"Arap harfleriyle Türkçe yazılmaz!"
Birinci Dünya Savaşı gazisi Ürgüplü Mustafa Fevzi Taşer’in anılarından söz ederken, 2007 yılında www.turkdirlik.com’da şöyle yazmıştım:
“Yedek Subay Teğmen Mustafa Fevzi, Çanakkale Savaşları sırasında Sığındere’de düşmanın makineli tüfek atışına hedef olur ve yaralanır. Tedavisi yapıldıktan sonra üç ay ’hava değişimi’iznine gönderilir. İzni bitip, İstanbul’a geldiğinde Çanakkale’den düşmanın çekildiğini öğrenir... Yine 19. Alay’da görevlidir. Teğmen Mustafa Fevzi, ’Nöbetçi Zabiti’olduğu bir gün, Alay Komutanlığına vekâlet eden Binbaşı Ali Bey’e yemek kontrolü için örnek götürdüğünde, aralarında ilginç bir konuşma geçer. Mustafa Fevzi o konuşmayı şöyle anlatır:
‘Adet olduğu üzere, Alay Kumandanına numune yemek diye söylenen yemekten kontrol için götürdüm. Bana: “Güzel olmuş, tevziine (dağıtımına) dikkat et” dedi. Selamladım dönüp giderken: “Bak, levazım subayı şunu getirdi. Şurada yazılı olan bu “dakik” nedir ben bir şey anlamadım “ dedi. Ben de kendisine kemal-i safiyetle (iyi niyetli saflıkla) “un” efendim dedim. Bana: ”Dakikin un olduğunu öğrenmek için kaç sene çalıştın Hayri Efendi kuzuları” dedi. Bu sözüyle Şeyhülislam Hayri Efendi’yi ima ediyordu. “Dakik olacağına doğrudan “un” yazılsa daha iyi değil mi? Ben Arapça ne bileyim?” diye sözlerine devam etti. Ben de, Arapça harflerle un yazılmaz beyefendi dedim. Tekrar bana: “Neden yazılmasın, işte un” diyerek masanın üzerindeki kâğıda büyük harflerle UN yazdı. Bu yazdığı Arapça harflerden elif, vav ve nun harfleriydi. Ben, Beyefendi bu yazdığın UN mu, ON mu, ÖN mü, ÜN mü? diye sordum. Kumandan, hayretle “Yaaa! Demek, Arap harfleriyle Türkçe yazılmaz...” dedi.”
Bu olay, “Harf Devrimi” ile okuma-yazmayı kolay öğrenen Türk Milleti’nin, yüzyıllardır neler çektiğini anlatması bakımından gerçekten çok ilginçtir. (İliştiri: Doğrudur; İslamiyet’e girişimizle beraber toplum ve devlet yaşamımıza Arap harfleri egemen oldu. Siyaset ve kültür tarihimizin belgeleri Arap harfli; ama bilim insanlarımız, meraklılar yaptıkları çevirilerle o yıllara ait belgeleri gözler önüne seriyorlar.)
Bu halka hâlâ kitap, gazete okutamıyorken; tüm halkın tarihe ait belge okumasını istemek; okunmuyor olmasını, Arap harflerini bırakıp, Latin harflerini almamıza bağlamak; acayip bir mantık yoksunluğunu anlatır... Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın mektubunu okuyamadığımızdan yakınmak; sonra da “milleti bir gecede cahil bıraktılar” demek; çok bildik, çok ucuz bir kara propagandadır. Ve ne acıdır ki; temelsiz, gerçek bilgilere dayanmayan bu zalim propaganda, 1950’den beri sürmektedir. Bunu bir kamu yöneticisinin yapması ise akıllara ziyan bir iştir.
Atatürk, Latin harflerini kabul ederek milleti bir gecede cahil bıraktı, öyle mi? Sen gerçek aydın isen, yüzyıllardır cahil bırakılan, uyutulan Türk halkından söz et bana! Harf Devrimi’nden bir yıl önce, yani 1927’de halkın okuma-yazma oranı -resmi kaynaklara göre- yüzde 11 idi. 1928’de yapılan harf devrimiyle bu oran -600 yılda değil- sadece 8 yılda, yani 1935 yılında iki katına yükselerek yüzde 20.4 oldu! Ve biz bunu Türklüğün yüz akı Atatürk’ümüze borçluyuz.Durağı uçmak olsun; anam, 1905 doğumlu bir köylü kızıydı. Okuma yazmayı Atatürk zamanında “Millet Mektepleri”nde öğrendi. Sonsuzluğa göçtüğü 1994 yılına kadar, her namaz sonrası ilk önce Atatürk’e dua ederdi.
Cumhuriyet devrimlerine sahip çıkmayanlar bir gün belalarını bulurlar!
Haftaya buluşmak dileğiyle...