Anayasa taslağı değil mürekkep lekesi!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasası olarak hazırlanan ve “taslağın taslağı” olarak adlandırılan yeni anayasa; devleti ve milleti bölünmeye ve parçalanmaya uygun hale getiren bir metin kimliğindedir. Bu taslak metin resmen milli devleti, üniter yapıyı ve milletin bölünmez bütünlüğünü hedef almıştır. Taslak resmen Türk kavramını hedef almıştır. 1982 Anayasası’nda 81. maddesindeki ’Büyük Türk Milleti’ kavramındaki “Büyük” sıfatı, taslaktaki karşılığı olan 58. maddede metinden çıkarılmış ve taslağın genelinde de Türk kelimesinin kullanılmamasına özel bir önem verilmiştir. Mevcut Anayasa “Türk” kavramını toplam 36 defa kullanmış olmasına karşılık, taslakta sadece 9 yerde (kerhen) “Türk” kavramına yer verilmiştir. (Son derece sivil bir anayasa olan Federal Alman Anayasası toplam 38 yerde, değişik şekillerde Alman “German” kavramına yer vermiştir).
Taslak; bununla kalmamış, egemenliğin yabancılara yönelik devri konusunda son derece cömert davranmıştır. Egemenlik ile ilgili olarak, Anayasanın 6. maddesine karşılık gelen taslağın 5. maddesindeki düzenlemeyle, egemenliğin devredilmezliğine ilginç bir istisna getirilmiştir. “... (4) Milletlerarası ve milletlerüstü kuruluşlara üyelikten kaynaklanan sınırlamalar saklıdır” denilmektedir. ‘Milletlerarası ve Milletlerüstü kuruluşlar’dan ne kastedildiği açık değildir. Elbette manda zihniyetliler milletlerarası kuruluş olarak AB’nin kast edildiğini söyleyeceklerdir. Prof. Dr. Hasan Tunç, taslakta yer verilen egemenlik devriyle ilgili olarak şu tespiti yapıyor “Milletlerarası kuruluşlara üyelikler bir anlaşmayla yapılmakta ve devletler kendi egemenliklerini koruyarak, gerçekleşen anlaşma hükümleri çerçevesinde yükümlülükler üslenmektedirler. Getirilen bu düzenleme ile ise, bu nevi milletlerarası kuruluşların organlarınca alınan tüm kararlara anayasa hükmü niteliği kazandırılmakta ve Türk Devletinin aleyhine olabilecek kararlara dahi bu üstünlük sağlanmaktadır.”
Sorun egemenliğin devriyle de bitmiyor. Şöyle ki; eğitim dili konusunda taslağın 45. maddesinde, “... (5) Eğitim ve öğretim dili Türkçedir. Türkçeden başka dillerde eğitim ve öğretim yapılması ile ilgili esaslar, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kanunla düzenlenir” denilmektedir. Bu düzenleme ile özellikle ayrımcı düşüncelere zemin hazırlayan bir yaklaşım ortaya konulmaktadır.
Vatandaşlık tanımı açısından, 1982 Anayasası’nın 66. maddesinde bulunan, “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” şeklindeki düzenlemenin Atatürk milliyetçiliğine dayandığının unutulmaması gerekmektedir. Taslak metinde üç alternatifli olarak getirilen düzenlemede ise, farklılıklara vurgu yapılarak, bölücü, mikro yaklaşımlara imkân tanınmaktadır. Özellikle, Anayasanın 5. maddesinde yer alan devletin amaç ve görevleri konusunda, “... Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak” ibaresine, taslağın 4. maddesinde yer verilmemiş olması da konuyu daha düşündürücü hale getirmektedir. Yeni Anayasa taslağında Türkiye Cumhuriyeti’nin “üniter yapısına” ve “milli devlete” vurgudan mümkün mertebe kaçınılmıştır. Daha henüz Türk kamuoyuna açıklanmayan bu taslağın taslağı, ABD Büyükelçisine yemek sırasında açıklanmıştır. Bu tür anayasalar, ancak kendisini Türk milletinin dışında görenlerin -büyükelçilerin ve bölücülerin özlemi olabilir. Türk milleti, anayasasının ana hatlarını, sınırlarda kanıyla çizmiştir, onu mürekkep lekelerine kurban etmeyecektir!