Atatürk’e vurmak ve Hicabi Koçak!
Sevgili okuyucum, acayip bir ülkede yaşıyoruz. Dünyada -akıl sağlığı yerinde olan- hiçbir kişi vatanını kurtaran, devletini kuran kahramanına toz kondurmaz. Ama ülkemizde, vatanımızın kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ü dolambaçlı yollardan aşağılamaya çalışmak adeta moda oldu! Ve onlar -Atatürk’ü koruma kanunundan dolayı- açıktan vurmuyorlar; olayları çarpıtarak -özellikle dindar halkımızın belleğine- nefret tohumları ekmeye çalışıyorlar. Bu konuda, ortalık çakma tarihçilerden, ’karanlık’televizyonların bülbülü; ’yapay coşkulu’Profesörlerden geçilmiyor. Söz gelimi; o yalancılar, İskilipli Atıf Hoca haininin “Millî Mücadele’ye ihanet” suçundan hüküm giydiğini bildikleri halde; ’Şapka’dan dolayı idam edildiğini halkımıza anlatırlar... Ve onlar sözde din adına Kubilay’ın başını ‘Allahü ekber’ diye kesen -günümüzün IŞİD benzeri- canileri, “ayyaştı, uyuşturucu alırlardı” diye, gariban gibi tanıtırlar...
O zavallılar Atatürk demezler; sadece ’Mustafa Kemal’diyerek kendilerince basite indirgediklerini zannederler... Bir adam, Türk’ün Çanakkale destanı ile ilgili roman yazıyor. Ve o romanda -gerçekten mahşer yeri olan- savaşı anlatırken, ‘Mustafa Kemal’in, savaşı sadece uzaktan seyrettiğini’ yazarak; okuyucuya, Yarbay Mustafa Kemal’in bu savaşta hiç etkisinin olmadığını anlatmaya çalışıyor. Şimdi o sözde yazara sormak gerek: Henüz savaş sürerken Mehmet Emin Yurdakul Eylül 1915’te yayımladığı Tan Sesleri adlı şiir kitabındaki “Ordunun Destanı” nda “Ey Mustafa Kemal’lerin aziz yeri” diye neden yazıyor? Ve 1916’nın Ocak ayında savaş bittiğinde, Albay Mustafa Kemal, 16’ncı Kolordu Komutanı olarak Edirne’ye girişinde halk neden sokaklara dökülüyor? Oysa Albay Mustafa Kemal ne Edirne’nin fatihidir, ne de Edirne’yi düşmandan kurtarmıştır. Ama halk “Anafartalar kahramanı hoş geldin’diye caddeleri, sokakları çınlatıyor!
Siz kimsiniz Allah aşkına? Ve nasıl bir vicdana sahipsiniz ki; utanmadan Cumhuriyeti -hem de TBMM salonlarında- ‘köpekleşme’olarak tanımlıyorsunuz! İçinizde “Gerekirse Anıtkabir’i de yıkarız” diyenleriniz de var... Ve pek çoğunuz bu alçaklığı sözde ’din adına’yapıyorsunuz... Ne diyeyim; Allah sizleri ıslah etsin!
Ama bu ülkenin has evlatları, Atatürk’ün değerini biliyor. Nitekim Sayın Hicabi Koçak Ankara’da 24 Aralık 2014’te Millî Düşünce Merkezi’nde verdiği ” İstiklalin Kızıl Elması, Türk’ün Zümrüdüankası Ankara” başlıklı konferansta, Atatürk’ümüzün Sivas’tan Ankara’ya gelişini ayrıntılarıyla anlattı. Sayın Koçak, yüzlerce yıllık bir Ankaralı. Ankaralıların Kemal Paşamızı nasıl bağrına bastığını, gün gün, saat saat açıkladı. Salon tıka basa doluydu. Konuklar arasında Sayın Necdet Özkaya, Emekli DGM Cumhuriyet Baş Savcısı Sayın Talat Şalk, Sayın Prof. Dr. Anıl Çeçen, Sayın Prof. Dr. İlhami Durmuş, Birim Akoğlu Hanımefendi de vardı. Ve elbette, ev sahibi, bilge devlet adamı Sayın Sadi Somuncuoğlu... Rahatsız olmama rağmen toplantıyı bir süre izledim. Sayın Koçak o kadar içten, yürekten anlatıyordu ki; onun heyecanına tanık olmak apayrı bir güzellikti. Sayın Koçak’ın sunumundan birkaç cümle vermek istiyorum: “Ankara adını Asya’dan getirdik”, “Ankara çayı, İrtiş ırmağı ve Baykal gölüyle kucaklaşır; Yenisey yakınlarında Kuzey Buz Denizi’ne dökülür”, “Ankara Ahi Devleti (1305-1355) Söğüt’teki Osmanlı’ya katıldı.”, “Atatürk Ankara’ya gelirken Hacıbektaş’ta Çelebi Efendi ‘sizinle beraberiz Paşam’dedi”, “29 Aralık 1919’da Atatürk Ankara’ya girmek üzereyken, İlk Meclis olan binada Fransız Bayrağı, Günümüz Ankara Hastanesi yöresinde İngiliz Bayrakları dalgalanıyordu. Ankaralı Seymenler (efeler) bu bayrakların hepsini indirdi. Hacıbayram ve tüm camilerde ’İstiklal Namazı’kılındı”, “Seymenler 3 bin atlı, 7 yüz yayan, 50 zurna 100 davul ile Atatürk’ümüzü Keklik Pınarı’nda karşıladılar.” Sevgili okuyucum, bu konferans değil bir köşe, gazete sayfasına da sığmaz. Sayın Koçak’ın konferansını yakında Millî Düşünce Merkezi’nin sitesindeki ‘video’dan izleyebilirsiniz. Esen kalın efendim.