Askeri Şura'da genç subayları bekleyen tehlike ne!
Hayali dijital iftiralar yüzünden mesleklerinden mi olacaklar?
Ben Balyoz davası sanıklarından Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel. Hasdal’dan size gönül dolusu sevgi ve saygılarımı sunuyorum. 22 aydır Hasdal Cezaevi’nde tutukluyum. Bugün size Balyoz davası ile ilgili değil, çok daha iç parçalayıcı, yürek dağlayıcı bir davadan, “Askeri Casusluk ve Şantaj” davasından ve davaya ilişkin son gelişmelerden söz edeceğim.
Yüz kızartıcı tuzak
Bu davada yargılananların çoğunluğu teğmen, üsteğmen, yüzbaşı rütbesinde vatana hizmet aşkıyla yanan pırıl pırıl çocuklar inanın. Ben de, Hasdal Cezaevi’nde beraber kaldığım süre içerisinde Türkiye’nin geleceği olan bu pırıl pırıl gençlerin, ne büyük bir iftiraya uğradıklarını gördüm.
Bu dava “fuhuş, şantaj ve casusluk” gibi Türk halkının hassas olduğu yüz kızartıcı kavramlar isim yapılarak kurgulanmıştır. Bu dava, en kirlisinden çamur at izi kalsın anlayışı ile herkesin malumu devlet kurumu içerisindeki çete tarafından yapılmış akla ziyan bir kurgudur. Diğer davalarda gerçekleşmemiş darbelerden bahsederken bu davada da gerçekleşmemiş “Şantaj ve Casusluktan” bahsedilmektedir.
Sözde aramalarla ele geçen
dijital verilerden başka delil yok
Bu davanın delilleri nelerdir?
Delil diye ortaya konulan şeyler, diğer davalarda olduğu gibi, sadece dijital verilerdir. Ve ne ilginçtir ki 56 sanıklı davanın söz konusu tüm dijital delilleri genç subaylara ait, dört bekar evinden elde edilmiştir. Yine ne ilginç bir tesadüftür ki, bu aramalarda ev sahipleri evlerinde bulunmamaktadır. Tüm aramalar emniyet mensupları tarafından kapılar çilingirle açılarak yapılmıştır. Sözde aramalarda ele geçtiği iddia edilen dijital veriler subaylara ait değildir. Bunun ispatı maksadıyla DNA ve parmak izi talep etmişlerse de, bu talepleri reddedilmiştir. Neden acaba? Bu kadar basit bir işlem neden yapılmamaktadır? Cevabı çok açıktır: Bu dava; komplocuların, kimliklerini bıraktıkları açık izlerle doludur.
52 yaşındaki kadın bekaret
raporu almak zorunda kaldı
Bu davada fuhuş var mıdır?
Ortada ne fuhuş ne de çetesi vardır. Söz konusu fuhuş iddiaları sadece dijital kayıtlarda hayali isimlerin yaptıkları iddia edilen hayali fuhuş faaliyetlerine dayandırılmaktadır. Bu dijitallerdeki adi iftiraların ortaya çıkması için söz konusu dijitallerdeki kişilerin dinlenilmesi talebi de mahkemece reddedilmektedir. Çünkü mahkeme de ortada bir fuhuş faaliyeti olmadığını ve tüm bu iddiaların hayali dijital iftiralara dayandığını bilmektedir.
Burada amaç Türk halkını kandırarak subayını kadın satıcısı gibi göstermektir.
Peki, yapılmış bir şantaj var mıdır?
Tabii ki yok. Davaya katılan 40’ı aşkın şikayetçi, genç subayların savunmalarını dinledikten sonra şikayetlerini geri çekmişler, bir kısmı ise bu iftiraları genç subayların üzerine yıkmaya çalışan malum çeteden şikayetçi olmuştur. Hayat kadını olarak fişlendiği ve sözde örgütün çalıştırdığı iddia edilen 52 yaşındaki bir kadın ise mahkemeye “bekaret raporu” sunmak zorunda kalmıştır. Subaylara yaşatılan bu durum utanç vericidir. Yani fuhuştan sonra şantaj ayağı da
çökmüştür.
MİT’in sessizliği düşündürücü
Casusluk ayağında ise ortada bir casusluk yapılmadığı iddianamede belirtilmiştir. Ülkemizde casusluk faaliyetleriyle ilgili tek kurum olan MİT ise bu konuda sessiz kalmaktadır. Sessizliğinin nedenini bilemiyorum.
İlginç bir husus da bu davanın tutuksuz sanıkları hala karargahlarda çalışmaya devam etmektedir. Çünkü Genelkurmay da ortada bir casusluk eylemi olmadığını bilmektedir. Hatta Deniz Kuvvetleri komutanı Oramiral Murat Bilgel bir kısım sanığı Hasdal cezaevinde ziyaret bile etmiştir.
Nitekim duruşma savcısı da son mahkemeye sunduğu mütalaasında casusluk ve fuhuşa yönelik bir eylem olmadığını belirtmiştir. Ancak görünen o ki subjektif olarak herhangi bir delile dayanmaksızın örgüt var denilerek ceza verilmeye çalışılacaktır.
Ortada ne casus, ne şantajcı ne de fuhuşla suçlanan kimse yokken bu dava son hafta alelacele karara götürülmeye çalışılmaktadır. 100 gün arayla bir duruşma yapan mahkeme bir anda dava sürecini hızlandırmış ve gece yarılarına kadar yargılama yapmaya başlamıştır. İki senedir subayların tutuklulukları için hızlanmayan yargı ne olmuştur da bir hafta da dünyanın en hızlı yargısına dönüşmüştür. Hedef Askeri Şura’dır.
Gözüken o ki bu genç subaylara Askeri Şura öncesi göstermelik olarak bir ceza verilecek ve kamuoyu aldatılarak Şura’da emeklilik işlemleri kolaylaştırılmaya çalışılacaktır. Bu çocuklar da arada gürültüye gelecek ve birçoğu malum çetenin iftiralarıyla genç yaşlarında mesleklerinden olacak ve hükümlü damgası yiyeceklerdir. Kamuoyunda koparılacak fırtına ile askeri personelin yargılandığı diğer davalar da psikolojik olarak etkilenmeye çalışılacaktır.
Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel
Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi
+++
“Devlet Baba”dan Türk Bayrağını
indirenlere “maaşa bağlama” cezası
Onlar sözde Suriye’li mülteciler idi!
Türk bayrağını indirdiler.
Suriye Bayrağını çektiler.
Polislerimizi yaraladılar ve silahlarıyla rehin aldılar.
Kamptaki karakola girerek içerisini talan ettiler.
Bu yapılanların ardından ceza
verileceğini bekliyordunuz değil mi ?
Onlar tutuklanarak sınırdışı edilecekler ...
Hatta Suriye’den Türkiye’ye girişler kısıtlanacak...
Devletimize ve ulusal bayrağımıza başkaldıranlara ceza kesilecek..
Habur hukukunu yaratmış olan Hükümet’ten bunu beklemek saflıktır...
Ceza şöyle oldu;
22 Temmuz 2012;
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Gedikli,
Suriyeli sığınmacılara her ay düzenli ödeme yapılacağını açıkladı.
Yani kendi çalışanına azıcık zammı bile vermeyen Hükümet,
Suriye’lileri maaşa bağlayacaktır!
Naci Kaptan
++++
Macun tüpten çıktı
Kuzey Irak’ı maşaallah hallettik, şimdi Kuzey Suriye çıktı.
(...)
Durum artık öyle bir hal aldı ki yanar döner entel dantel takımı dahi “yahu ne oluyor” demeye başladı. Lakin artık macun tüpten çıktıktan sonra geriye dönüş zor olsa gerek. Ona yanarım işte.
Ha, bu planı ezelden yazıp oynanan tiyatroda bizimde sahnede yer almamızı sağlayanlar belki de bizim için Osmanlı’yı yeniden ihya edip hayata geçirirler kim bilir !
Hz. Allah CC. Ne Güzel Buyurmuş: Mealen Esteizubillah; “Ben size göz verdim göresiniz diye, kulak verdim duyasınız diye, akıl verdim idrak edesiniz diye”
Daha ne denir ki?
Ramazan Aksu
+++
Necdet
Sevinç’in
aziz
hatırasına
Türk’ün divanına çıktın yüceden!
Ülkün uğrunda söz istiyordun!
Tarihin vicdan mahkemesinden
Hakkını töreni tez istiyordun!
Türklük düşünce dara
Efsane kurdundan iz istiyordun!
İçine dökülse kandırmaz Sakarya
Pamir yaylasından buz istiyordun!
Hasret kazanında pişen aşına
Baykal’dan, Hazar’dan tuz istiyordun!
Bu hudutlar gönlüne dar idi senin
Türklüğün birliği idi emelin
Ülkü denen o şanlı, o nazlı gelin
Sen uçmağa varalı mahsundur Necdet Beğ.
Kalemin düşmana keskin kılıçtı.
Türk ülküsü uğrunda kutsal bir hınçtı.
Sen uçmağa varalı sessiz “Divân”ın
Düşmanlar sevinçli sustu otağın
Kındadır kılıcın paslıdır bugün
Mahsundur gençliğim yaslıdır bugün
Başbuğ Alparslan, Gazi Atatürk
Bekliyor cennette seni koca Türk!
(Konyalı İsa Altın Işık adına Yeni Düşünce gazetesinde 1990-91 yıllarında yayınlanan “İstiyorum” adlı şiir ile, Ayşe Coşkuner adı ile Türk Edebiyatı dergisinin 1997 Mayıs Türkeş Özel Sayısında yayınlanan “Başbuğ’a Ağıt” şiirinden uyarlanmıştır...)
İsmail Balkan
+++
Şehidin son arzusu: “Artık Uyanın!”
“Şehit Cevdet Deniz Özdemir’in sosyal paylaşım sitesi facebooktaki sayfasından paylaştığı yazılar yürek burktu. Özdemir’in sevdiği sözlere ‘Susuşumuz merminin namluda duruşu gibidir’ yazdığı, ayrıca duvarında da 25 Haziran 2012’de ’Benim ödediğim vergilerle lüks arabalarla gezip, benim ölmeme göz kapatıp, öldürmeme izin vermeyen zevatlar artık uyanın. Sen rahat uyuyasın diye sırtımda 40 kilo yük, aklımda vatanım dağlarda geziyorum’yazısını paylaştığı görüldü.”
Netten. Yorumsuz!
Şehidimizin yazısının üstüne yazı yazılmaz. Hatta yorum bile yapılmaz.
(...) Milli Şairimiz Mehmet Akif’in aşağıdaki sözlerini tekrar yazalım:
“Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa
bir koyunu
Gelirde Adli İlahi sorar Hz. Ömer’den onu.”
Aslında bu sözü aşağıdaki gibi biraz değiştirerek söylemekte fayda var. Belki faydası olur. Durup, her şeyi bir kenara bırakıp, “Ne oluyoruz? Memleket nereye gidiyor?” diye sorarız:
“Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelirde Adli İlahi sorar bizlerden onu.”
Hangi partili olursak olalım kendimizi Şehitlerin birinci derece akrabası yerine koyalım. Yani empati, yani duygudaşlık yapalım. Düşünelim, sorgulayalım!
Fahrettin Şanal
+++
KPSS mağdurları unutturmuyor
2010 kopya skandalını kabul etmeyerek, haklı tepkileri “Bir avuç umutsuz insanın çığlığı” olarak niteleyen ve sonra iddialar ispatlanınca istifa etmek zorunda
kalan Ünal Yarımağan’ı hatırlatmak isterim
sizlere...
Yıl 2012...
Aynı senaryo...
Sınava girerken arkadaslarımızla birbirimize dileğimiz, adil bir sınav olmasıydı. Olduğunu düşünüyorduk. Hemen sınavın sonunda nette dolaşan soruları görünceye kadar.
Sizler de gördünüz de, çoğunuz nedense görmemezlikten geldiniz. Bu kurumun, hayati bütün sınavları yapan kurum oldugunu unuttunuz. Gündemden çok çabuk düşürdünüz. Sizin, çocuklarınızın, torunlarınızın, arkadaşlarınızın, eşlerinizin birgün bu kurumla karşılaşabileceği ve aynı haksızlığa uğrayabileceği gerçeğini unuttunuz.
Geldiğimiz noktada, başını yastığa rahat koymak isteyen herkesten destek bekliyoruz.
Dilek Akça