Aşılamaz lider: Atatürk
Bu yazı yazılırken Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına girdik. Binlerce şükür olsun. Yurdun dört bir yanında milyonlarca insan elinde bayrak sokaklardaydı. Yurdun dört bir yanından Anıtkabir’e, Ata’sına koştular. Türk Milleti, ona ve mirasına sahip çıktı.
Başka milletler böyle günleri aylar öncesinden hazırlanıp, aylar öncesinden kutlamaya başlarlar. Geleceğe büyük izler bırakırlar.
Peki bizi yönetenler ne yaptı? Koca bir hiç. Programları iptal ettiler. Başkentimiz Ankara’da da uçak gösterileri dışında bir şey olmadı. Daha görkemli gösterileri İstanbul’a aldılar. Bunun bir sebebi olsa gerek.
İptallere bahane Gazze oldu, Filistin oldu. Nihayet, 100. yıl için yapılması gerekeni Gazze için yaptılar ve miting düzenlediler. Mitinge de bütün güçleriyle asıldılar.
Bu mitingin Filistinlilere ne faydası oldu? Cevabı koskoca bir hiç. İsrail saldırıyı mı kesti? Hayır. Gazze’ye insani yardım mı girecek? O da olmayacak. Hastanelerin bombalanması kesiliyor mu? Hayır. Çocuk ölümleri bitiyor mu? Hayır?
Gazze’ye askerî yardım kararı mı alındı? Askerî yardım kararı miting meydanında mı alınır birader diyeceksiniz elbette. Peki, İsrail’e karşı savaşmak için Filistin’e mitingdeki mücahitler (!) mi gidecek? O da olmayacak.
Bütün bunlar olmayacaksa Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, miting meydanındaki vatandaşlarına "Biz de hazır mıyız, gereğini yapar mıyız?" sorusunu niçin sorar? Aldığı cevap evet olunca da “(Bu (!) millet … Allah’ın izniyle yapar” diye niçin devam eder?
Hep aynı nakarat
Yıktıkları Atatürk Havalimanında yapılan mitingin her bir cümlesi sadece ve sadece toplanan kalabalığı dinamik tutamak için söylenmiş cümleler. Savaşın bitmesine ya da etkisinin azalmasına yönelik hiçbir kelime yok. Filistinlilerin hayrına olacak bir cümle de edilmiyor.
Ancak, "Netanyahu nasıl terörist ise Hamas da teröristmiş. Yazıklar olsun. Hamas nedir, Hamas kimdir? Bundan bihaber olan bedhahlar, talihsizler var ve onlara ülkemde oy atanların da şu anda iyi düşünmesi lazım" cümleleri doğrudan algı yönetimine yönelik ifadeler.
Mitingdeki seçmenler (!) sloganların ve ideolojik söylemlerin şehvetiyle kendinden geçtiler. Sonra da gönül rahatlığıyla (!) dağıldılar. Ne de olsa Gazze gazasından muzaffer dönüyorlardı(!) Zaferin verdiği huzurla evlerine girdiler(!)
Peki, bu faydasızlık biline biline bu kadar popülist sözler niye? Bir Cumhurbaşkanı savaş hâlen devam ederken ve kendi devleti de etkilenecekken, savaşı iç politikada bu kadar niçin kullanır? Savaşın başından beri izlenen politika değiştimi de böyle bir fotoğraf oluşturuldu?
Neticede, İsrail’den mitingin cevabı hiç vakit kaybetmeden geldi. Temsilcilerini geri çağıracaklarını açıkladılar.
Daha önce de İsrail’le ilişkiler benzer şekilde bozulmuştu. Mısır, Suriye, BAE, Suudi Arabistan’la benzeri oldu. Rusya’yla, ABD’yle, AB’yle de yaşandı. Düzeltmek için az gayret sarfetmediler. Önce “Eyyy”lerle bozulan ilişkileri, sonra düzeltmek için hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye çalışmak… Olmuyor. Bunun zararını Türkiye ve Türk Milleti çekiyor. Bu davranışlar, yapanları küçük düşürüyor. Ama bizi onlar değil, Türk Milleti’ne yaşatılanlar daha çok ilgilendiriyor.
Olmak ya da olmamak işte mesele bu
‘Cumhuriyeti yanlış kurmuşlar’ … “iki ayyaşın sözü muteber oluyor da…” “Lozan zafer diye yutturulmaya çalışılıyor” “Lozan güncellenmeli” gibi sözler arşivlerde duruyor. Tekrarları ve benzerleri kitaplara sığmayacak kadar çok. Şimdi ise bunlar hiç söylenmemiş gibi davranılıyor. Rota değişiyormuş gibi.
Yıllardır ne yapıldıysa yıkılamayan ölümsüz bir ölümlüyü yenemeyince söylem değiştirdiler. Ama “Menzil” yani hedef değişmedi.
İlk işaret Sabah Gazetesi’nden gelmişti. 30 Ağustos 2023’te manşette, “Büyük Zaferden Küresel Güce” vardı. Altında da “ATATÜRK’ÜN önderliğinde … vatanımızın üstündeki kirli hesapları yırtıp attı. 101 yılda büyük mücadeleler veren cumhuriyetimiz, son yıllardaki projeleriyle bugün sözü dinlenen büyük güç oldu” diyordu. (Atatürk gazetede de büyük harfle. H.P)
Menzilin yeni rotasını önce AKP milletvekili Hüseyin Yayman, sonra Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum açıkladı.
Yayman sosyal medyada, “Cumhuriyetimizi Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur, muasır medeniyetler seviyesi düzeyine çıkartan Recep Tayyip Erdoğan’dır … Recep Tayyip Erdoğan, ikinci Atatürk’tür” cümlesini paylaştı.
Uçum’un da X’teki paylaşımında, “Son yüzyılda acılarla örülü bir değişim yaşıyoruz. Bu sürecin başında Atatürk'ün kurucu lideri olduğu ve büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz Cumhuriyet'le, yeni bir kuruluş sürecine girdik. Kuruluşumuz son 20 yıldır Recep Tayyip Erdoğan Liderliğinde yeni bir aşamaya geçti. Atatürk'ün pratiği ve vizyonu olan Ülke Liderliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ihya oldu. Atatürk’ün kuruculuğa ilişkin felsefesi Başkan R.T. Erdoğan’la yeniden hayat buldu. Yürüyüşümüz yılmadan sürüyor.” diyor.
Yeni bir kuruluş dönemi, ülke liderliğinin ihya olması, kurucu felsefenin yeniden ihyası gibi gerçekle hiç ilgisi olmayan sözlere belki ileride mercek tutarız. Şimdilik sadece süslü ifadeler deyip geçelim.
Miting meydanındaki cumhur
Bütün bunlar Cumhurbaşkanı’nın 24 Temmuz 2023 kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamadaki, “Zamana ve şartlara göre kullanılan araçlar farklılaşsa da, sonuçta varmak istediğimiz menzil değişmemiştir.” ifadesiyle daha bir anlam kazanıyor.
Atatürk olmak mümkün değil elbette. Konuşmaya bile gerek yok. Buradaki en önemli husus ikinci olmanın kabul edilmesi. Ölümsüz bir ölümlüyü aşamadıklarını gösteriyor. Elbette aşılamaz. Çünkü o ölümsüz lider, Türk tarihinin en büyüklerinden birisi olan Mustafa Kemal Atatürk. Onu aşamayınca etrafı dolaşmaya çalışıyorlar. Bu kadar radikal değişiklik de pek hayra alamet değil sanki. Bize de biraz daha dikkat gerekiyor tabi. Biz de biraz daha düşüneceğiz.
İnançla ilgili sorulara cevap ararken bir yaklaşım vardır. “Fetva sizi tatmin etmiyorsa takvaya müracaat edilmeli” der. Verilen kararda tereddüt edersen vicdanına danış demektir. Tabi bu davranışla ilgilidir. Bu da insanları rahatlatır. Ama bu cümle, aynı zamanda, bizim kültürümüzde kanun ve hukuk arasındaki anlayış farkıyla da ilişkilidir.
TDK sözlüğü kanun için, “Geçerli olan kural, yasa, hukuk” demektedir. Hukuk da “Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü” diye geniş ve daha soyut bir anlamı ihtiva eder.
Bütün bunlar Türk Milletinin bir kısmına, cumhurbaşkanı kanunen cumhurbaşkanımız ama fetva bizi tatmin etmiyor, takva da bunu reddediyor dedirtmeye başladı. Bunun sorumluluğu da böyle düşündürenlere ait.