Anayasa değiştirme hikâyesinin aslı
Türkiye’de son yaşananların özeti şudur: Önce muhalif duruşu olanlara yönelik operasyonlar yapıldı. Böylece karşı koyma yeteneği olanlar sindirildi. Medya, satın alma ve baskı yoluyla denetim altına alınarak, etkisizleştirildi. Bu yolla da iktidar, kendisine bağlı kayıtsız şartsız destek veren bir medya yaratmış oldu. Özgür duruşu olan televizyon sahipleri ya tutuklandı ya Türkiye’yi terke mecbur bırakıldı veya vergi cezalarıyla susturuldu. Yargı ve silahlı kuvvetleri kendi içinde bloke etmek için, türlü çeşit fitne operasyonları yapıldı. Sonuçta bu gelişmeler yandaş zenginler, yandaş aydın, yandaş polis, yandaş yargı ve korku içinde güdük bir muhalefet bıraktı. Ardından da elini ve kolunu prangalardan kurtaran iktidar, kazanımlarını güvence altına almak için de anayasal düzeni değiştirmek için harekete geçti.
Dikensiz siyasi arena yaratıldı!
AKP, bir süre önce bilim (!) adamlarınca hazırlanmış olan anayasa taslağını baz alarak bir AKP anayasa taslağı için günlerce tartışma yaptı. Aslında bu anayasa taslağı çalışmaları, AKP’nin kapatılma davasında Anayasa Mahkemesi’ne karşı iktidarın elindeki kozdu. Anayasa Mahkemesi’nden kapatılma davası çıkmayınca iktidar da anayasa değişiklik çalışmalarını askıya almıştı. Bu çalışmalar kamuoyunu günlerce meşgul etmesine karşın durumun hassasiyetini ve şartları dikkate alan iktidar, bu taslağı gündeme getirmekten çekinmişti. TSK’ya yönelik asimetrik, yargıya yönelik ise simetrik operasyonlar sonucu iktidarın kendine güveni inanılmaz derecede arttı. Anayasa değişikliğine giden süreç aslında iktidarın halk nezdinde yıpranmasına karşın, bürokraside mutlak hâkimiyet sağlamasıyla başladı.
Açılım, değişim, dönüşüm süreci!
Dikkat edilirse iktidar büyük tepki doğuran radikal söylem ve tasarıları son bir yıl içinde gündeme getirdi. AKP iktidarı önce akla gelen hemen her konuda bir açılım furyası başlattı. Habur’la başlayan rezalet, halkın nezdinde çok kısa sürede AKP zihniyetini afişe etmeye yetti. Ardından, sıfır sorunlu dış politika bağlamında da iktidar bir başka başarısız Ermenistan açılımı gerçekleştirdi. Yargının ve TSK’nın vesayetini (!) kırma adı altında kendi ordusuna operasyon üstüne operasyon yaptırdı.
Bütün bu olumsuz gelişmeler ve seçim sonrası iktidarın kaybedilmesi ihtimaline karşın iktidar, gündeme Anayasa değişikliğini soktu.
“Obama söke söke geçirdi”
Türkiye böylece, görevi halkın gündemini çalmak olan bir çoğunluk dayatmasının altına girdi. Böylece halka karşı gözü kara, saldırgan ve inatçı bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. AKP bilumum muhalefete karşı (CHP, MHP, BDP, DSP) tek başına anayasayı değiştiriyor. Bu nedenle Deniz Baykal “Bu anayasa değişikliği projesi, bir Recep Tayyip Erdoğan projesidir” diyor. Buna karşın iktidarın bir bakanı “Obama söke söke geçirdi, biz de onun gibi yapıyoruz” anlamına gelen sözler ediyor. İktidarın öteden beri referansı Bush’tu şimdi de doğal olarak Obama oldu. Olayları yakından izleyenler için bu tavır yadırgatıcı değildir.
Anayasanın halkın değil de AKP’nin anayasası olması için iktidar, elinden her geleni yapıyor. Bu anayasa değişikliğinin referanduma sunulmadan önce Anayasa Mahkemesi’ne gideceği şimdiden bellidir. Muhtemelen de Anayasa Mahkemesi, Türk milletine karşı AKP’nin kurguladığı bu oyuna geçit vermeyecektir.
Gerçekte AKP’nin, Türkiye’ye daha demokratik bir anayasa hediye etmek gibi amacı yoktur. Eğer olsaydı, iktidara gelir gelmez işe buradan başlardı. İktidarın birincil amacı, önümüzdeki seçimi kazanmaktır eğer bu mümkün olmazsa -ki mümkün olmayacağı anlaşılmıştır- AKP, sekiz yıllık iktidarı döneminde sağladığı kazanımların, anayasal güvence altına alınmasını sağlamaktır. Anayasayı değiştirme hikâyesinin aslı budur.