Ankara "revizyon" sancısı çekiyor!..
Deveye ''Boynun neden eğri?'' diye sormuşlar; ''Nerem doğru ki!'' demiş...
Koltuk bekası uğruna doktor Devlet Bahçeli önderliğinde geçilen ve adına "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denilen, ne deve ne kuş misali yeni rejimin saraydaki "revizyon" çalışmalarından ne çıkar?.. Hatalardan dönülür, her şey yerli yerine oturtulabilinir mi?. Yürütme, yasama, denetleme, hassas dengelerine göre, gerçek parlamenter demokratik sistem işleyişi içinde hak ettikleri yere oturtulabilinir mi?.. Devlet mekanizmalarının taşıması gerektiği saygın işleyiş şekli yerli yerine getirilebilinir mi?.. Ankara'da kuvvetli ümit rüzgarları esmiyor!.. Çünkü, ne zaman en ufak bir ümit ışığı belirse Devlet Bahçeli çıkıp yaygarayı anında basıyor. Aynı "Türkiye ittifakı" ve peşi sıra gelen "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde revizyon" çalışmalarında olduğu gibi. Kişisel kanaatim; R. Erdoğan, çok istese bile Devlet Bahçeli prangasından kurtulmadan hiç bir kötü gidişatta en ufak bir iyileştirme yapamaz!..
Bu sistem en başından bir ucube olarak doğdu. Gayet bilinçli bir şekilde aceleye getirildi. TBMM Genel Kurulu'nda 11'nci Kalkınma Planı görüşülürken CHP İstanbul milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, çok önemli bir konuşma yaptı. Hamzaçebi'nin kritik eleştirileri arasında şu satırlar çok dikkat çekiciydi;
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak isimlendirilen, aslında gerçekte Hükümetin olmadığı bu sistemin zaman zaman uygulamada birtakım sakıncalar, sorunlar yarattığını biliyoruz. Bu da onlardan birisi. Bir önce yaşadığımız sorun, uluslararası anlaşmalar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne nasıl gelecek, Genel Kurula nasıl sunulacaktı. Anayasa değişikliğinde bu husus ihmal edilmiş. Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı sadece ve sadece bütçe kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunmaktadır. Sonra bir mutabakatla uluslararası anlaşmaların görüşülmesine ilişkin sorun çözüldü. Şimdi ortaya çıkan bir diğer sorunu görüşüyoruz bugün...."
Evet!.. Bekamızı doğrudan ilgilendiren uluslararası anlaşmaların Meclis'e nasıl geleceği ile ilgili düzenlemenin yapılması unutulmuştu. Daha önceki sistemde uluslar arası anlaşmalar Bakanlar Kurulu'ndan tasarı olarak geliyordu. Ee, yeni sisteme göre Bakanların kanun tasarısı gönderme yetkisi kaldırılmıştı. Ne olacaktı?.. Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla yapılan uluslararası anlaşmalar çöpe mi gidecekti?.. Alelacele bir Meclis iç tüzük değişikliği yapıldı. "Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olan anlaşmalar Cumhurbaşkanınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına genel gerekçesiyle birlikte sunulacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu anlaşmaları 'Gelen Kâğıtlar' listesinde yayınlayacak ve Genel Kurulun bilgisine sunacaktır. 'Gelen Kâğıtlar' listesinde yayımından itibaren milletvekilleri tarafından bu anlaşmaların uygulanmasının uygun bulunduğuna dair kanun teklifi verilebilecektir" diye garip bir durum ortaya çıkarıldı.
Büyük sıkıntılar çıkacak
CHP'li Mehmet Akif Hamzaçebi'den Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmaya biraz daha açıklık getirmesini istedik. YENİÇAĞ'a şunları söyledi;
"Bu yeni sistemde 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' adı verilen aslında ortada hükümetin olmadığı bu sistemde Cumhurbaşkanı sadece bütçe kanun teklifini TBMM'ye sunabilir. Başkanlık sistemine benzetilmeye çalışılan bu sistemde TBMM'nin güçlü olması esastır. Cumhurbaşkanı, bütçe kanun teklifi dışında hiçbir kanun teklifi TBMM'ye sunamıyor. Ancak bir de bazı gerçekler var. İşin tabiatı bazı konularda Cumhurbaşkanının kanun teklif etmesini gerektiriyor. Bunlardan birisi uluslararası anlaşmalar. Uluslararası anlaşmaları daima ülkeyi yönetenler imzalar. Cumhurbaşkanı, Bakanlar onun yetkilendirdiği kişiler. Bu anlaşmalar, TBMM'de görüşülürken bile anlaşmada değişiklik yapılamaz. TBMM sadece o anlaşmanın yürürlük tarihi konusunda takdir hakkı kullanabilir. Bu anlaşmayı yürütme organı imzaladığına göre milletvekilleri anlaşmanın yürürlüğe girmesi konusunda kanun teklifi veremez. Bunu Cumhurbaşkanın teklif etmesi gerekir. Gelgelelim anayasada böyle bir düzenlemeye yer verilmemiş. Bu bir mutabakatla aşıldı.
Kalkınma planını da yürütme organı hazırlar. Milletvekili, kalkınma planı kanun teklifi veremez. Eskiden Bakanlar Kurulu gönderiyordu. Bakanlar Kurulu imzalıyor, Başbakan imzasıyla TBMM'ye sunuluyordu. Anayasada bu düzenlemeye yer verilmemiş. Yürütme organı bu planı TBMM'ye sevk etmek zorunda. Öyle oldu. Yürütme organı sevk ediyor Genel Kurul'da da yürütme organının savunması lazım. Fuat Oktay bey geldi. İlgili kanunda 'Bakanlar Kurulu' ibaresi yerine 'Cumhurbaşkanı' denilmiş. Denilmiş ama Cumhurbaşkanı kalkınma planını bir kanun teklifi olarak gönderemiyor anayasaya göre. Bunlar anayasa çalışmalarında ihmal edilmiş. Şimdi uygulamada bir takım çözümler bulunuyor. Yarın daha da büyük sıkıntılar çıkacak göreceksiniz. İlgili Bakanlık, 'ben şu anlaşmayı imzaladım milletvekiline şu kanun teklifi ver' diyebilir mi? Anlaşmayı sen imzalamış değilsin ki sen nasıl teklif vereceksin? Böyle bir çözüm bulundu. Bunlar uygulamada içtihatlar yaratılarak, TBMM Genel Kurul kararları alınarak, teamüller yaratılarak çözülebilir belki ama sistem oturmadı. Parlamentoyla yürütme makamlarının bağı koptu. Bakanlar artık TBMM'ye karşı siyasi sorumluluğu olmayan atamayla gelen kişiler olduğu için parlamentoyla iktidar partisi olsun, muhalefet partisi olsun hiçbir partiyle bağları kalmadı. Kendini TBMM'ye karşı sorumlu hissetmeyen bir Bakanın sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu hisseden bir bakanın denetlenmesi de mümkün değil."
Deveye bir daha aynı soruyu soralım mı?..