Anayasa ticareti
Geçen sene kasım ayında ayrılırken bıraktığım Türkiye ile döndüğüm Türkiye arasında çok fark var. Gurbettekiler memlekete gelirken, orada iyi şeyler görmek ister, her şeye elinden geldiği ve tahammül edebildiği kadarıyla hoşgörü gösterir. Ancak aradan geçen 6 ay içerisindeki gelişmeler, hoşgörü sınırlarını aşmış durumda.
Belki farkında değilsiniz ama pahalılık dayanılmaz durumda. Düşünün pazarda bile domatesin kilosu 3 liranın üzerinde. Bu İstanbul fiyatı falan değil taşradaki fiyat. Et, süt, yumurtayı saymıyorum bile. Anlamadığım, kuruş kuruş zam yapılan emekli ve sabit gelirlilerin bu acımasız duruma nasıl dayanabildikleri veya tahammül edebildikleri. Telefon ve öteki acil ihtiyaçları saymak bile istemiyorum. Benim basit ölçüm bu dönemde en az her şeye yüzde 40 zam yapılmış olması.
Ama lokmaları çuvalla götüren yandaşların işi iş. Onlar için zam veya pahalılık önemli değil. Bu arada mahdumlar da holdingleşiyormuş. Sizler daha fakirleşirken onlar zenginleşiyor. Ne diyebilirim, Allah herkese sabır versin.
Çözüm diye satılan şeylerin ülkenin çözülmesi olduğu artık netleşiyor. Kendi yandaşları akil takımının çabaları bile yandaş tabanı ve seçmeni dahi ikna edemiyor. Çıkarcılığın bile bir sınırı olduğunu fark etti anlaşılan öteki yüzde elli.
Şu anda uygulanan planın Amerikan planı olduğu, son Beyaz Saray ve ABD Dışişleri açıklamaları ile daha da netleşti. Avrupalı oyunbozanlar bile artık kendilerini tutamayıp PKK’ya terörist demekten vaz geçti. Düşünüyorum da mesela Amerika’nın düşmanı terörist El Kaide’ye bir ülke, İslam aktivistleri dese ne olur hiç merak ettiniz mi?
Sıkı mı aktivist desinler!. Onlar Panama’da Noriega’yı yakalayıp getirdiler ve adam hâlâ hapiste. Usame bin Ladin’le oturup pazarlık yapmadılar, tersine akşam evinde ailesinin gözü önünde vurup öldürdüler. Aslında normali budur. Devletler terörist ve katillerle oturup pazarlık etmezler. Onları yakalar, ya yargılar veya öldürürler. Halklarına hesap verirler.
Ama başkaları tarafından iktidar yaptırılan siyasetçiler, kendileri karar veremez, patronlar tarafından verilen emir ve talimatları uygularlar. Zira onların karar verme lüksleri yoktur. CIA bazı bilgiler yayınlamış ülkemizde yaşayan Kürt nüfus konusunda. Sayıları tüm nüfusun dörtte biri. Ama adı demokrasi ile yönetilen ülkemde azınlıkların istediği anayasa ile ileri sürdükleri şartlar olurken çoğunluğun fikrini bile soran yok.
Gelelim ayran meselesine. Yıllar önce TRT’de çalışırken, bugün iktidar partisinin perde arkası kurucularından olan Özallardan birinin Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı sırasında, bakanlıkta verilen nedenini şimdi hatırlayamadığım bir resepsiyona görevli olarak gönderilmiştim. Garsonlar alkolsüz içkilerden limonata ve ayran servisi yapıyordu. Ben de yaz aylarında olduğu için garsondan limonata istedim. Ancak garson bana ayran içmem konusunda ısrarcı oldu. Sonuçta pes edip bir bardak ayran aldım. Bilin bakalım ayranda ne vardı. Çakılmasın diye ayrana rakı katılmıştı. Laf aramızda tadı da harikaydı. Hâlâ ara sıra rakıyı ayrana katarak içerim. Şimdi anladınız mı ayranın nasıl milli içkiye döndüğünü.
Gelelim güncel konularımıza. Başbakan’ın ABD çıkarması öncesinde öncü güçlerden biri olarak Egemen Bağış, Washington’da gazetecilerle konuşurken Başbakan’ın ABD’ye 60 kişilik bir iş adamı grubuyla gideceğini ve bu ziyaretin iki ülke ekonomik ilişkilerinde bir dönüm noktası olacağı kehanetinde bulunmuş. Temaslarına bakılırsa bunu gerçekleştirmek için de ön görüşmeler yapmış. Anlaşılan ABD planını uygulamanın bedelini isteyecekler Washington’dan. Ama Özal bile başaramamıştı, yardım değil ticaret yapalım falan demişti. Onlarda ha, ha, deyip gene bildiklerini okumuşlardı.
AB işlerinden sorumlu bakan ayrıca anayasa konusuna da nane olmuş. Washington’daki Türk dernekleri asamblesi toplantısında konuşurken, PKK çözüm sürecinin ayrıca anayasada yer alan eşitlik ilkesini hayata geçireceğini ileri sürmüş. Buna artık yorum bile yapmak yazık.