Asıl büyük ''artçı''yı gören yok

Depremi, ilk günden bu yana ve aslında normal olarak, ağırlıkla deprem bölgesi üzerinden konuşuyoruz.

*

Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen binlerce insan varken, onların imdat çığlıkları ve acı dolu iniltileri arasında, haliyle, farklı boyutları gündeme getirmek "sonraki iş" sayıldı.

Ki aksi yapılamazdı.

Öncelikle;

Kurtarılanlar için hastane, doktor, ilaç lazımdı.

Kurtarılamayanlar için defnedilebilecekleri mezar lazımdı. Ceset torbası lazımdı. Kefen lazımdı.

Kim, kimdir tespiti lazımdı.

Gece ayazında üzerlerinde pijamalarla, yalın ayak ortada kalmış yüzbinlerce insana çadır lazımdı. Battaniye lazımdı. Palto lazımdı. Ayakkabı lazımdı.

Bir lokma, bir hırka lazımdı.

Su lazımdı.

Mama lazımdı.

Bez lazımdı.

Hâlâ da lazım!

*

Bu en temel ihtiyaçların karşılanmasında sergilenen olağanüstü dayanışmayla, sağlanan her bir ihtiyaç kaleminin, ihtiyacın sahibine ulaştırılmasında sergilenen orantısız beceriksizlik, savrukluk, artı kötü niyet, artı nebbaşlık, artı selden kütük kapmacılık arasında saçımızı başımızı yolmaktan dikkat kesilemedik bir türlü ama, madalyonun bir de diğer yüzü var.

*

Ölmeyen…

Kalmayan…

Giden insanlar…

*

Başta Hatay olmak üzere, Kahramanmaraş''ın, Malatya''nın, Adıyaman''ın geniş bir kesimi artık "hayalet şehir" görünümünde. Bunun değişme ihtimali de yok denecek kadar az, çok uzun bir süre.

Ölen çok.

Çadırlarda, konteynerlerde kalan çok.

Toprağını bırakmak istemeyen çok.

Ama ya tahliye edilen, ya bir şekilde kendi imkanlarıyla başka şehirlere giden daha çok.

Milyonlarca insanı kapsayan bir iç göç hareketi yaşadı Türkiye. Ve şu ana kadar bunun (da) farkında olunduğuna dair en ufak bir emare yok yetkililerde.

*

Halbuki, sadece birkaç gün içinde nüfusu beşte bir, dörtte bir, hatta üçte bir oranında artış gösteren yerleşim yerleri var.

Nüfusa 200 bin, 300 bin kişinin "daha" eklenmesinin etkisi İstanbul''da bir anda hissedilmeyebilir ama Çorum''da, Çankırı''da, Aksaray''da, Niğde''de, hatta Kayseri''de, hatta Sivas''ta, hatta ve hatta Ankara''da hissedilemez değildir.

Keza, dün sabah Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, su tüketiminin bir anda yüzde 15''lerde artış göstermesinden, evsel atıkların aynı oranda artış göstermesinden, trafiğin aynı oranda yoğunlaşmasından, konut fiyatlarındaki artıştan, park-bahçelerdeki insan yoğunluğunun bir anda artmasından kaynaklanan çaresizliklerini anlatıyordu İsmail Küçükkaya''ya.

"Biz projeksiyonlarımızı buna göre yapmadık" ki diyordu.

Türkiye''de, projeksiyonunu böyle bir ihtimalli öngörerek yapan bir şehir var mı?

*

Olmadığına göre, depremzede vatandaşların yaşamlarını sürdürmek üzere tercih ettikleri diğer illerin bu "yeni durum"a göre organize olabilmeleri için evvelce, bir afet planı dahilinde oluşturulmuş yol/çözüm haritaları var mı?

Barınmayı kapsayan…

İstihdamı kapsayan…

Beslenmeyi kapsayan…

Eğitim, sağlık, ulaşım ve her nevi kamu hizmetinden "eşit" şekilde yararlanmayı mümkün kılan…

Sadece fiziki değil psikolojik/sosyolojik uyum konusunda da çalışılmış yol haritaları?..

Eğer yoksa…

Daha depremin enkazından, selin batağından çıkamamışken felaket tellallığı yapmak istemem ama bambaşka artçı sarsıntılar kapıda…

ADAY AVANELERİNİN DİKKATİNE…

Muharrem İnce taraftarlarının mahalle yanarken sergiledikleri popo kıvırmalı pürneşe danslarından sonra dün de Sinan Oğan''a destek verenlerin kahkaha dolu, mükellef sofralı paylaşımları beni benden aldı.

Zira o saatlerde, Şanlıurfa''da sele kapılan çok sayıda vatandaşa hâlâ ulaşılamamıştı.

*

Bu yazıyı yazdığım ana kadar, bu nevi görüntülerin hiçbiri Oğan''ın resmî hesabında yer almadı; dolayısıyla şahsını tenzih ediyorum…

Ve fakat, bu vesileyle, bütün Cumhurbaşkanı, milletvekili aday adayı, belediye başkanı, parti genel başkanı…

Her ne sıfat ve konumda olursa olsun, seçim takviminin işlemeye başlaması sebebiyle türlü etkinliğe katılacak, bu etkinliklerde vatandaşla, kaçınılmaz olarak, kimi gülmeli, kimi ağlamalı türlü diyaloğa girmek durumunda kalacak, dolayısıyla kızacak da, bozulacak da, kahkaha da atacak, gözleri de dolacak, mutlu da, mutsuz da olacak olan adayların iletişim danışmanlarından, sorumlularından hatta taraftarlarından çok rica ediyorum:

Lütfen şen kahkahalarınızı kendinize saklayın…

Lütfen mükellef sofralarınızı kendinize saklayın…

Biz artık, 783.562 metrekarelik bir yas evinde yaşıyoruz.

Milyonlarca insan kan ağlarken, hâlâ bir şişe su diye feryat eden insanlar varken "bu neyin mutluluğu" isyanına yol açacak paylaşımlardan sakının…

Evet umut da lazım, moral de lazım…

Ama milyonlarca insanın acısına saygısızlık varsaymayacağı bir yolu vardır herhalde bunu da sunmanın.

Yazarın Diğer Yazıları