Aytmatov
Gazetenin manşetinde acar meslektaşımız Hülya Avşar var yine. Hülya bu defa eski eşi, yeni sevgilisi ile gündeme gelmiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’a televizyon programı için ilginç sorular yönelterek gündemde. Seçimlerde AKP’ye oy verdiğini gizlemeyen Hülya Avşar’a Mart ayında yapılacak belediye seçimlerinde bakan adaylığı önerilmezse ilk seçimde milletvekilliği adaylığı kesin görülüyor.
Avşar’a “Dört dörtlük kail” olduğunu söyleyen Erdoğan’ın siyasi televoleye yatkın olduğu da görüldü. Televole kültürünün hayatın her alanına girmesi normal de siyasete bulaşması anormal sayılmamalı.
Salı günleri TBMM’deki grup toplantılarında konuşan Genel Başkanların sözlerine dikkat edin. Haftada bir defa elindeki yazılı metni okuyanların yasak savar metinlerini kimlerin hazırladığı tartışılırken, seçmen tabanının gazını alma operasyonlarında da televole var. Son bir haftada en çok tartışılan konulara cevap verme niteliğindeki metinlerde memleketin meselelerini çözmek için formül üretiliyor mu?
“Velev ki dedim, arabayı devirdim. Kararı hazmet” diyerek Anayasa değişikliğine geçit vermeyeceğini beyan eden Sayın Baykal ve CHP kurmaylarının Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni bir Anayasa hazırlığı var mıdır? Var ise bugüne kadar neden açıklamamışlardır?
Gelelim Devlet Bahçeli’ye; “Tahterevalli siyasetinin iki ucunda oturan AKP ve CHP siyasi sorumluluk noktasında buluşmalıdır” diyen Bahçeli, MHP’yi bu noktada nereye koyabilmiştir? “Çözümsüzlüğü malumun ilanı diye kabullenmek değil, çözümleri makulun ilanı haline getirmek basirettir” sözlerini sarf eden Bahçeli MHP’nin başında 10 yılı geçkin sürede hangi makulleri ilan ederek basiret sergileyebilmiştir?
Serdar Turgut dünkü Akşam’da “Empatik Anayasa” başlıklı mükemmel bir yazıyı kaleme almış. Serdar Turgut’un bütün fikirlerine katılmamakla beraber siyasi sorumluluk sahiplerinin hiç olmazsa empati yapabilmeyi başarmalarını öneriyor. En azından fikir zenginliğine kavuşuruz.
İçerideki bu sıkıcı tartışmalar devam ederken dışarıda baş döndürücü gelişmeler oluyor. ABD’nin İran’a yapması muhtemel operasyon ile ilgili her ülkenin görüşü ve duruşu varken Türkiye’mizin tavrını bilen yok.
İran deyince binlerce yıllık devlet geleneği olan komşumuzun bazı konulardaki duruşunu gıpta ile izliyorum. Avrupa bankalarındaki 35 milyar doları tek kalemde çekerek bankalara darbe vuran İran’ın sergilediği basirete hayran kalmamak mümkün mü?
* * *
2008 yılı kendi adıma hiç hayırlı olmadı. Sevdiklerimi kaybettiğim bu kötü yılda şimdi de Türk dünyasının kutup yıldızını kaybettik. Fikir ve edebiyat dünyamıza ölümsüz eserler bırakan Cengiz Aytmatov’u yitirdik. 79 yaşında hayata veda eden Aytmatov’un eserleri dünyanın 150 ayrı diline çevrilirken sadece Kırgızların değil tüm Türk dünyasının gururu olmuştu. Aytmatov denince akla Selvi Boylum Al Yazmalım ve Cemile geliyor. Bizim ise ömrümüzün sonuna kadar unutamayacağımız “Mankurt” olacak.
Ufuk Çizgisi’nde Mankurt konusunu defalarca yazmış, Mankurtlaşma operasyonları için okuyucularımızı uyarmaya devam etmiştim.
Yanılmıyorsam 1990’dı. Türk basınında ilk defa Cengiz Aytmatov ile röportaj yapma şerefini yaşarken heyecandan dizlerim titremişti. Çocukluğundan itibaren Aytmatov’u okuyan ve yeni nesillere Aytmatov’u gururla tavsiye eden bir ölümlü olarak onun zamansız ölümünden duyduğum acıyı tarif edemem.
Keşke Cengiz Aytmatov gibi 3 büyük yazarımız daha olsaydı. Aytmatov’a Cenab-ı Allah’tan rahmet, başta kardeş Kırgızistan olmak üzere tüm Türk dünyasına baş sağlığı diliyorum.