Ankara'da DTP tahriki!
Çağdaş devletler, herhangi bir grubun dili, etnisitesi, mezhebi ya da felsefesi yanında ya da karşısında yer almazlar. Her inanç ya da etnik grup kendi kimliğini ve değerlerini kendisi yaşar ya da yaşatır. Devlet özgürlüklerin koruyucusudur, teminatıdır. Devlet etnisitelere, dillere ve mezheplere imtiyaz sağlayan aygıt değildir.
Bu gerçeklere rağmen geçtiğimiz günlerde Türkiye devleti resmen kendi eliyle Kırmançi lehçesinde televizyon yayını başlattı. Böylece Türkiye’deki her etnik grup “Ben de anadilimde yayın isterim, eğitim isterim” diyerek haklı olarak taleplerini dile getirmeye başladı. Bu bağlamda Kırmançi televizyonunun yayına başlamasının ardından “Lazca, Gürcüce, Çerkezce, Arnavutça vb.” talepler dile getirildi.
Türkiye’de bugün Kürtçülük ve Kürtçe, devlet tarafından AB’ye üye olmak amacıyla korunur haline getirilmiştir. Kürtçülük adına yapılması kaydıyla bugün ülkede her türden ırkçılık, bölücülük ve ayrımcılık pervasızca yapılabilmektedir. TRT’nin başlattığı Kırmanç TV yayınının ardından malum odaklar hedef büyütmüşlerdir. “Dilimizi tanıdılar; sıra toprağımızı tanımaya geldi” söylemlerini dile getirdiler.
Büyük bölücülük!
TBMM çatısı altında DTP grup toplantısında Genel Başkan Ahmet Türk, Kürtçe konuşuyor. İşin bu noktaya getirilmesi büyük tepki topluyor. Bunun üzerine bölücülükten sorumlu DTP’li yetkililer şu görüşleri ileri sürüyorlar: “TRT 6’dan Kürtçe yayın yapılabiliyor, ancak hem bunun yasal güvencesi yok hem de TRT’nin diğer kanallarında veya özel kanallarda yapılması halen suç olarak kabul ediliyor”. İşin özü şu; DTP’lilere göre ayrı devlet, ayrı bayrak ve ayrı egemenlik tanınmadan TC’nin attığı hiçbir adım yeterli değildir. Onların TC’den kopardıkları her tavizden sonra başka tavizler peşinde koşmalarının nedeni budur.
Taleplerine sürekli insani bir kılıf uyduran DTP’liler bu konudaki masum (!) arzularını şöyle dile getiriyorlar: “Yerel yönetim gibi, eğitim alanı gibi, basın yayın alanı gibi ya da yerel meclisler gibi Kürtçe üzerindeki yasakların kalkması ve anayasal güvenceye bağlanması”dır. Aslında DTP gerçekte yerel seçimlerde bölücülüğün kalelerini kaybetmekten korkuyor. DTP’nin, elindeki belediyeler bugün, bölücü ve ayrımcılığa hayat veren kalelerdir. Bunların ellerinden kayıp gitmesini felaket olarak görmektedirler. Bu nedenle DTP “Gerçek bölücü biziz!”, “Bizden iyi bölücülük yapan yoktur” imajını yaygınlaştırmaya çalışıyor. Bu sayede PKK’nın taban desteğini kaybetmeyeceklerini düşünüyorlar. Gerilim, çatışma ve tahriklerin kendilerine oy getireceğine inandıkları için akla gelen her türlü provokatif eylemin altına imza atmaktadırlar.
DTP kendisini dokunulmaz görüyor!
Ortada Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu var. Bu yasalara göre Türkçe dilinin dışında herhangi bir dille konuşulması hususunda yasak var. Bölücüler ve ayrılıkçılar için yasakların ve suçun önemi yoktur. Onlar ya AB’yi arkasına alarak ya da yasaları değiştirerek haklarında açılan kovuşturmalardan kurtulmaktadır. Kaldı ki, TRT Şeş nasıl ki yasalara rağmen yayına başlamışsa diğer konularda da aynı uygulamalar rahatlıkla devreye sokulabilir. Bunca provokatif eylemin temel nedeni Türkiye’de bölücülerin yasalara karşı bağışıklık kazanmış olmalarıdır. Buna bir de seçim zamanı bölgeden oy devşirmeyi düşünen AKP iktidarının çanak tutması eklenince, DTP artık tahrikte sınır tanımamaktadır.
Türkiye, bölünmeye doğru gidiyormuş! Bu iktidarın umurunda bile değildir.