Âşık Çelebi Tezkiresi’nin neşri dolayısıyla...

Bizde biyografi çalışmaları genellikle “Şakâyık-ı Nûmâniyye” ve “Tezkiretü’ş-şuarâ” olmak üzere iki alanda yürümüştür. Bunlardan “Şakâyık-ı Nûmâniyye Tercüme ve Zeyilleri”nde her padişah döneminde yetişen bilgin ve şeyhlerin hal tercümeleri, “Tezkiretü’ş-şuarâ” larda da şairlerin biyografileri verilir. Ayrıca “Hadîkatü’l-mülûk”, “Hadîkatü’l-vüzerâ”, “Devhatü’l-meşâyih”... gibi mevki sahiplerinin yer aldığı eserler yahut “Vefâyâtnâmeler”, “İllerde Yetişenler” vb. müstakil çalışmalar da vardır. Biz bu yazımızda Türk tezkirecilik tarihinde önemli bir yeri olan “Âşık Çelebi Tezkiresi” nin yayımlanmasından duyduğumuz memnuniyeti ve konuyla ilgili düşüncelerimizi dile getirmeye çalışacağız...
Erbabınca malum olduğu üzere, Anadolu’da tezkirecilik (şairlerin biyografilerini yazma geleneği) on beşinci yüzyılda başlar. Sehî, Garîbî ve Latîfî tezkirelerinden sonra Âşık Çelebi’nin “Meşâiru’ş-şuarâ” adını verdiği tezkiresi gelir ki Eski Türk Edebiyatı tarihi açısından vazgeçilmez kaynaklardan biridir. Âşık Çelebi’nin “Meşâiru’ş-şuarâ” nın telif sebebi bölümünde tafsilatlı olarak anlattığı üzere, tezkirenin tamamlanması çok uzun sürmüştür. Müellifin nakline göre, Anadolu’da üçüncü tezkireyi yazan Kastamonulu Latîfî ile Âşık Çelebi, yazacakları tezkirenin tertibi konusunda anlaşırlar. Buna göre Latîfî, Sehî Bey’in yaptığı gibi eserini tabaka usulüne göre düzenleyecek, A. Çelebi de alfabetik olarak tertip edecektir. Ancak, Latîfî alfabetik olarak düzenlediği tezkiresini 1546’da tamamlayıp Kânûnî’ye sununca Âşık Çelebi, alfabetik tertip fikri benimdi, Latîfî yârân lokmasına sarktı, diyerek tezkire çalışmasına ara verir. Meşâiruş-şuarâ’yı 1568’de tamamladığına bakılırsa Âşık Çelebi en az 35-40 yıl bu eser üzerinde çalışmıştır.
Kanaatimizce, Âşık Çelebi’nin Latîfî ile ilgili anlattıkları, eserini bir türlü tamamlayamamış olmasına bulduğu bir hüsnü mazeretten başka bir anlam ifade etmez.
Âşık Çelebi’nin, eserini uzun bir zaman diliminde hazırlamış olması onun bir tezkire yazmaktan ziyade, “tevârih-i şuarâ” yazmaya çalışmasından kaynaklanmıştır ki eseri önemli kılan da bu yaklaşım olmuştur. Gerçekten de şairlerin fizîkî ve rûhî portrelerinin çizilmesi, söz arasına fıkra, hikâye ve müellifin kendi hatıralarının serpiştirilmesi, 15-16. yüzyılın sosyal ve kültürel hayatı hakkında bilgi edinilmesi bakımından dikkate şayan özellikler olmuştur.
Böyle kıymetli ve hacimli kaynak bir eseri yeni harflere çevirerek mükemmel bir baskı ile (Âşık Çelebi, Meşâiru’ş-Şuarâ, hz. Prof. Dr. Filiz Kılıç, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay. 3 Cilt, İst. 2010, 1739 s.) kültür ve edebiyat dünyamıza kazandıran Prof. Dr. Filiz Kılıç’ı kutluyoruz...
Eserin yeni baskısı yapılırken tekrar gözden geçirilerek, özellikle bazı Arapça ve Farsça ibarelerde görülen zühullerin giderilmesi temennisiyle...
Son söz şairin:
“Unutma, ölümsüzlük yolu eserden geçer.//Bu yola girenler bırak yâri, serden geçer.”

Yazarın Diğer Yazıları