli değil, bir bilmece, bir gizem de aynı zamanda. ” Her renk dağlardan gelir bilirim “ dizesi bunun kanıtı gibi. Doğayı coşkuyla olduğu kadar da algı ve ilgiyle şiirleştiriyor Aksu, felsefeye olan merakı ile dağlardan gelen bu renklerin ötesini sorguluyor. Buluyor mu diye sormayınız, bulması gerekmez ki, bunları dese yeter: ” Suyu mayalayan kadın/renkleri çalan çocuk/ve ışığın şımarık kızı/alın yazısını örtmek için ebem kuşağından/dağları siper aldı.