Ankara- Kayseri Hattı
Birkaç gündür memleketim Kayseri’deyim. Türkiye’de en fazla şehit veren illerimizin başında gelen Kayseri’yi saygıdeğer Emin Çölaşan, “AKP’nin oy deposu” olarak nitelendirmiş. Türkiye genelindeki siyasi durumu yansıtmakla ünlü kentin şimdiki vaziyeti hiç de Sayın Çölaşan’ın ve bazı kamuoyu şirketlerinin yazdığı gibi değil. Her daim iktidar partisine avantaj sağlayan siyasi partilerle seçim yasaları sayesinde bugüne değin AKP’nin üstünlüğü olmuştu kentte. Ancak, muhafazakârlığın yanında ortak değerlerimizin korunmasında hassas olan kentte Abdullah Gül’ün gerçekte Kayserili olup olmadığı tartışmaları büyük oranda hemşerimiz değil yönünde sonda ermiş görünüyor. Abdullah Gül ile beraber Sadık Yakut, Salih Kapusuz gibi isimler yüzünden AKP’ye verilen ciddi avans kötü kullanıldı gerekçesiyle şimdi geri alınıyor. Birer milletvekiline sahip MHP ve CHP şimdiden ikişere çıkarmış durumda. Parti tabanlarının sesine kulak verilirde mevcutlar dışında uygun sıralama yapılırsa 3 CHP, 4 MHP çıkarır ki bu da vekil sayısı dokuza yükselen Kayseri’nin Türkiye ortalamasını yine tutturduğunu gösterir. Altını çizerek yeniden tekrarlıyorum CHP ve MHP için aday listeleri çok önemli. Ayrıca, seçim öncesinde özellikle ekonomi konularında ciddi reçeteler var etmekte seçmen beklentileri arasında. Şehit cenaze namazlarının kılındığı tarihi Hunat Camii avlusunda korkunç bir öfke var. AKP’nin açılım safsatasına en fazla tepkiyi gösteren il şüphesiz Kayseri. Yatılı okullardaki taciz ve tecavüz olayları ile ilgili haberler ise iğrenç boyutun ötesinde. Mahkemenin yayın yasağı koyması sebebiyle haber ve yorumdan uzak duruyoruz. Ancak firariler yakalanıp yargılama başladığında yer yerinden oynayacak.
Yıllar önce kuru ıslak belge üretiminin açığa çıkarıldığı Kayseri, Ümraniye, Balyoz, Erzincan ve Diyarbakır’da devam etmekte olan skandalları da yakından takip ediyor. Kent merkezindeki esnaftan tutunda, köydeki çiftçiye kadar ki çoğunluk hükümetin yargıya müdahale ettiği kanaatine hâkim. Tayip Erdoğan’ın İnönü için faşist benzetmesi ise bardağı taşıran son damla olmuş. İnönü’den sonraki hedefin Atatürk olduğu düşüncesi de yaygın. Banka faizleri yüzünden ahırdaki ineği, kapıdaki traktörü hacze uğrayan köylü, mevsim yağmurlarından dolayı ekinlerden umutlu. Ama hükümetin tarım ve hayvancılıkta teşvikleri kesmesine öfkeli. Köylüden AKP’ye yok gibi görünüyor. Yine de ulut yoksulun ekmeği. Faizlerin silineceği, teşviklerin çıkacağı haberlerini dikkatle takip ediyorlar.
Anayasa değişikliği konusunda iktidarın ısrarlı dayatmasına kimse anlam veremiyor. Bu doğrultudaki düşünceleri Kırşehir, Kırıkkale, Nevşehir gibi Ankara-Kayseri güzergâhındaki yerleşim birimlerinde de dinledim. Yarın gideceğim Diyarbakır’da bir aylık sürede neler gelişmiş göreceğim. 15 aydır devam eden ve kamuoyunda Güneydoğu’nun Ergenekon’u veya asit kuyuları, ölüm tarlaları diye bilinen davada dönüm noktasına gelindi. İddia edilen olayların geçtiği, 1994-95 yıllarında 11-12 yaşında olduğu halde her şeyi biliyormuş gibi verdiği ifadelerin üzerine kurulan iddianame aynı iddiaların sahibinin duruşmaya çıkmasıyla sona erecek. Bu arada Cemal Temizöz’ün Jandarma Komutanlığı sırasında terör örgütünün adım dahi atamadığı Cizre’de örgütün hangi safhaya yükseldiği uzman çavuş ve ailesinin taranma olayıyla bir kez daha kanıtlandı. Bu olayla ilgili BDP ilçe başkanı ve BDP’li belediye başkan yardımcısının tutuklanması Kamil Atak ile Cemal Temizöz’ün neden hedef seçildiğinin farklı bir göstergesi olmuyor mu? Davanın başından beri yazıyorum, tekrar etmekten de bıkmayacağım, Ümraniye davasının Silivri’de ve basının merkezi İstanbul’da olması gazeteciler için avantaj. Erzincan ise skandallar zinciri ile dikkat çektiği için gündemde ama örgüt ve belediye baskısı yüzünden gerçek anlamda görev yapmanın mümkün olmadığı Diyarbakır’da yerel muhabirler dışında Anakara ve İstanbul bürolarınca da bu dava çok dikkatli takip edilmeli. Tarihe not düşecek çok şey var.