Asıl hedef Suriye!..
Sehitlerin kanları yerdeyken ve bütün ülke ayaktayken yüzyılın rezaleti Deniz Feneri’nde tahliye kararı... Bir taraftan asker Irak’ın kuzeyinde terörist peşindeyken birer ikişer general ve amiraller tutuklanmaya devam ediyor. Sultan Tayyiban hazretleri medya patronlarını ve yöneticilerini toplayarak emirler yağdırıyor. Bölücülüğün, ayrımcılığın dik âlâsı yapılıyor hükümetin icrasında... Üç bin satan, bedava dağıtılan gazeteler misafir ediliyor başbakanlıkta. 250 bin okuru olan Sözcü yok. Cumhuriyetimizle yaşıt Cumhuriyet yok. Milli direnişin kalesi Yeniçağ yok. Tirajı 40 bini geçen Aydınlık yok...
Düne kadar Genelkurmaydaki akredite gazeteciler meselesini dile getirip demokrasi nutukları çekenler bakalım bu ayrımcılık karşısında neye sığınacak. 28 Şubat’ta Çevik Bir’in talimatı ile işinden atılanlar bakalım Erdoğan’ın “ileri demokrasi” sine ne yazacaklar. Vatandaşın iliğini, kemiğini sömüren zam yağmurlarına Şimşek’in ağzı ile “güncelleme” haberi yazan kalemşörler umarım aynalara bakabiliyordur.
Manşetlerde hedef Suriye ve İran... Oysa İran Kandil’i bombalıyor. PEJAK’ın canına okudu. Ama ABD’nin tebliği gereğince hedefte Suriye var. Bu yüzden PKK’nın son saldırılarının emrini Behroz Erdal’ın verdiği yazılıyor. Çünkü Behroz Erdal Suriyeliymiş. Aslında İmralı’daki Apo ile Kandil’deki Karayılan böylesi saldırı emirlerini vermezmiş. Behroz da Suriyeli öyle mi? Bu sütunlarda defalarca yazdım. Behroz Erdal Cizrelidir. Albay Cemal Temizöz uğradığı iftiralara mahkemede cevap verirken Behroz Erdal’ın Cizreli olduğunu, yedi sülalesi ile beraber evlerine kadar tarif etti. KCK’nın avukatı olan akrabasını da ifşa ettiği için müdahil avukatların sözlü saldırısına uğradı. Halen kod adı “Dr Behroz Erdal” deniyor, Suriyeli Hüseyin Feyman yalanları söyleniyor. Her şeyden önce doktor falan değil. Mektep dahi görmemiş katilin tekidir. Emirleri Suriye’den değil Kandil’den alır. Aksi halde binlerce örgüt içi infaz gibi hain ilan edilerek çoktan öldürülürdü. Yok efendim Apo’nun muhalifi imiş. Kurulduğu günden bu yana Apo’ya kim muhalefet etse anında öldürüldüğü bilinmiyor gibi bu yalana sığınanlar bana göre
işbirlikçidir.
Başbakan medya patronlarına “terör olaylarını büyütmeyin” talimatı verirken aynı toplantıda MİT’in ne iş yaptığını sorma cesareti sergileyebilmiş midir? Bir taraftan şehit cenazelerini kaldırırken diğer taraftan sınır ötesi harekatın zafer naraları atılıyor. Biz bu filmi önceden gördük. Türk Ordusu Irak’a girdiğinde önce “6 ay da kalabiliriz, 6 yıl da” diyen Yaşar Büyükanıt’ın ABD heyetinin Erdoğan’ı ziyaretinin hemen ardından yani bir gün sonra “Zaten geri çekiliyorduk” sözlerini de unutmadık. Yarın öbür gün “Harekat amacına ulaşmıştır. Soğuk hava koşulları yüzünden çekiliyoruz” diye bir açıklama okursanız hiç şaşırmayın. Zira ABD işgal ettiği Irak’ta Türk Ordusu istemiyor; bunu da açıkça söylüyor. Bu son giriş de kamuoyunda biriken gazı almaktan öteye gitmeyecektir.
Gelelim Kaddafi’nin sonuna... Son kullanma tarihi dolmuştu tıpkı Saddam gibi. Kaddafi ile Erbakan ve Erdoğan kucaklaşırken hep aleyhinde yazdım. Türk milletine hakaretini hiç affetmedim. Lakin son demindeki kararlılığına yani “ya zafer kazanacağım ya da şehit olacağım” tavrına saygı duyuyorum. İstese milyarlarca doları alıp bir başka ülkeye sığınabilirdi. Ama savaşmayı, onuru
ile ölmeyi tercih etti. Tarihte olduğu gibi günümüzde bu onurlu yolu seçen insan sayısı o kadar az ki Kaddafi’ye bile saygı duymak zorunda kalıyoruz. Ne günlere kaldık
demeyelim. Daha ne günler göreceğimizin endişesindeyiz.