Aydın ihaneti
Türkiye Cumhuriyetinin varlığı ile ilgili keskin viraja gireceği seçim arifesinde, devletin tepesinden çıkan “Parlamenter sistem çökmüştür” sözleri yankılanıyor. Bu sedadan sonra sarsılmalıydı ülke. Cumhuriyet rejiminin teminatı olan makamdan yapılan bu açıklama “tehlikenin farkında olmayanlara” da uyarıdır aslında. Hasbelkader mürekkep yalayanlara göre hukukun ve anayasanın ihlalidir bu lakırdı. İhlal ve ihtilal kelimeleri aynı kökten geliyor. 3 Kasım 2002 seçimlerinde kullanılan oyların sadece yüzde 34’ünü alan AKP’nin gelişini “Anadolu İhtilali” manşetleri ile kutsayanlar parlamenter sistemin çökerek, anayasanın askıya alınarak hukukun katledilebileceğini bilmem hesap edebildiler mi? Tartışmayı tartışmanın bile yasaklandığı bir ülkede yaşanan aydın ihanetinin sonucudur diktatörlüğe boyun eğmek! Din adına dinin direği olan adaletin tecavüze uğramasına, din adına masum insanların zulme uğramasına cevaz veren zihniyet, günü geldiğinde kardeşinin kellesini kör bıçakla gözünü kırpmadan kesebiliyor ve bu eylemi toplumun önemli bir bölümü tepkisiz seyredebiliyorsa ortada çok ciddi bir sorun var demektir. Sorunu sorgulamayanın da sonu malum. Ve “Parlamenter sistem çökmüştür” sözlerinin sarf edildiği mekâna dönelim. Ajans haberlerine göre “Hükümet Sistemi Tartışmaları ve Başkanlık Modeli Sempozyumu”nun yapıldığı yer Bilkent Üniversitesi. Türkiye’mizin en iyileri ve dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında yer alan ve bilim merkezi olması gereken ve bağımsız olduğu iddia edilen alan. Sempozyum “Toplumu yakından ilgilendiren her hangi bir konu ya da olay hakkında, dinleyiciler karşısında farklı uzman kişilerin, konu ya da olayla ilgili yaptığı seri konuşmaların tümüne” deniyor. Aynı konuda farklı bakış açılarının, birden fazla oturumda gerçekleşmesi, üst seviyede bilgi sahibi olunması ve yazılı metinlerin ilmi yazı niteliği taşıma şartları var. Haberi baştan sona defalarca okudum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında tek satır bilim metodu bulamadım. Üstelik sempozyum denmesine rağmen toplantıda farklı görüş beyan edenlerin bulunmadığını öğrendim. Bu olayın bir üniversitede gerçekleşmesi bile Türkiye’de eğitim sisteminin geldiği mesafeyi gösterir. Ne de olsa üniversite rektörlerini seçimlerde alınan oy değil, cumhurbaşkanının tercihi belirliyor. YÖK sistemini hazırlayan ve Bilkent’in kurucusu olan merhum Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın bile kemikleri sızlamıştır. Sayısı her geçen gün artan üniversitelerin Hukuk Fakültelerinde ders veren hocalar bile Silivri’de hukuk çiğnenirken sesini çıkaramamıştı. Geçtiğimiz gün Yargıtay tarafından yargılanması gereken hâkimlerin tutuklama kararına yorum bile yapamadı çoğu. O hâkimleri ve verdikleri kararları savunmadığım gibi nasıl tavır aldığımı okuyucularımız bilir. Bir dönem cübbeleri ile demokrasi ve yaşadıkları ülkenin değerlerine sahip çıkma adına sokağa çıkıp yürüyen ve bu uğurda ağır bedeller ödeyen üniversite hocalarını nasıl da arar hale geldik! O bilim adamlarına “kara cübbeli” diye saldıranlar, memleket karanlığa gömülünce bir birlerinin gırtlağına çöküyor. Ve bu arada necip milletimizin insanları ne yazık ki ilki 1980’de çekilmiş olan “Tanrılar Çıldırmış Olmalı” filmini seyreder gibi tepkisizce izliyor gelişmeleri. Ne filmmiş be... Hipnoz seansı devam ediyor...