Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Ayaklanmaların arka planı

Önce Tunus’ta, ardından Cezayir’de şu sıralarda da Mısır’da halk isyanları yaşanıyor. Gösteriler Yemen ve Ürdün’de de sürüyor. Tunus’ta bir despot devrildi. Cezayir’de gerginlik sürüyor. Mısır’da ise kaos ve umut birlikte yaşanıyor. Sanki bir kıvılcım bekliyormuş gibi bölgenin despotik ve baskıcı yönetimlerine karşı halklar harekete geçmiştir. Bütün bu gösterilerin ve ayaklanmaların ilginç bir ortak noktası var. Hepsi de medyanın iktidar baskısı altında olduğu ülkelerde, sosyal medya etrafında örgütlenmiştir. Göstericilerin Facebook ve Twitter’da örgütlenip sokağa döküldüğü yansıyan haberler arasındadır.


BOP’un yeni yöntemleri olmasın?
Ancak baskıcı rejimlerin sallayan bu gösterilerin raslantısal ve çakılan bir kıvılcımın sonucu olduğunu düşünmek de yanlıştır. Bir defa rejimlerine karşı ayaklanan halkların büyük çoğunluğu onlarca yıldır yoksulluk, yokluk, işsizlik, baskı, adaletsizlik ve kötü yönetim altında yaşamaktaydı. Despotik rejimler kitleleri baskı altında tutuyor, medya ve kitle iletişim aygıtları ülkelerin rejimleri tarafından kontrol ediliyordu. Ayaklanan mutsuz kitleleri birbirinden haberdar hale getiren Facebook ve Twitter gibi yeni iletişim imkanları olmuştur. Hiç kuşkusuz bu haberdarlık ayaklanmaların çıkması, kitlelerin harekete geçmesi için tek başına yeterli değildir.
Unutmamak gerekir ki ABD, Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika projeleriyle bölge ülkelerinin yeniden dizayn edilmesine yönelik bir süreci uzun zaman önce başlatmıştı. Ayaklanmanın ilk başladığı yer olan Tunus’ta, Wikileaks belgeleriyle somutlanan yolsuzlukların halkı sokağa döktüğü de bilinmektedir. Wikileaks belgelerinin Küresel Güç tarafından Büyük Orta Doğu Projesinin aracı olarak kullanılmak üzere servis ediliyor olmadığı da söylenemez.


Halklar rejimlerini taşıyamıyor!
Yaşanan süreçte bütün bu gelişmelerin belirli ölçüde etkisi olduğu bir vakıadır. Ancak meydana gelen olayların yaygınlığı, büyüklüğü ve organize olma konusundaki soru işaretleri somut bir gerçeği daha bize göstermektedir. O da bölge halklarının ne rejimlerini ne de yönetimlerini artık taşıyamadıkları hususudur. Bölgenin Müslüman halkları despotik yönetimler için “müsait” ya da baskı ile baş eğdirilir olmaktan çıkmıştır. Diktatörlerin rejimleri de “sürdürülebilir” değildir. Bizce sorun buradadır.


Halk gücünün farkına varmıştır!
Baskıcı rejimler varlıklarını sahip oldukları baskıcı güce borçludurlar. Baskı bu yönetimlerin varlık nedenidir. Kitleler bu baskıya karşı koyma gücünü kendinde göremediği için baskıcıların yönetimlerine boyun eğer gibi görünürler. Baskının karşı konulabilir türden olduğunu baskı altında tutulan halk kitleleri hissettiği an, o rejimi hiçbir güç ayakta tutamaz. Bölgede rejimlerine karşı ayaklanan isyancılar daha doğrusu halklar güçlerinin farkına varmıştır. Bu farkındalık, halkın sokaklara döküldüğü ülkelerde durumu çok daha nazik bir konuma getirmiştir. Baskıcı rejim bu aşamadan sonra bazı reformlar yaparak ya da taviz vererek yönetimlerini garanti altına alamaz. Halka, haklarının bir kısmını iade etmek rejimlerin kendisini kurtarması için yeterli değildir. Kızgın ve muktedir kitleler karşısında baskıcı rejimlerin tavizlerle varlığını sürdürmesi mümkün olmaz.
“kendilerini reformlarla -tavizlerlerle- zaafa uğratan rejimler, ihtilallerle yıkılır... Değiştirmeye muktedir olamadıkları bir sistemin kurbanları, kaderlerine boyun eğerlerken, zirveye yakalaşmadan zirveyi görebilenler, isyan etmeye hazır olacakları noktaya sürüklenir” der. Mısır, Tunus ve Cezayir’de bugün gücünün farkına varmış olan kitleler sokaktadır. Onların itirazları rejime yöneliktir. Bakan, başbakan ya da hükümet değiştirmekle sakinleşmeleri beklenemez. Kitleler kurban istemektedir. Kurban Mısır’da rejimin yani Mübarek’in kendisidir. Gelişmeler iyi okunmalıdır!

Yazarın Diğer Yazıları