Arena notları...

Kafam, MHP’in “İstanbul medyası”na sitemkâr Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mevlüt Karakaya’nın taşlarından yarılmadan geldim, gezdim, gördüm Ankara’yı...
İzlenimlerimi, Karakaya ile yaptığım söyleşiyle birlikte önümüzdeki günlerde ayrıca aktaracağım ama Arena’yla başlayalım “Ankara Günlüğü”nü yazmaya.
Malum MHP dün Ankara Arena Spor Salonunda “Yerel Seçim Kampanyası”nın tanıtımını yaptı. Hemen her zaman yaptıkları gibi, “Bismillah” demek için yine Türk Milliyetçiliği davasında karşılığı olan bir tarih belirlemişti MHP yöneticileri:
8 Şubat, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirdiği ve “Üç Hilal”i parti amblemi olarak kabul etiği, 8-9 Şubat 1969- Adana Kongresi’nin
45. yıldönümü, MHP’nin doğum günüydü.
Seçim bürolarına dönük saldırıların düzenlendiği, “şehit” verdikleri, haberlerinin Başbakan emriyle sansürlendiğinin, anketlerdeki oy oranlarının Başbakan’ın oğlu ve bağlı işadamlarının talimatıyla düşük gösterildiğinin ortaya çıktığı şu günlerde, hele de bu siyasi görüşle uzaktan yakından alakası olmayanların bile “Ne çektin be MHP” dediği dönemde “mağdur”un nabzını tutmamak olmazdı
elbette.
Ben böyle diyorum ama, Türkiye’deki yaygın siyaset yapma biçiminin “mağdurum da mağdurum” diye meydan meydan dolaşıp millete ağlamalarını gerektiği şu devirde bile “mağduriyet edebiyatı”na başvurmuyor parti yöneticileri. 1980 öncesi her gün birkaç arkadaşlarının katledildiği, her gün cenaze kaldırdıkları günlerde bile “mağduriyet”e sığınmadıklarını söyleyen Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Hamit Ayanoğlu’na göre “reaksiyoner” değil “aksiyoner” bir anlayışla yoğrulmaları, bu selden kütük kapmayı ayıp sayan duruşlarının nedeni.
Artık Arena’ya girelim mi?
Allah’ın bildiğini, onca kameranın şahitlik ettiğini kuldan saklamak olmaz; salon öyle ahım şahım, tıklım tıklım, dolup taşan bir halde değildi. MHP’nin aynı mekanda farklı vesilelerle daha önce yaptığı toplantılara kıyasla katılım hayli mütevazıydı. “Neden peki” derseniz; herkesin “saha” da olması bence nedeni. Arena’daki toplantıyla eşzamanlı olarak seçime dönük birçok farklı organizasyon vardı, şehrin bir çok mahallesinde.
“Saha” demişken Ankara’da şu an “sahada” olan tek parti MHP; sokakta, çarşıda, pazarda bir tek onlar dolaşıyorlar. Görebildiğim kadarıyla bir tek onlar “vatandaşın elini sıkıyorlar”... AKP ile CHP -en azından şu ana kadar- birebir temastan ziyade medya üzerinden propagandaya ağırlık vermişler. Aslında MHP’nin adayı da bu yola soğuk bakmıyor, hatta “üç aday birlikte programa çıkalım” diye davet üstüne davet de yapıyor ama dediğine göre ekranlar öyle kolay kolay açılmıyor kendisine.
MHP’nin -kampanyanın tanıtımını da yapan- Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz ile sohbet ediyoruz ayaküstü. Yozgat’tan, ayağının tozuyla gelmiş. Katıldığı toplantıları anlatıyor:
“Ben bir ‘hırsız’ diyorsam; halk bin söylüyor... Kaç il, kaç ilçe gezdiysem hepsinde “halkın sorgulamaya başladığını” gördüm. Bu “kırılma”nın nihayet gerçekleşmesi çok önemli, ülke geleceği açısından da, seçim sonuçları açısından da çok ümitlendirici, sevindirici...”
Mevcut belediyelerini koruyacakları konusunda çok emin konuşuyor Durmaz. “Başka” diyorum; “Adana, Mersin, Aydın” gibi büyükşehirleri sayıyor önce “iddialıyız” diye. Hemen arkasından:
“Yozgat’ı alacağız... Kırıkkale’yi alacağız... Niğde’yi alacağız... Aksaray’ı alacağız... Erzincan’ı alıyoruz... Iğdır’ı alıyoruz... Kütahya’yı alıyoruz,
Bayburt’tu alıyoruz... Afyon’da
iddialıyız...”
30 Mart’ta bütün ülke kırmızı-beyaz olacak Durmaz’ın hesabına göre. Hoş seçime katılan bütün siyasi partiler için olması gereken hesap da bu zaten; kazanamayacaklarını düşünseler yarışa ne diye girsinler; onca emek, onca masraf; hiç kolay, hiç ucuz iş değil Türkiye’de siyaset!
Durmaz’ın açıkladığı kampanyasının sloganı:
Artık yeter!
“Yeter” diyen insanların; emeklilerin, çiftçilerin, işçilerin, öğrencilerin toplumun farklı kesimlerinin durumunu yansıtan fotoğraflardan oluşacakmış seçim afişleri. Bunları destekleyecek dokuz kısa film de çekmişler.
Bir de aynı adlı şarkı besteletmişler. Çaldılar, dinledik; temponlu,
coşkulu...
Şarkı bahsine girmişken salonun en neşeli isimleri, toplantı öncesi çalan hemen her şarkıya tempo tutarak eşlik eden Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel ve Grup Başkanvekili Oktay Vural’dı.
Vural ve TBMM Başkanvekili Meral Akşener’le birlikte, önünde “Bir fotoğraf çekinebilir miyiz” kuyruğu oluşan diğer isim Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Karakaya’ydı.
Karslı olan İstanbul Milletvekili Genel Başkan Yardımcısı Atila Kaya ile Iğdır Milletvekili Sinan Ogan’ı bir arada görenlerin esprisi aynıydı: “hemşehri ittifakı”.
TBMM’nin “çalışkan”larından Antalya Milletvekili Mehmet Günal’a göre seçime dönük değerlendirme yapmak için henüz çok erken. Her an her şeyin olabildiği bir ülkede haksız da sayılmaz hani. İktidara muhalefet edilen hesapları o dakika tespit edenlerin internet üzerinden dolandırıcılık yapan kişi ve kurumları nasıl bir türlü bulamadığının peşine düşmüş, yargıyı harekete geçirmeye çalışıyormuş Günal.
Tribünlerde en çok “Artık Yeter” ana başlığı altında üretilmiş sloganlar vardı:
“Ben yaptım oldu anlayışına artık yeter”, “Adalet ve kalkınma yalanlarına artık yeter”, “Ne Mutlu Türküm Diyene diyemeyenlere artık yeter”, “Yolsuzluğa, arsızlığa, hırsızlığa artık yeter”, “İmar rantçılarına şehir yağmacılarına artık yeter” ; benim en sevdiğim “Helalle haramı ayıramayanlara artık yeter”...
Bunlardan başka bolca “Ankara’ya Karakaya” afişi vardı etrafta. “Taş Medreseli Ülkücüler” oradaydı; “Dik baş, tok karın, mutlu yarın” diyen Ülkücü İşçiler...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin 45. Yaşını “vicdanlara” hitap eden bir konuşmayla kutladı. “Kalbimizi imanla doldurduk ama cebimizi parayla doldurmadık” cümlesi çok alkışlandı. Ama salonun nabzı MHP’nin oylarını BDP’ye kaydırarak “anket yolsuzluğu” yapanları hedef aldığı dakikalarda tavan yaptı. Bahçeli’nin üst üste deşifre olan skandallara cevabı “Fatihler uşak olmuş”tu...
Ama bence MHP’lilerin en dikkat kesilmesi gereken cümle:
“Önce biz inanacağız!..”
MHP’nin yerel seçimde sürpriz sayılamayacak başarısının kilidi -özellikle Ankara’da soluduğum havadan yola çıkarak söylüyorum- bu olacak bence...
Arena’dan notlar bu kadar... Ankara’dan notları paylaşmaya devam edeceğiz; arkası yarın önümüzdeki günlerde!..

Yazarın Diğer Yazıları