Artık, Batı’nın magazini olduk
Yarım asra yakın ABD’nin başkentinde gazetecilik yapıyorum hiç bugünkü kadar Türkiye ve başındakilerle bu kadar alay edildiğine tanık olmamıştım. Burada 33 sene içinde Türkiye’ye yapılan değişik saldırılar, suçlamalar gördüm ama hiç ülkemle alay edildiğini görmemiştim. İşte en sonunda onu da görmüş olduk.
Türkiye’nin, izlediği politikalar ve tutumu nedeniyle dostla düşmanla atışmaları oldu. Ermeniler, Osmanlı’nın devamı katil dedi. Rumlar Kıbrıs’ı işgalle suçladı. Ermeni’si, Arap’ı hep Türkiye’yi bir şeyle suçladı. Bunlarda etken, bugüne kadar doğru yanlış Türkiye’nin dik durması idi. Kendi çıkarları doğrultusunda veya ona en yakın çizgide politikalara yönelmesiydi. Kimseye kulluk etmiyordu. Müttefikti ama köle değildi.
Şimdi öylemi ya. Tayyip Bey ne zaman Ankara’da mangalda kül bırakmayan nutuklar atsa, buradan bir kahkaha tufanı kopuyor. Bu iş “one minutes” ile başladı ve koptu gidiyor. Her kafa tutup özgürlük, demokrasi ve hukuk lafı edişinde, millet kopuyor. Yani bir karikatür dergisine döndük diyebiliriz.
Son marifeti Times dergisinde yayınlanan “Muhteşem Yüzyıl” dizisi ile ilgili sarf ettiği sözler üzerine. Times “Başbakan, bir diziye karşı savaş açtı” başlığı ile yayınladığı yazıda, Erdoğan’ın açıklaması ardından adamlarının konu hakkında dava açışları da anlatılıyor ve ince ince dalga geçiliyor.
Geçen yazımda da söz etmiştim, geçen hafta buradaki Cumhuriyetçilerin gazetesi Washington Times’da Erdoğan’ın Osmanlı sultanlarına özendiği vurgulanırken, örnekler verilerek hangi sultan olmak istediği sorgulanıyordu. Özellikle Türkiye ile alay edilmesine sadece ABD’de değil, Avrupa’da da başlandı. Örneğin Başbakanın Almanya ziyareti sırasında Merkel ile yaptığı toplantılarda sorduğu sorular Alman basınında uzun zaman yer aldı.
İngiliz, Fransız, İspanyol ve İtalyan basınında Erdoğan ve Bakanları konusunda yayınlanan haberlerden bir fıkra kitabı çıkabilir. Her halde Başbakanı yardımcıları, en azından tercüme ederken, bunlar size övgü diziyor falan diye de kandırıyorlar.
Aslında Batı, Türkiye’yi yönetenlerin cehaletini fark etti. Her konuda cehalet, onların da işlerine geldiği için ve daha kolay yönetip yönlendirmeleri açısından faydalı oldu. Bu arada aynı cehalet ne yazık ki Türk toplumunda da geçer akçe oldu. Mesela Türk siyasi tarihinin en büyük yolsuzluklarının kahramanı bir aile, oturup bu yolsuzluklarının hesabını vereceğine, babamızı öldürdüler masalı ile hesap sormaya çalışıyor. Amerikan gazetelerinde Türkiye’de Araplara yapılan sakal ve bıyık nakilleri konusunda dalga geçiliyor.
Son Ortadoğu Teknik Üniversitesi olayları en azından Başbakan’ın nasıl bir üniversite öğrencilik dönemi geçirdiğini de ortaya koydu. Özellikle 1980 öncesi üniversitelerde öğrenci olanlar, bu olayların nasıl bir saman alevi gibi parladığını ve öğrenci olaylarının bedelini siyasi iktidarların ne kadar pahalı ödediğini yakından bilir. Demek ki Başbakan’ın üniversite öğrenciliği de başka bir fasıl.
Gelelim Washington’a... 2012 biterken Obama hâlâ zenginlerin vergilerini artırma kavgası veriyor. Şu anda kendisi başkente dönmesine karşılık Cumhuriyetçiler, bütçe için Kongre’ye dönmemeyi tercih etti. Ancak tecrübe ile sabit ki bu tutum onlara geçen başkanlık seçimini kaybettirdiği gibi, iki yıl sonraki Meclis seçimlerine de mal olabilir.
Obama, şimdilerde ne Şam’ın şekeri ne Esad’ın geleceği ile ilgileniyor. Onun konusu ekonomi ve yeni bütçe. Özellikle şiddetli kış koşullarının aniden ülke üzerine çökmesi, dar gelirli halkın cebine de çöktü. Amerikalı, Türk halkı kadar vurdumduymaz olmadığı için şimdilerde, yumurtadaki, sütteki fiyat artışlarını ince eleyip sık dokuyarak bunun hesabını soruyor.
2013’e gelince Tayyip Erdoğan’ın bir ABD ziyaretinden söz ediliyor. Tarih belki de Şubat veya Mart, şimdilik kesin bilmiyoruz. Ama bu ziyaret öncesi Esad gitmemiş olursa, emin olun kendisi Suriye sorununu çözmek için ABD’ye gelecek. Bakalım, nasıl bir itibar görecek!..